Küresel mekanizmanın terör, terörizm ve radikalleşmeyi araçsallaştırması
Terör bir insanlık suçudur ve hiçbir örgütün meşru siyasal hak elde etmek iddiasıyla terörü bir yöntem, bir araç olarak kullanması kabul edilemez. Terör faaliyetinde bulunmanın nedenleri ne olursa olsun, bu eylem rasyonel görülemez.
Terör, büyük çaplı korku veren ve
kişilerde bıkkınlık oluşturan eylem durumunu oluştururken terörizm, siyasi ve
politik amaçlar uğruna mevcut durumu illegal yollardan değiştirmek için
sistemli ve sürekli olarak terör faaliyetlerini kullanmak şeklinde ifade
edilebilir.
ABD ve küresel mekanizma için Terör,
bir eylem biçimi, terörizm ise bir stratejidir. Afganistan ve Taliban bunun en
güzel örneğidir. Ne yazık ki küresel algı ile Afganistan İslam Dünyası’na
İslami bir devrimmiş gibi servis edildi.
Halbuki Taliban etkisinin Afganistan
da çözümü daha bir karmaşık hale getirdiği yıllardır bilinen bir gerçektir.
Küresel stratejiye uygun olarak,
Taliban’ın bu süreçte Afganistan da tamamen kontrolü ele geçirmesi orta ve uzun
vadede bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağı ve orta Asya da yeni bir Ortadoğu
yaratma çabası ne yazık ki görülememektedir.
Burada önemli olan, Küresel
mekanizmayı algılamak, Tarihin akış yönünü iyi tespit etmek ve ona göre
pozisyon alabilmektir.
ABD ve küresel güçlerin bu gün dünyayı
dizayn etmek için kullandığı tek yöntem terörizmdir.
Özünde evrensel bir barış dini olan
İslam’ın adı kullanılarak terör eylemi gerçekleştirmek de aynı şekilde irrasyonel
bir eylemdir. Üstelik dini söylem üzerine kurulan örgütler, teröre bulaşarak en
çok kendi dinlerine ve o dine mensup insanlara zarar vermektedirler.
Örneğin 11 Eylül’de ABD’ye karşı
yapılan terör saldırısının arkasında bulunan El Kaide Örgütü’nün dinsel motivasyon
üzerine bina edilmiş bir yapılanma olması ve saldırıları üstlenirken dinsel söylem
kullanması en çok İslam toplumlarına zarar vermiştir.
ABD öncülüğünde küresel çapta başlayan
İslam eşittir terör söylemi ve kampanyası tüm İslam devletlerini rahatsız
etmiştir.
İslamofobinin yükselişe geçmesiyle
beraber Ortadoğu ve Kuzey Afrika merkezli dinsel söyleme dayalı örgütler daha
çok mercek altına alınır olmuş, üstelik El Kaide’nin eylemleri yeni terör
örgütlerinin doğmasına yol açarken, bazı örgütlerin de terör eylemine başvurma
motivasyonu kazanmalarına yol açmıştır. Afrika kıtasında ortaya çıkan Boko Haram
da bu yapılanmalardan bir tanesidir
Din istismarına dayalı terör ve
terörizm de dinin terör örgütleri tarafından kendi amaçlarına ulaşmak adına
araçsallaştırıldığı görülmektedir.
DEAŞ ve El Kaide gibi terör örgütleri
dini, kendi değerlerine göre çarpıtarak yorumlamakta, kuran hükümlerini bağlamından
koparıp yüzeysel, katı ve literal bir okuma yapmakta, bunun sonucunda da kendi
yorumlarını mutlak doğru olarak yansıtmakta, böylelikle kendilerini
meşrulaştırırken geriye kalan Müslüman kesimleri de tekfir yoluna gitmektedir.
Diğer yandan, her ne kadar 20.yüzyılın
sonlarına doğru “İslami radikalleşme” den
bahsedilse de, aslında radikalleşmenin “İslamileştiği”, yani zaten mevcut olan
radikalleşme sorununun İslami dile büründüğü bir tablo karşımızda durmaktadır.
Radikalizm sonucu görülen çatışmalar
siyasi olsa da argümanlarının ve dillerinin “dinsel” olduğu, militanları
mobilize etmede bu dinsel argümanların kullanıldığı görülmektedir
Radikalleşme bir olgu olarak ele
alınması gereken bir düşünsel dönüşüm süreci şeklinde nitelenebilse de
radikalleşme süreci, bireyi alternatif tüm yaklaşımların kötü, bozuk, saptırılmış
vb. olduğu inancıyla donatarak bunların mücadele edilmesi gereken düşmanlar olduğu
fikrini hâkim kılar.
Süreci yöneten konumdaki bilgiyi yayan
aktör/ler, bir yandan kendi fikri düzlemlerinin meşruiyetinin altını çizer ve
“olumlama” süreci işletirken, diğer yandan düşman algısının hatlarını
keskinleştirme ve karşı safta konumlandırdığı fikrin/grubun/bireylerin
meşruiyetini ve eylem pratiğini “olumsuzlama” yönünde programlı bir hareket
planı izlemektedirler.
Süreç, bireylerin yaşadığı
coğrafyadaki güncel gelişmeler, bunlar neticesin de ortaya çıkan ızdıraplar,
sosyo-ekonomik sıkıntılar, sistemden dışlanma, marjinalleşme, temel sarsıntılar
öncesindeki döneme dair nostalji hisleriyle desteklenebilmektedir.
Tarihi ve güncel düşmanlıklar hem zamanlar
üstü bir söylem ortaya koymakta önemli rol oynamakta ve böylece hareketin
dönemsel bir reaksiyon olmadığı hissini kazandırmakta, bir yandan düşman
algısını derinleştirerek grubun bir arada ve disiplin içerisinde tutulmasını
sağlamaktadır.
Radikalleşme kavramı, “karşıt görüş
veya tutumların ifade ve söylem özgürlüğü ile bu görüş ve tutumlara sahip
bireylerin yaşam özgürlüğüne kastedecek düzeyde bir görüşün aşırı ucunda yer
almak” olarak nitelenebilecek, dolayısıyla ideolojik, etnik, dini vs.
referanslı örgütler bu kapsamda bu çerçevede yer alabilecektir.
Tarihte IRA’dan ETA’ya, ASALA’dan
DHKP-C’ye, El-Kaide’den Boko-Haram, El-Şebab, DAEŞ ve TALİBAN’a pek çok örnek
radikalleşmenin tek bir fikri düzlemle açıklanamayacağı ve dolayısıyla tek bir
temel saike atfedilemeyeceğini göstermektedir.
Bölge ekseninde Türkiye’nin hem
ideolojik, hem etnik hem de dini referanslı radikalleşme ve şiddete varan
aşırıcılıkla muhatap durumu ülkede önümüzdeki süreçte “çoklu radikalleşme” ye
muhatap kılabilecek bir tehlikeyi gündemimize getirebilir.
Vesselam.