10 Eylül 2016

Kör Ahmet'in ardından

Anlattığı hikayeleri, fıkraları, yaptığı taklitler ve kendine has okuduğu bir birinden güzel türkülerle çok sevilen Kör Ahmet'i (Ahmet Özdemir) kaybettik. 

Kör Ahmet'in vefatıyla neyi kaybettiğimizi hâlâ pek anlamış değiliz. Anlayacak gibide görülmüyor.

Kör Ahmet için sadece Konya'nın yerel sanatçısı ifadesini kullanmak haksızlık, insafsızlık ve hatta onu tanımamak olur.

O Konya'nın yaşayan bir kültürüydü. Konya'nın şivesiydi, neşesiydi, fıkrasıydı. Nasrettin Hocanın yıllar sonra Konya'ya zuhur etmiş haliydi o.

Aynı zamanda Türkiye'nin en başarılı meddahıydı. Kim anlatabilir artık onun anlattığı hikayeleri. Sahnede tek kişi olmasına rağmen, on kişinin sergileyeceği gösteri sunuyordu. Yerel ağız ile yaptığı taklitler, oynadığı piyesleri her baba yiğit beceremezdi. Günümüzün en meşhur komedyenleri onu izlediler mi bilmiyorum ama izleseler önünde saygıyla eğilir şapka çıkarırlardı.

Gönlü sevgiyle aşkla doluydu. Halinden hiçbir zaman da şikayetçi olduğu görülmemiştir. Göremeden şiir yazmak nasıl bir duygudur? Diye  soranlara ise, “Görmediğimi mi zannediyorsun, elbette görüyorum.” Diyerek ellerini kalbinin üzerine koyarak, karşısındakini kendine getiren şu esaslı cevabı veriyordu:  "Esas açık durması gereken yer burası. İnsanın kalbi kör olmaya görsün. İşte o vakit göremez, çiçeği, böceği, ağaçları, güneşi ve insanı. Benim kalbim açık; görüyorum"   

Bir yerel sanatçı ölmedi. Koskoca bir gönül adamı, bir kültür, bir folklor öldü.

Ona bu gözle bakan kaç kişi vardı bilmiyorum. Genelde biz onu hep güldürsün, eğlendirsin diye konuşturduk.

Aşık Veyselin kaderdaşıydı.  İkisi de 7 yaşında iken çiçek hastalığından gözlerini kaybettiler. İkisi de dertlerini sırlarını, ellerine tutuşturulan sazlarına döktüler. Ve ikisi de şan ve şöhretlerine rağmen rahat bir hayat yaşayamadılar.  

Ahmet Özdemir'in repertuvarı, büyük ölçüde geleneksel ve otantik Konya türkülerinden oluşmakta. Neşeli, eğlenceli içinde mizah da olan türkülerdir. Bunun bilinçli bir tercih olduğunu, çalıp söylediği mekanlardan anlayabilirz. Kör Ahmet, düğünlerin, çetnevirlerin, kına gecelerinin vazgeçilmezidir.

Bu tür ortamlar ağırbaşlı klasik repertuvardan daha çok, insanları neşelendiren, hatta mümkünse güldürüp eğlendiren havalara daha uygundur şüphesiz.

Ahmet Özdemir çok geniş bir repertuarın sahibiydi. Beş bin türküyü ezbere çalar söylerdi. Sadece hareketli türküler değil, Konya Şehir türküleri repertuvarında yer alan peşrev ve divan formundaki eserleri, klasik koşmaları, uzun havaları da çok başarıyla söylerdi.

Bundan birkaç yıl önce Ankara'da TRT binasında yapımcılarla yaptığımız bir sohbette. Çok önemli bir yapımcı armadaşımız müzik alanında bir biyografi belgeseli çekersem mutlaka “Ali Rıza Konyalı ve Kör Ahmet (Ahmet Özdemir'in) biyografisini çekerim. Çocuklar sizinde aklınızda olsun. Çok değerli isimler. Tarzları, tavırları çok farklı” deyişini hiç unutmadım. Bir Konyalı olarak benimde içimde bir uhde olarak kaldı. 

Onedio sitesi Konyalı olan ve Konya'ya yolu düşenlerin çok iyi bildiği 17 maddelik bilgi bölümlerinde Ahmet Özdemir'e ayrı bir bölüm ayırmıştı.

Böyle önemli bir sanatçı maalesef son yolculuğunda gerekli ilgiyi göremedi. 150 kişilik bir vefakâr insan grubu tarafından uğurlandı. İşte bu hiç yakışmadı. Garip yaşadı, garip gitti. Biraz da böyle bir vefasızlığı hissetmiş olmalı ki, vasiyetinde oğlu Zeki'ye sahip çıkılmasını, kakılıp itilmemesini istemiş. 

Ahmet Özdemir'i (Kör Ahmet'i) daha yakından tanımak için Çok değerli gazeteci büyüğüm ve dostum M. Ali Köseoğlu'nun yıllar önce Hakimiyet Gazetesi için gerçekleştirdiği röportajı özetle sunmak istiyorum.

***
"Aşık Veysel'e benzetiyorum seni biraz. O halk ozanıydı, sen de müzik yapıyorsun. Bir de; o da görmüyordu sen de" dedim çokça ürkek... Onu üzmek istemediğim için gözlerinin görmüyor olmasını dilime dolamak elbette istemedim. Ama o bu duyguyu çoktan yenmişti. Kazancı Bedih'i hatırlattım bir ara. Sobadan zehirlenip ölüvermesini 'kıymet bilmezlikle' nitelendirdim. "Bak ben çok iyiyim" dedi bana. Evi güzelmiş, ısınmasında problem yokmuş. Hele de Konya Büyükşehir Belediyesi Basın Protokol Müdürlüğü ve Meram Belediye Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunan Ahmet Köseoğlu'nun sayesinde 'Belediye Sanatçısı' payesini o zaman Başkan olan Halil Üründen işitmiş. Dilerseniz Ahmet Özdemir'in kendi cevaplarıyla başbaşa bırakayım da sizleri, 'kör' olarak isminin önü lakaplanan bu sanatkarın cevaplarını kendiniz tahlil edin.

-Halk sizi 'Kör Ahmet' olarak isimlendiriyor. Hala dinç dursanız da bir hayli yol katetmişsinizdir dünya hayatında. Bize doğumunuza götürür müsünüz?

Mesela 'tevellüdünüz' kaç?

-1933 yılında Konya'nın Güvenç Köyü'nde doğdum. Babam demirci ustası idi. Çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi veriyorduk. Bana 'Kör Ahmet' denilmesine yol açan hadise 7 yaşında meydana geldi. Geçirdiğim çiçek hastalığı nedeniyle gözlerimi kaybetmem ailemi de oldukça üzmüştü. Uzun yıllar babamın demirci dükkanında ufak tefek işlerle uğraştım. O dönemlerde özellikle annem benim hoca olmamı istiyordu, ben ise müziği çok seviyordum. Bu nedenle elime geçen bütün fırsatlarda türkü söylüyordum. Annem, "Biz seni hoca yapacağız, sen ise anca 'anırıyorsun'" diyerek bana tepki gösteriyordu. Anneannemin yanına Konya'ya gelinceye kadar hayatım bu şekilde devam etti.

-Ahmet Özdemir'in müzikle tanışması nasıl oldu? Bir gün bu kadar tanınacağınızı ve Konya'nın sevilen sanatçılarından birisi olacağınızı düşünüyor muydunuz?

-Ben ufak yaşlardan itibaren kendi kendime türküler söylüyor, elime ne geçerse ritm tutturmaya çalışıyordum. Babam da müziğe aşina -müzisyen- olduğu için kendimi bildim bileli müzikle iç içe oldum. 1946 yılında ise köyümüze radyo geldi. Bu radyodan yayınlanan türküleri büyük bir dikkatle dinliyor ve hemen hafızama kaydediyordum. Müzikle gerçek manada tanışmam köyümüze radyonun gelmesi ile oldu diyebilirim. Tabi ki o yıllarda müziğin beni buralara getireceğini tahmin edemezdim. Bu süreç çok hızlı gelişti. Göremedim bile...

-Konya'ya anneannenizin yanına geldiğinizi söylediniz. Sizin köyden Konya'ya göçmeniz hayatınızda ne gibi değişiklikler meydana getirdi? Sesinizin müziğe yatkın olduğunu ilk kim ve nasıl fark etti?

-Tabiki uzun yıllar köyde yaşamaya alışmış bir insan olarak şehir hayatı bana çok uzak geldi. Konya'da çok fazla arkadaş edinemedim. Bu nedenle sık sık köye gidiyor ve orada kalıyordum. Konya'da babam beni Mahmut Şevket Paşa İlköğretim Okulu'na yazdırdı. Gözlerim görmediği için genellikle arkadaşlardan uzak bir köşede oturuyor ve öğretmeni dinliyordum. O dönemlerde askeriyede görevli olan bir Albay, müzik dersleri veriyordu. Benim sesimi ilk fark eden ve bana sanatkarlık yolunu açan ilk insanın müzik öğretmenim olduğunu söyleyebilirim. Daha sonra Sanatçı Arif Şahabettin, okulun müzik kolunda iken söylediğim türküleri dinledi ve bana notaları öğretti.

-Şu ana kadar kaç kasetiniz çıktı? Kör Ahmet'in repartuvarında kaç türkü var? Konya'nın müzik kültürünü bize biraz tarif edebilir misiniz?

Benim şu ana kadar 9 kasetim çıktı. Bunların tamamı uzun uğraşlar sonucunda piyasaya verildi. Ben yalnızca Konya türkülerini değil ülkemizin bütün illerinin müzik kültürlerini bilirim. Çünkü ekmek paramı buradan kazanıyorum. Repertuarımda ise 5 binin üzerinde türkü var. Konya'nın müzik kültürü ise diğer şehirlerden çok farklı. Konya'nın oyun havaları insanları neşelendirirken, ardından bir kahır havası okursunuz bu sefer insanlar ağlamaya başlarlar. Konya müzik kültüründe klasik müzik motifleri vardır. Maalesef günümüzde Konya müziği de kaybolmaya yüz tutmuştur. Konya müziğini yaşatmak için iyi solistler yetiştirilmesi gerekmektedir. Şu anda Konya türküleri, makamına uygun olarak okunmuyor. Ben elimden gelenin en iyisini yaparak Konya'nın müzik değerlerini yaşatmaya çalışıyorum. Konya türküleri üzerinde gerekli çalışmaların yapılmıyor olmasına şahit olmam ise beni oldukça üzüyor.

-Peki sizin gibi Konya'da onlarca sanatçı olmasına rağmen Konyalı niçin sizi bu kadar çok sevdi? Programların ve şenliklerin vazgeçilmez ismi olmayı nasıl başardınız?

-Kör Ahmet kasetleri çıkmadan önce ne ise, televizyonlara çıkmadan önce ne ise, şu anda da odur. Benim hiçbir zaman bir menejere veya korumaya ihtiyacım olmadı. Çok kalabalık gruplara konserler vermeme rağmen halkın arasında olmaktan hiç bir zaman korkmadım. Hiçbir insanı hakir görmedim. Bana hocalarımın öğrettiği bir söz vardı; "İnsanı sevmeyen sanatçı olamaz" diye, ben bütün insanları sevdim. Verdiğim konserlerin sıkıcı olmaması için elimden geleni yaptım. En önemlisi türküleri içimden gelerek söyledim ve halkın değerlerini her zaman ön planda tuttum. Bunun sonucunda yaklaşık insanların değer verdiği bir sanatkar olmayı başardım.

-Kendinizi sanatkar olarak tanımlıyorsunuz? Niçin sanatçı değil de sanatkar? Bu kelime ile birilerine mesaj mı veriyorsunuz?

-Sanatçı ile sanatkar arasında dağlar kadar fark vardır. Sanatkar yapacağı her işin önemini bilir ve ona göre hareket eder. Etik değerleri hiçbir zaman ikinci plana itmez. Sanatkar, türküsünü okurken mesajını halka çok iyi verir. Halkı tanıdığı için onların dilinden konuşur ve onlarla bir bütün olmayı başarır. Sanatçıya gelince, o gruba giren insanlar için öncelik paradır. Türkülerin üzerinde gerekli çalışmaları yapmadan kafalarına göre bunları okurlar ve adeta halkla dalga geçerler. Maalesef günümüzde bu tip sanatçılar çok fazladır.

Yıllardır müzikle uğraşan birisi olarak şu ana kadar maddi ve manevi olarak tatmin olabildiniz mi? Sizce sanatkarlara gerekli destek veriliyor mu? Kısacası soruyu şu şekilde özetliyeyim, müzik (Kör Ahmet olmak) bugüne kadar Ahmet Özdemir'e ne kazandırdı?

-İşin gerçeğini söylemek gerekirse maddi anlamda müzikten büyük bir kazanç elde edemedim. Ancak kimseye muhtaç olmayacak kadar birikim sahibi olmayı başardım. Son yıllarda ise belediyelerin bana sahip çıkması beni oldukça rahatlattı. Manevi anlamda ise tüm Türkiye'yi kazandım diyebilirim. Türkiye'nin bütün illerinde dostlar edinmeyi başardım. Elime telefonu aldığım zaman tüm Türkiye benimmiş gibi geliyor.

-Peki size Kör Ahmet denilmesinden hiç rahatsız olmadız mı? Gözlerinizin görmemesi sizi nasıl etkiledi?

-Gözlerimden hiçbir şikayetim yok. Bana Kör Ahmet denilmesi de beni hiç rahatsız etmedi. Allah akıl fukarası yapmasın. Aslında gözlerimin görmemesi bana bazı avantajlar da sağladı. Bunu size başımdan geçen bir olayla anlatayım; "Bir gün özel bir program için deniz kenarındaki illerimizden birisine gitmiştim. Orada programdan önce arkadaşlarla birlikte denize gittik ve ben bir deniz yatağına bindim. Herkes kendi eğlencesinde olduğu için arkadaşlar beni unutmuşlar ve dalgalar beni denizin ortalarına kadar götürmüş. Ben tabi fark etmiyorum. Ama zamanla seslerin azaldığını hissedince biraz korktum. İşte tam o sırada bir motor sesi duydum, motordaki adam, "Sakın panik yapma seni şimdi kurtaracağız" diyordu. Eğer benim gözlerim görseydi ve denizin ortasında olduğumu önceden fark etseydim, emin olun büyük bir panik yaşardım."

-Son olarak size şunu sormak istiyorum. Etkilendiğiniz bir olay üzerine hiç beste yaptınız mı? Mesela eşiniz için şiirler yazdınız mı?

-Tabi ki hayatımda beni etkileyen pek çok olay oldu. Bunlardan en önemlilerinden birisi de Kurban Bayramı'nın ikinci günü yaşadığımız Zümrüt Apartmanı faciası idi. Bu olay üzerine ben bir şiir yazdım ve bunu besteledim. Bunların yanı sıra eşim ve çocuklarım içinde çeşitli besteler yaptım.

 

ZÜMRÜT ŞİİRİ

Gece karanlığında evim yıkıldı
Çoluk çocuk pek üzüldü
Nice yavruların boynu bükük
Ağlasın ağlasın anam ağlasın
Bu öksüz yavruyu kimler eylesin

Hastaneye ambulanslar yürüdü
Zümrüt Sitesi dumana büründü
Benim yavrum betonlarda öldü
Ağlasın ağlasın anam ağlasın
Bu öksüz yavruyu kimler eylesin

Bayrama çıktım başım selamet
Zümrüt Sitesinde koptu kıyamet
Benim Hatice'mde size emanet
Ağlasın ağlasın anam ağlasın
Bu öksüz yavruyu kimler eylesin