Korkunç rehavet (1)
İki turlu seçim/sınav, çok şükür ülkemizin demokrasi ve özgürlük mücadelesiyle kazasız, belasız başarıyla sona erdi. Toplumların geleceği ve yönetimde kararlılık için seçimler de birer sınavdır. Bu sınavın başarılı ya da başarısız geçmesi toplumun geleceğiyle doğrudan ilişkilidir. Seçimle, aslında ülkemizin yönetimi için iyi ya da kötü yönetici seçmiş oluyoruz. Seçimler toplumları ya “bahara” çıkarır ya da güzelim yazlarını/baharlarını “kışa” çevirirler. Seçimler, umutla bekleyen siyasetçilere ya bahar ya da kış getirir.
Bahara kavuşmuş olan siyasetçilere; baharın
güzelim rengarenk çiçekleri, güzel güneşi, uçuşan kelebekleri, arıları ve şen
şakrak öten bülbülleri rehavet vermemesi gerekir. İşte “zafer sarhoşluğu”
dediğimiz “zehir” budur. Bu zehre, “panzehir” olarak;
eksiklerimizi giderip hatalarımızı düzeltmezsek -Allah korusun -kısa sürede
zehirlenip gideriz.
“Dost acı söyler ama doğru söyler.” gerçeğinden ve halkın içinde yaşayan sahadan
biri olarak kimse kusura bakmasın şunları söylemek zorundayım. Bunları seçimden
önce söylemedim. Çünkü kötüye kullanılma durumu söz konusuydu. Zehirlenip
gitmek zorunda kalmamak için şimdi koltuğunuza/yastığınıza yaslanarak şöyle bir
düşünüp şunları yapmanız, ülkemizin geleceğinin “olmazsa olmaz koşulu”
olduğunu bilmeniz gerekir:
Toplumumuzun içinde bulunduğu durum nedir? Bu
durumu; duyduklarınızdan, kamunun alt birimlerinin üste birimlere karşı tatlı,
başarılı görünmek; ya da başarısız, sorunlu görünmemek için yaptıkları
doğruluğu tartışılır açıklamalarından değil de mutfakta /çarşı/pazarda bizzat
kendiniz; gerekirse eskilerin yaptığı gibi “tebdil-i kıyafet” ”kıyafet
değişikliği” yaparak; bu da mümkün olamıyorsa çok ama çok güvendiğiniz,
doğruluğundan kuşku duymadığınız, dört dörtlük dürüst bildiğiniz kişilerle/
araçlarla yoklayıp ona göre gerekeni yapmanız gerekir.
Seçim kampanyaları döneminde gerek bizzat
gerekse dolaylı olarak tanık olduğunuz olumsuz durumları düzeltmeniz;
verdiğiniz sözleri mutlaka ama mutlaka neye mal olursa olsun; en kısa sürede
yerine getirmeniz gerekir.
Üst düzey yöneticilerden başarısız; varlığıyla
yokluğu arasında hiçbir fark olmayan kişileri görevden alıp yerlerine daha
başarılı ve çalışkan cesur kişilerin getirilmesi gerekir.
Bürokraside yıllanmış, bulunduğu yönetim
kademesini “babasının çiftliği gibi” kullanmaya çabalayanları değil;
yeni ve adı şu veya bu şekilde olumsuzluklara karışmamış kişilere görev verip
taze bir kan enjekte etmek gerekir.
Her kademedeki yöneticiye görev ve sorumluluk
vererek ve hesap sorarak işini başarılı bir şekilde yapmasını sağlamak ve eğer
yapamıyorsa hemen işbaşından uzaklaştırıp yerine işin uzmanını görevlendirmek
gerekir. Çünkü bu türlerin başarısızlığı iktidar partisine mal olur ve seçmen o
beceriksiz kişilerin faturasını yönetici olarak en tepedekine çıkarır.
Söz gelişi şu an Türkiye’de sorun ekonomi ile
ilgili olan pahalılık olduğu söyleniyor. O zaman yapılacak olan nedir?
Yapılacak olan ekonomiden sorumlu kim varsa en üstten başlayarak sırasıyla
aşağıya kadar bütün sorumluları deyim yerindeyse hizaya getirip ince ince hesap
sormaktır. Birileri fiyatı artsın diye patatesi, soğanı, domatesi,
salatalığı çöpe döküp sonra elini kolunu sallaya sallaya aracına binip
gidiyorsa burada bir sorun var demektir. Bu sorumlular niye görevini yapmıyor
da bu olayı benim gibi sosyal medyadan izleyip sadece karşı mesajla kınayıp
geçiyorlar ve böylece görevlerini yaptıklarını kabul ediyorlar. Ekonomiden
sorumlu en üst düzeydeki yetkililerden Ticaret, Tarım bakanları ve bakan
yardımcıları; suçluları yakalamadan sorumlu en üst düzeydeki İçişleri bakanı ve
bakan yardımcıları; suçluları yargılayıp cezalandırmadan sorumlu Adalet bakanı
ve bakan yardımcıları; genel müdürler, daire başkanları hiyerarşik olarak
sorumludurlar. Allah’a şükürler olsun ki Türkiye de adam kıtlığı yok, 70’li
yıllarda yaşamıyoruz ki... Yetişmiş, mesleğinin uzmanı pırıl pırıl gençlerimiz
var. Biz bugün savunmamızla ilgili silah ile araç ve gereçlerimizi yapıyoruz.
Kimseye eyvallahımız yok! Kimse “bulunmaz Hint kumaşı” değildir.
Kusura bakmasın ama bugün iktidarın şöyle
düşünme lüksü yoktur: “Nasıl olsa halk bizi seviyor, bak bunca olumsuzluklara
rağmen bizi yine seçti. Demek ki yaptıklarımız ve tutumlarımız doğrudur; o
halde aynı şekilde devam edelim.” Aman ha! Bu rehavet sayın cumhurbaşkanımızın
seçimin 1. turundan sonra sık sık uyardığı “rehavetten” daha korkunçtur.
Bu “rehavet” bizi bitirir.
Söyleyeceklerim daha bitmedi. İnşallah
önümüzdeki günlerde yazmaya çalışacağım.
Kalın sağlıcakla!