Kültür -1: "Kaypak, Karanlık, Samimiyetsiz"

-Ruzname; Kelime Günlüğü’nden-

 

“Kültür, batının düşünce sefaletini belgeleyen kelimelerden biri: kaypak, karanlık, samimiyetsiz. Tarımdan idmana, balıkçılıktan medeniyete kadar akla gelen ve gelmeyen düzinelerce mânâ. Kelime değil, bukalemun” demiştir Cemil Meriç.

Bu yaklaşım biranda bulunduğumuz zemini kaydırmaya yetiyor. Genel başlığı kültür olan bütün işlerin iddiasını biranda söndürüyor. Temkinli kullanılması gereken bir kelimeye dönüşüyor kültür. Meriç’e göre kültür, hayatları geleneklerle örgütlemeye, tefekkürü şekillendirmeye güç yetiremeyenlerin, dayanakları inkâr edenlerin söylem infialini temsil ediyor.

Cemil Meriç, tanımı herkese, her devre, her cihete göre değişen kültür kelimesinin kaypaklığı konusunda bir bakıma haklı. Zira zamanımızın münevverleri bile birbiriyle bağdaşmayan mânâlarla karşılıyor kelimeyi. Sözlüklerde bile birlik yok.

Mesela TDK Türkçe Sözlük’ün (1. anlamda) “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin” olarak tanımladığı kültür, Kubbealtı Lugatı’nda (1. anlamda), “Bir milletin inanç, fikir, sanat, âdet ve geleneklerinin, maddî ve mânevî değerlerinin bütünü, hars” olarak karşılık buluyor.

Sözlükte bile benzerliği asgaride yakalayabilen mânâ, fikrî alanda tam bir çeşitlilik arz ediyor.

En yaygın ve sık tekrarlanan tanımlardan biri Herridot’un: “Her şeyi unuttuktan sonra geriye kalan kültürdür.”

Herridot kültürü, güdümlü veya güdümsüz hatırda kalabilen bir kalıntı olarak görüyor. Yontulmamış bir hafıza fragmanı.

Jean-Philippe de Tonnac’ın rastgele okumalarda yakaladığım tanımı ise şöyle: “Kültür dediğimiz şey gerçekte uzun bir ayıklama ve eleme sürecidir.”

Herridot’un kendiliğinden “geriye kalan” olan tanımladığı olgu, Tonnac’ta özenli bir ayıklamadan sonra “geriye kalan”dır.

M.Rosenthal ve P.Yudin’in Felsefe Sözlüğü'nde, “Kültür, tarih boyunca toplumda yaratılan bütün maddi ve manevi değerler; bu değerlerden faydalanılması ve bu değerlerin gelecek nesillere iletilmesidir.”

Bu tarife göre kültür “değer”dir, güdümleme ile yaşatılan ve aktarılan değerler bütünüdür. Bu bakış açısına göre yeni çağın büyük sorunu açığa çıkar; Batı, küreselleşme yoluyla toplumları kendi kültürüni sorgusuz benimseyecek noktaya getirmiştir.

Adorno ise meseleyi zamanımız üzerinden okur ve “popüler kültür” olarak sınıflandırılan tanımdan yola çıkar: “Günümüzde kültür her şeye benzerlik bulaştırır. Filmler, radyo ve dergiler bir sistem meydana getirir. Bu alanların her biri kendi içinde ve hep birlikte söz birliği içindedir.”

Adorno’nun tanımı kültürün organize edilerek aynılaştırdığını ve toplumlara empoze yoluyla kabul ettirildiğini ortaya koyar. Özellikle yeni çağda kültür, fabrikasyon bir tetikleyici konumuna gelmiştir ve tek bir merkezden açığa çıkan tek bir hareketle bütün dünyaya yayılabilmektedir.

Aydın vicdanı, topluma ışık tutmakla yükümlü. Tersini yapıyor ve gerçeklerden uzaklaşıyorsa o tür fikir fabrikatörlerine vicdanlı aydın ya da aydın diyebilmenin imkânı yok.

Cemil Meriç de vicdanının emrettiği üzere tanımlaması zor olan “kültür” kelimesinin kaypaklığına ve bukelemunluğuna dikkat çekerken bir bakıma 20. Yüzyılda empoze edilen küresel kültür anlayışının temelini sorgumış. Herkese ve her şeye hâkim görünen ve aynı dili konuşan kültür unsurlarını sorgularken Batı’nın bu diktacı tavrını bir kelimeye gizlemesini “sefalet” olarak yorumlamış. “Kaypak, karanlık ve samimiyetsiz” bulmuş; çünkü tek tanımda karar kılınamayacak kadar obur mânâlara gebe olduğunu görmüş.

“Kültürü faaliyetleri”ni sağlam dayanaklara oturtmak ve “kültür iktidarı” gibi günümüz tartışmalarını sağlıklı değerlendirmek için işe bir de “kavram kargaşası” yönünden bakmak gerektiğini düşündük.