08 Temmuz 2021

​KÜLTÜRÜMÜZÜN BİR GELECEĞİ VAR MI?

Bir fabrikanın üretim hattından çıkan parçalar misali giderek birbirine benzemeye başladı insan ve insana dair olan her ne varsa. Kıyafet tercihinden, beslenme biçimine, eğlence anlayışından üslubuna kadar pek çok şeyi benzer olan, aynı şeylerden hoşlanan ve aynı amaçlar için yaşayan yeni bir toplumun inşasıydı bu aslında. Ve bu cihanşümul amaç başarılı bir şekilde ilerlemeye her gün yeni taraftarlar bularak büyümeye devam ediyor.

 

Devletlerin varlığını sürdürmesi sadece ekonomik faktörlere değil aynı zamanda beşerî faktörlere de bağlıdır. Beşerî faktörlerle ilgili olan kısmı ise o toplumu oluşturan insanların, eğitimi, kültürü, yaşam doyumu ve refahı ile ilgilidir. Ulus devletler bugün adeta bir var olma ve var kalma mücadelesi vermektedir. Kime karşı?  Kendilerine yeni bir dünya düzeni kurma görevi addetmiş küresel çetelere karşı. Zira bu küresel çetelerin öncelikli amaçlarından biri de ulusların binlerce yıllık medeniyetlerinin ürünü olan kültürü yok etmek. Bu amaç için medya, sanat, spor, teknoloji, psikoloji, moda, beslenme ve hatta çocukların oyuncaklarını bile etkili biçimde kullanıyorlar.

 

Bugün dünyanın herhangi bir ülkesinde ortaya çıkan ve aklı başında olan her insan için mantık sınırlarını aşan herhangi bir olay bir anda dünyanın tüm ülkelerine sirayet edebiliyor. Milyarlarca insan aynı markanın kıyafetlerini giyiyor, aynı tür besinler tüketiyor, anlamadığı bir dilde olsa bile aynı tür müzikler dinliyor. Milyonlarca insan aynı otomobil markasının arabalarını alma hayaliyle yaşıyor. Çocuklar bile oyuncaklarının markalı olmasını istiyor.

 

Medyanın her türünde ve her kanalında dayatılan bir güzellik algısı, beslenme alışkanlığı, konuşma biçimi var. Nasıl giyinmemiz, nasıl beslenmemiz, nasıl konuşmamız ve insanlarla ilişkilerimizin nasıl olması gerektiğine renkli ekranlar karar veriyor. Ve sokağa çıktığımızda, yaşama karıştığınızda, yerel olanın, yerli olanın giderek yok oluşuna üzülerek tanıklık ediyoruz.

 

Bu değişimi fark etmeniz için birkaç küçük örnek vermek isterim. Belki yirmi yıl öncesinde çocukların en çok tercih ettiği yemek döner, köfte veya pide iken bugün özellikle şehirde yaşayan çocukların öncelikli tercihi hamburger, pizza veya kovalarda satılan tavuk menüler olacaktır. Amerika'nın kenar mahallelerinde başka bir ifadeyle gettolarda doğan hip-hop müziği bugün Anadolu’nun köylerine kadar yayılmış durumda. Ülkemizin 81 vilayetinde insanlar aynı mağazalardan benzer kıyafetler alıyorlar ve ünlü bir markanın karton bardaktaki kahvesini spor müsabakasında kazanılmış bir kupa edasıyla taşıyorlar. Bu örnekler çoğaltılabilir ve bunları yazarken bir yargılama içerisinde değil, değişimi gösterme gayretindeyim.

 

Kültürel erozyonun etkileri bunlarla sınırlı değil ne yazık ki. Küçük yaşlardaki çocukların daha özgür bir yaşam özentisiyle evlerini terk etmeleri, sigara, alkol ve uyuşturucu madde kullanmaları, suça sürüklenmeleri gibi pek çok olumsuz sonuçları bulunmakta. İnanç ve değerlerinden, kültüründen, ailesinden ve mazisinden kopartılmış bir çocuk ve bir insan, tüm şer odakları için kullanılmaya ve yönlendirilmeye açık hale gelmektedir.  

 

Peki bu kültürel bozulmanın çaresi ve çözümü nedir?

 

Düzelme, bozulmanın olduğu yerden başlar. Evvela aile kurumu ve anne babalar kültür aktarıcılığı rolünün bilincinde olmalı ve bunun için çaba sarf etmelidir. Sonra kültür aktaran bir kurum olarak okul bu görevi üstlenmelidir. Üniversiteler başta olmak üzere tüm kamu kurumları çağın gerektirdiği yöntemlerle kültürün gelecek nesillere aktarılmasına öncülük etmelidir. Ve nihayetinde tüm toplum kültürü yaşatma idealini benimsemelidir.

 

Üzücü olan ise bu çürümeyi engelleyecek olanların böyle bir çabasının olmaması hatta böyle bir sorumluluğunun olduğunun dahi farkında olmaması. Anne babalar çocukların yaşam konforunu artırmakla, okullar öğrencilerin matematik puanlarıyla, kamu kurumları ise medyada görünür olmakla, içi boş projelerle meşguller.

 

Bu manzara karşısında üzülerek bir kez daha soruyorum; “Kültürümüzün bir geleceği var mı?”

 

Vesselam…