02 Ağustos 2018

Köy ve çocuk

Masmavi bir ırmağı, az katlı evleri olan, kavak ve söğüt ağaçlarının yol kenarlarında sıra sıra dizildiği, küçük bir köyde geçti çocukluğum. Böyle bir çocukluğa sahip olmak benim için gerçek bir şükür sebebi oldu hep. Çünkü, yaşamak yolunda ihtiyaç duyduğum her ne varsa o küçük köyde atmıştım heybeme.

 

Çocukluğu köyde geçen herkesin belki de ortak hayali, bir gün tekrar köyüne dönmek. Çocukluğu büyük şehirlerde geçenlerin duvarlarını süsleyen köy manzaraları, köy çocuklarının yaşadığı, soluduğu, temaşa ettiği gerçek yaşam anlarıydı aslında. Ve bu gerçeklik tüm yaşamı boyunca izlemişti uzak köylerin çocuklarını.

 

Köyler, şehirler kadar kalabalık ve büyük olmasa da çocuklara öğrettikleri ve kazandırdıkları bakımından şehirlerden kat be kat üstündür. Köy, çocuk için en doğal ve en gerçekçi yaşam alanı aslında. Keşke her çocuğun köyde büyüme şansı ve ayrıcalığı olsa ama günümüz çocuklarının büyük bir kısmı ne yazık ki böyle bir ayrıcalığa sahip değil.

 

Misal, çocukluğu köyde geçmiş olan herkesin kendi yaptığı oyuncakları olmuştur. Belki meşe ağacından ve tahtadan kızak, şeker pancarından araba ya da kumaş parçalarından bez bebekler. Yapılan oyuncak olsa da öğrenilen şey aslında hayattı. Oyuncak yapar, hayatı öğrenirdi çocuklar.

 

Şehirlerde yaşayan çocukların elektronik oyuncaklarına ve dijital oyunlarına karşın, köylerde sahici oyunlar oynanırdı. Çocukların koştuğu, eğlendiği, düşündüğü, problem çözdüğü, mantık yürüttüğü, yarıştığı oyunlar. Yani kendilerine verilmiş olan tüm duyuları ve melekeleri kullandıkları ve bunları geliştirdikleri gerçek oyunlar.

 

Köyde büyüyen herkes, belki bir inek veya koyun otlatmış ya da bir yavru köpeği besleyip büyütmüştür çocukluğunda. Bu yüzden bilir hayvanların isimlerini, yediklerini, içtiklerini ve eziyet etmez bir hayvana, zalimce.

 

Çocukluğu köyde geçmiş olan herkes, bir inşaatın gönüllü işçisi olmuştur mutlaka. Tahta taşımış, tuğla dizmiş, çamur karmıştır. Bu yüzden eli yatkındır her işe ve bilir, bir evin nasıl bina edildiğini. Bilir çivi çakmayı, odun kesmeyi, toprak kazmayı.

 

Köyde büyüyen herkesin dibinden otlarını aldığı, suyunu verdiği, meyvesini topladığı bir meyve ağacı ve taze domates, biber, patates yetişen bir bahçesi olmuştur mutlaka. Bilir bu yüzden bitki nasıl yetişir, meyve nasıl büyür, bilir bu yüzden bitkinin de hayvanın da kıymetini.

 

Köy çocukları, mutlu olmak için büyük sürprizlere ya da pahalı eşyalara ihtiyaç duymazlar. Daha doğrusu bunları kendilerine verecek kimse de yoktur. Bayramdan bayrama alınan kıyafetler ziyadesiyle yeter mutlu olması için köy çocuklarının.  

 

İnsanın ruhu ve bedeni için gerekli olan her şey köylerde fazlasıyla bulunur. En doğalından sebze ve meyveler ile çocukların bedeni beslenirken, samimi ve ahlaklı insanlar sayesinde ruhu ve vicdanı beslenir, çocukların. 

 

Şehirlerin tekdüzeliğine, monotonluğuna, telaşına ve gürültüsüne rağmen köyler sessiz ama gururlu bir şekilde çağırır tüm çocukları, kırlarına, düzlüklerine, ormanlarına, ırmaklarına. Çocuklar, bir köyün sokaklarına, bahçelerine ya da ırmaklarına en güzel yakışan süs aslında.  Çocuklar olmayınca eksik kalır köyler ve köylerde çocukları özler.

 

Her tatilde içimizdeki özlem bizi alır taşır uzak köylere. Çünkü orada kalmıştır hatıraların en güzeli, orada yaşanmıştır en güzel anlar, anılar. Yanımıza çocuklarımızı da alıp köye dönme vakti. Bu kalıcı bir dönüş olmayacak belki ama çocukların da bir gün köye dönme hayalini ateşleyecek bir an olarak zihinlerinde ve kalplerinde yerini alacaktır.

 

Vesselam…