26 Haziran 2015

Kobanê saldırısı ABD-PYD-Esed işi

Türkiye'ye kurulan ikinci  Ayn el Arab (Kobani) kumpası da deşifre oldu. DAEŞ'ın(!) Ayn el Arab'a düzenlediği saldırının Türkiye kullanılarak gerçekleştirildiği iddia edilmişti. DEAŞ üyelerinin(!) Türkiye üzerinden Kobani'ye geçtiği ve saldırıyı gerçekleştirdiği öne sürülmüştü.

HDP eş başkanlarından Figen Yüksekdağ'ın Kobani'ye saldıran DEAŞ üyelerinin Türkiye üzerinden bölgeye geçtiği iddiası sosyal medya üzerinden bir anda yayıldı. CHP milletvekilleri de koroya dahil olurken, mütareke medyası da balıklama atladı bu mesnetsiz iddialara.

Ancak Türkiye'nin bu konuda eli güçlü. Çünkü eldeki çok somut veriler (görüntü ve belgeler), DEAŞ mensuplarının(!) Cerablus üzerinden Kobani'ye geçtiklerini gösteriyor.

Öte yandan YPG sözcüsü Redur Halil de DEAŞ militanlarının Kobeni'nin batı ve güneyinden sızdıklarını açıkladı. Türkiye'nin elindeki belgeler de aynı güzergahı yani Cerablus'u işaret ediyor.

Türkiye akıllıca bir strateji izleyerek, buna dair görüntüleri de elinde saklı tutuyor. Türkiye'yi hedef alacak eleştirilere uluslararası kuruluşların da eklenmesi durumunda dünyaya bu görüntüleri izletmeyi planlıyor belli ki!

Öte yandan, son dönemde ABD ile Esed rejimi ve ABD ilişkileri üzerine yapılan değerlendirmelerle kimyası bozulan ABD, bu saldırıda da parmağı olduğu şüpheleri üzerine alel acele bir açıklamada bulundu.

Ayn el Arab (Kobani) saldırısını gerçekleştiren DEAŞ militanlarının aslında Esed'e bağlı özel birlikler olduğu iddiaları yoğunlaşınca basının karşısına çıkan ABD'liler, çok değil bundan birkaç hafta önce dile getirdikleri iddiaları bile inkar ettiler.

ABD Dışişleri Bakanlığı yeni Sözcüsü John Kirby, Esad rejimi ile DAEŞ'in işbirliği yaptıklarına dair bir kanıt olmadığını ifade etti.

Oysa daha kısa bir süre önce Marie Harf, "Esed rejiminin DAEŞ'in ilerlemesine destek verdiğini, örgütün güçlenmesinin rejim tarafından sağlandığını, Esed'ın DAEŞ'i kendi amaçları doğrultusunda kuvvetlendirmenin yollarını aradığını" söylemişti.

Bu kadar kısa bir sürede böyle bir söylem ve duruş değişikliği, ABD'nin yaşadığı paniğin göstergesi aslında.

ABD, Esed rejiminin bu desteklerinin çok ötesinde destekler sağladı DEAŞ'a. Muhtemeldir ki tıpkı Esed rejiminin DEAŞ'a yönelik desteği gibi ABD'nin de DEAŞ ile işbirliğine dair Türkiye'nin elinde ciddi kanıtlar var.

Aslında bunlar yeni bir durum da değil. Küresel çeteler, bölgelerdeki stratejik hamlelerini sonuca ulaştırmak için şimdiye kadar olduğu gibi şimdi de bölgesel çetelerle ve terör örgütleri ile işbirliği yapıyorlar.

Asıl yadırganması gereken böyle kirli bir oyunun muhattabı olan Türkiye'nin benzer bir silahı kullanmamamış olması.

Ne yalan söyleyeyim gönül isterdi ki; Türkiye, yanıbaşında başıbozuk Kürt çeteleri üzerinden yürütülen koridor ve kanton tezgahına karşı bölgedeki DEAŞ gibi unsurları örtülü olarak destekleyip bu çeteleri "etekle fistanla" bölgeden kovalasın.

Oysa biz hala egemenliğimizi tehdit eden bu Kürt çetelerin mensuplarının DEAŞ ile çatışmalarda aldıkları yaraları tımar etmek için hastanelerimizi ve devletin imkanlarını sonuna kadar açıyoruz.

Bütün bunlar olurken, Türkiye'de Kandil'in uzantılarıyla BAAS sevdalısı muhalefetin mütareke basını üzerinden Türkiye'yi zorda bırakmayı ve hatta terörle işbirliği içerisinde bir ülke gösterme çabaları, Kuzey Suriye ve Irak başta olmak üzere bölgedeki kirli ilişkileri perdelemekten başka bir şeye hizmet etmiyor.

Bilhassa Türkiye partisi olacakları iddiasıyla silahların gölgesinde yok olmuş meşruiyeti geri kazanma telaşındaki HDP'nin bu koronun başını çekmesi ilginç. Türkiye partisi olmanın yolu, ABD, İsrail, İngiltere gibi merkezlerin taşeronluğuna soyunmak mıdır?

Türkiye partisi olmak için bu ülkeye gönülden bağlı olmak ve değer vermek gerekirken, Türkiye'yi terör örgütleriyle birlikte gösterme çabaları sizi nasıl Türkiye partisi yapabilir? Hoş böyle bir gayretiniz de yok zaten.