11 Aralık 2017

Kudüs'e giden yol

“…Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır olabilir. Allah bilir siz bilemezsiniz.” (Bakara 216)

Trump'ın talihsiz kararını, sonuçları açısından düşündüğümde hüsnü zannederek Müslümanların gözlerini açması, birlikte karar alıp harekete geçmesi açısından olumlu bir olay olarak düşünüyorum.

Zira bizler için İsrail diye bir devlet zaten yok. Kudüs'ü Filistin'in başkenti ve Müslümanların gözbebeği olarak kabul ediyoruz. Ancak fiili duruma ve yaşanan gerçeklere bakıldığında Kudüs'e gidebilmek için İsrail vizesi gerekiyor. Ve gittiğiniz zaman şehirdeki Yahudi hâkimiyetini üzülerek görüyorsunuz. Hem Filistin topraklarına hem de Mescid-i Aksa'ya giriş çıkışlar Siyonistlerin kontrolünde. Gitmek istediğiniz yerlere ancak belirlenmiş güzergâhlardan gidebiliyorsunuz. Raid Salah gibi pek çok dertli Müslüman ya tutuklu, ya da Kudüs'e girişleri zaten yasaklanmış durumda. Müslümanların yaşadığı yerler Yahudilerin sistemli işgal ve yerleşim politikaları neticesi olarak birbirinden kopuk. 1948 işgali sonrası % 43 dolayına inen Filistin toprakları bugün bölük börçük haliyle %10'un altına düşmüş durumda. Gazze ise ambargo altında ve kuşatılmış haliyle cezaevinden farksız bir şehir.

Yani bu içler acısı tabloda bu zamana kadar böylesi bir tepkinin çoktan gelmiş olması gerekirdi. Zaten Siyonistler sistemli bir şekilde hem dünyayı uyutuyor, hem de planlarını uyguluyorlardı. Kudüs'ün sözde başkent ilan edilmesi ümmette bir uyanışa sebep olarak Hamas'ın deyimiyle “Cehennem kapılarını kendileri için açmış oldular.”

Bende Cuma namazından sonra meydanlardaydım. Yatsı namazından sonra ise Kuran'da geçen 14 secde ayetinin okunup, secdelerin ardından Kudüs için duaların yapıldığı kalabalık bir meclise katıldım. Hem meydanlarda hem de dualarda birleşmenin gereğini anladım. Ancak ikisinin de tek başına yeterli olmayacağı kanaatindeyim. Çünkü pek çoğumuz meydanlardan, dua meclislerinden sonra akşam evlerimize gelip rahatça uyuduk. “Ateş düştüğü yeri yakar” derler ya!  Kudüs derdi ile uykuları kaçanda yine Filistinli kardeşlerimiz oldu.

Bizler hayatımızda İsraillilere, Amerikalılara benzer ne varsa terk etmediğimiz sürece meydanlardaki kalabalığımız, öfkemiz, tepkimiz Kudüs'ün özgürlük yolunu açmaya yetmeyecektir. Kudüs'ün özgürlük yolu kendi içimizden, gönüllerimizi ıslah etmekten geçmektedir.

Rabbimizin “İşte siz öyle kimselersiniz ki kâfirleri seversiniz, hâlbuki onlar sizi sevmezler...” (Bakara 119) ayetindeki sitemini hepimiz üzerimize almalıyız. Çoğumuz “Ama biz kâfirleri sevmiyoruz ki?” diyecektir. Ancak bir futbolcu ismi versem öve öve bitiremeyiz. Amerikalı bir film yıldızı şehrimize gelse, biraz yakınımızdan geçse heyecanla görmek istemeyebiliriz. Zaten konserlerde, pop starlardan bahsedersem tutacak tarafımız kalmaz herhalde. Adamlar kendilerini filmlerle, konserlerle sevdirmekle kalmadı, kendi hayat tarzlarını da seve seve yaşar hale getirdiler bizi. İşte Noel/yılbaşı hazırlıkları için milyonlar çarşıları doldurmaya başladı bile…

Sofralarımız, elbiselerimiz, eşyalarımız, binalarımız, caddelerimiz, eğlencelerimiz, düğünlerimiz… İslam düşmanlarına benzediği sürece, hem gönüllerimiz hem de Kudüs'ümüz tutsak kalmaya devam edecektir.

Şimdi böyleyken “De ki ibadetiniz(duanız) olmasa, Rabbim size ne diye değer versin…” (Furkan 77) ayetiyle tefekkür ederek halimize çeki düzen vermeliyiz. Kudüs davamız bizlere öyle bir enerji vermeli ki meydanlardaki ve söylevlerdeki birliği, hayatın her alanında Kuran ve sünnet bütünlüğünde yaşayan sağlam Müslümanlar olmamıza da sebep olsun.

Kudüs'ün fatihi Selahaddin Eyyubi öyle bir Müslümandı ki, bütün ömrü seferlerde, çadırlarda geçmişti. Kudüs'ün kurtuluşundan sonra kendisine tüccarlarca hediye edilen evi de satarak parasını medrese talebelerine dağıtmıştır. “Bana cihat çadırının gölgesi yeter” diyerek gecelerini seccade üzerinde, gündüzlerini cihat üzere at sırtında yaşamış bir yiğittir.

İçimizden hem gönül hem de meydan mücahidi Selahaddinlerin ortaya çıkacağı zamanlar yaklaşmaktadır Allah'ın izniyle. Kudüs'ün özgürlüğüne kavuştuğu görebilmeyi Mevla'm hepimize nasip etsin. Âmin.