05 Ağustos 2017

Kurtuluş Savaşı'nda Ankara'da zorlu günler

Bugün; bundan 96 yıl önce 1921 Ağustos ayının ilk günlerinde Ankara'da yaşanan zorlu günleri ele alacağız.

 

Ankara'nın yaşadığı zorluklardan biri; Anadolu halkına kendisini yeterince anlatamamasıydı. Bunda Mustafa Kemal başta olmak üzere Ankara'daki idarecilerin Rusya ve komünistlerle yaptığı işbirliği kadar Kuvayı Milliyeci bazı şahısların halka yaptığı zulüm ve baskıların da belirgin bir tesiri vardı. Diğer zorluk ise yaklaşan Yunan ordusu tehlikesinden kaynaklanıyordu. Ankara'daki Hükümet yetkilileri Yunan Ordusu Polatlı'ya kadar gelince Hükümet merkezini Ankara'dan taşımayı dahi düşünmüşlerdi.

 

Dönemin Siyasi Yapısı

 

İşte bu muhataralı günlerde bir kısım Anadolu halkı  Halifenin yanında tavır almayı tercih etmişti. Çünkü Komünistlerle birlikte hareket eden bu amaçla ‘Yeşil Ordu'yu kuran ve halka zulüm ve baskı uygulayan Kuvayı Milliyecilere yeterince güvenemiyorlardı.

 

Konyalı alim Abdullah Fevzi Hoca  bu vakıayı Hatıralarında şöyle anlatır:Bu insanlar, Konya valisinin, İçişleri Bakanlığı'nın, Meşihat Dairesi'nin, Halife'nin ve nihayet Padişah'ın isteği ve emri üzerine, yeni belirmekte olan bu teşkilâta, dine ve devlete karşı gördükleri Kuvve-i Milliyye hareketine dur demek için harekete geçmeleri sebebiyle bu belanın içine düşmüşlerdi. Dindar olmasalar ve Halife hukukunu korumaya niyet etmeseler ve devlete isyan eden bir bâğy hareketine karşı gelmeselerdi, onların peşine düşülmeyecekti. (Koçkuzu, 2011:31)

 

Çeşitli bölgelerde ayaklanan köylüler Halife Ordusuna katıldıklarını düşünmektedirler. Binbaşı Hüsrev Gerede'nin Hatıralarında da bu anlayışın izleri görülür: 23 Nisan 1920: Her gün hapishanenin önünde halktan yüzlerce kişi toplanmakta, çevreden gelen bir kaç silahlı atlının Hilafet Ordusuna katılmaları için bir hoca tarafından dinsel tören yapılmakta,zafer duaları okunmakta, Ulusal güçlerin dağılıp yok olmaları için yalvarılıp yakarılmaktaydı.(Gerede-Önal-2003:194)

 

Kuvayı Milliye Baskısı

 

Anadolu Halkının bir kısmı ise Kuvayı Milliye adına hareket edenlerden rahatsızdılar.Bazı Kuvayı Milliyecilerin ağır baskıları halkı canından bezdirecek vaziyettedir.

 

Binbaşı Hüsrev Gerede bu vakıayı şöyle itiraf eder: İzmit ve Gebze'de adeta anarşi var. Ulusal hareket adı altında halka zulmediliyor.(Gerede-Önal-2003:96)

 

Selahattin Adil Paşa da bazı Kuvai Milliyecilerden ‘serseri' olarak bahseder: Kuvayi Milliye'ye olan kalpten bağlantıma rağmen topçu kumandanım Yarbay Tevfik Bey'i kıtır kıtır kestiren ve ne kendisi ne birliği disipline girmeyen bir sergerde ile birleşmeyi kabul etmedim. (Sarıbay,1982:317)

 

Dönemin yakın şahitlerinden  Konyalı Abdullah Fevzi Hoca, Konya yöresinde icra edilen Kuvayı Milliyeci zulümlerini şöyle anlatır: İlk gün kazada Ârif Bey isimli yarbay, Milleti ezmek ve isyânı(!) bastırmak üzere gönderilen alay kumandanı, halktan / milletten otuz bin liradan fazla para toplamış ve bunu orduya yardım adı altında zorla ve cebir ile almıştır.” Bu toplanan paraların da bu kişilerin ceplerine gittiği kanaati yaygındır. (Koçkuzu, 2011:88)

 

Abdullah Fevzi Hoca, şöyle devam ediyor:(….)Harb-i umûmî ve Kuvve-i Milliyye baskınları köyde erkek bırakmamıştı.Küçük Hisarlık'tan Erkeçoğlu Ali anlattı; Mushaf-ı Şerifi parça parça yırtmışlar ve yaprakları ahıra atarak, gübrelere bulamışlar. Gübrenin üzerini sayfalarla kapatmışlar. Sözü edilen kişi bunları görmüş, ağlayarak anlatmıştır. İşte Kuvve-i Milliyye'nin din'e karşı sû-i kastına bu olan küçük mikyasta bir delildir. (Koçkuzu, 2011:179)

 

Kuvayı Milliyeciler Konya'da tam bir ilim ve irfan kıyımı yapmışlar bir insan kaynağını acımasızca yok etmişlerdir. (…..) Konya'da Rif'at Efendi asılmıştı. Ayrıca Siristad'da asılanlar ve öldürülenler pek çoktu. Bunların bir bölümü “Aladağ boğazında elleri bağlanarak, bağırdı bağırdı öldürülmüşlerdi. Soğucaklı Hacı Mustafa, Pabuşçulu Pehlivan Mustafa, Gederetli Mehmed Efendi, Kayacıklı Müderris Hacı Mehmed Efendi, Bademlili Hacı Mehmed Ağa, Ahırlılı Güzel Çavuş, Eğisteli Mustafa Çavuş, Eğisteli Kör Ahmet, o günlerde öldürülenlerin sadece birkaçı idi. Avdan şeyhlerinden, Abdullah Fevzi Efendi,Pınarcıklı Nuri Efendi, Fartlı Mehmed Efendi, Siristadlı Halimzâde Ahmet Efendi, Hocaköyü'nden Şeyh Süleyman'ın oğlu Baki Şeyh Hoca, Acılarlı Mahmut Efe, o günlerde merkezde asılarak öldürülen Müslümanlardır. (Koçkuzu, 2011:337)

 

Ankara'dan Kaçış Hazırlığı

 

Kurtuluş Savaşı'nın karanlıkta bırakılan noktalarından biri de savaş serencamının anlatılan masalsı şartlarda geçmediği gerçeğidir.

 

O günlerde Ankara'da görevle bulunan Baha Tanman Ankara'nın o muhataralı günlerine şöyle şahitlik ediyor: Derinden derinden top sesleri duyuldukça Ankara'da herkesin içi kan ağlardı. Herkes üzgün, herkes küskün, ama ümitsiz değildiler. Pek çok kişi Ankara'yı terk ediyordu. Bir kısmı da ailelerini başka şehirlere gönderiyordu. Top sesleri yaklaştıkça Ankara'nın, hükümeti başka bir Anadolu şehrine, Kayseri'ye taşıyacağından söz ediliyordu. "Şehir yavaş yavaş boşalıyor," diyorlardı. Düşman Ankara'ya girerse diye düşünüyorlardı. (Tanman,2008:52)

 

Savaşın sürdüğü bir buçuk yıl boyunca çeşitli cephelerde kısmi bozgunlar ve dağılmalar olmuş, bir ara üst seviye bir bozgun havası dahi yaşanmıştır. Bu safha Büyük Millet Meclisi'nde Ankara'nın boşaltılarak Meclis'in Kayseri'ye nakledilmesi tartışmasına kadar varmıştır.

 

Ortaya çıkan panik ve dağınıklığın sebebi; bazı Kuvayı Milliye kurmaylarının kendilerinden beklenen cesaret ve becerikliliği gösterememeleridir.

 

Sonraki devirde İstiklâl Mahkemeleri'nin hakimlerinden biri olarak ün salacak “Kılıç Ali'nin başında bulunduğu birlik Boğazlıyan'da ağır bir bozguna uğramış, Kılıç Ali çareyi Kayseri'ye kaçmakta bulmuştur. Aynı günlerde Yozgat'ta bulunan Çerkez Ethem bu durumu Kılıç Ali'den haber alınca kendisini telgraf başında ağır ifadelerle paylamıştı.” (Ethem,2000:48)

 

Meclis Eski Başkanlarından Refik Koraltan da Kılıç Ali Vakasını şöyle anlatır: “Boğazlıyan bozgununun ardından önce Kayseri'ye, daha sonra Ankara'ya geçen Kılıç Ali, düşmanın ilerleme kaydettiği ve Ankara'ya yaklaştığı haberini alınca, bir diğer asker mebus Topçu İhsan ile birlikte alelacele atlarını Ankara'dan kaçmak üzere hazırlamışlardı.İki arkadaş, birkaç gün burada bekledikten sonra Ankara'yı terkederek Keskin istikametine hareket etmişlerdi.” (Koraltan,1999:207)

 

İşte bu kritik günlerde sonradan oyun dışı kalacak olan Çerkez Ethem'e önemli vazifeler düşer. Mustafa Kemal Paşa'nın talimatıyla Çerkez Ethem'le telgraf görüşmesi yapan İsmet Paşa, durumun çok kötü olduğunu belirterek Çerkez Ethem'den Geyve Boğazı'ndaki Ali Fuat Paşa'nın yardımına koşmasını rica eder. Çerkez Ethem, bu ricayı kırmaz ve bulunduğu cepheden Geyve'ye hareket eder.

 

Düzenli Kuvvetler  o günlerde o kadar kötü sınavlar verirler ki “Çerkez Ethem Meclis'te generaller ve kurmay subaylar dururken Milli Savunma Komisyonu'na Başkan seçilir.”(Gerede-Önal-2003:208)

 

Yunan taarruzu bir dönem Ankara'da yoğun bir endişeye yol açar. Bazı hükümet kuruluşlarının dahi Kayseri'ye gönderilmesi gündeme gelir. Tevfik Çavdar'ın naklettiğine göre; “Mustafa Kemal Paşa, Sakarya'nın doğusuna çekilmeyi teklif edince, Fevzi Paşa Meclis'te bir konuşma yaparak hükümet dairelerinin Kayseri'ye nakledilmesi konusunda hükümet olarak karar aldıklarını açıklar.” (Çavdar,1999:24)

 

Ancak Kurmay kadroların aldığı bu karar TBMM'de çok büyük tepkiyle karşılanır. 25 Temmuz 1921 günü Büyük Millet Meclisi'nde bu geri çekilme hareketi çok heyecan ve öfke uyandırdı. (Gerede-Önal-2003:205-220)

 

Bunun üzerine Hükümet, bu karardan geri adım attığını açıklar. Her ne kadar Hükümet vazgeçmiş gözükse de  Ankara'nın taşınmaya başladığı çeşitli kayıtlarda yer alır.

 

Bazı şahitler Ankara'nın Kayseri'ye taşındığını naklederken bazı şahitler de Kırşehir'e doğru taşınmanın gerçekleştiğini aktarırlar.1921 yılının Ağustos başlarıydı. Batı cephesinde savaş gittikçe kızışıyordu. Düşman ilerlemeğe başlamıştı. Bu ilerleme hızlanınca Ankara'daki devlet müesseselerini ve önemli dosya ve belgeleri kağnı ve eşek gibi her türlü araçla Kayseri'ye taşımağa başladılar. (Velidedeoğlu,1977:108)

 

Sarıbay da  bir başka tarihi ayrıntıya şöyle dikkat çeker: Memnunluk verici olan bir husus, beklenen Yunan saldırısı sonucunda Eskişehir'in düşmesi halinde Ankara'dan çekilmenin meydana getireceği olumsuz etkilere yer verilmek amacı ile hükümet merkezinin şimdiden Sivas'a nakli hakkında verilen ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından 2-3 Temmuz  1921 tarih ve 618 sayılı (Kişiye Özel) olarak cephe kumandanlarına yapılan tebligatın uygulanmamış olmasıdır.(Sarıbay,1982:378)

Binbaşı Hüsrev Gerede de o günleri şöyle anlatır: Ankara kenti kısmen boşaltıldı. Eşyalarımızı geriye, Kırşehir taraflarına yolladık.(Gerede-Önal-2003:220)

 

O  hassas günleri Gerede'nin günlüklerinden takip edelim:

 

Mayıs 1921: Ordumuz, Kütahya-Eskişehir savaşlarından sonra Kral Konstantin'in doğrudan doğruya komuta ettiği üstün kuvvetler karşısında tutunamayarak Sakarya Nehri'nin doğusuna geri çekilmek zorunda kaldı.(Gerede-Önal-2003:220)

 

 

(…) 23 Ağustos 1921: Düşman Sakarya'ya 100 kmlik geniş bir cephede saldırıya başladı.Çok kritik günler geçirdik.Top sesleri Ankara'da duyuluyordu.Bir sabah bir Yunan uçağı, istasyonu etkisiz olarak bombaladı. (Gerede- Önal,2003: 221)

 

(…) Öyle günler oldu ki milletvekillerinin askeri haberlerin ayrıntılarını dinleyecek sabır ve dayanıklıkları kalmadı.Daha ben kapıdan girerken "Hüsrev Bey, umut yüzde kaç?" diye soru- yorlardı.Bu umudun yüzde ona indiği anlar oldu.Böyle olmakla birlikte ben milletvekillerine yüzde elliden aşağı rakam vermedim. (Gerede- Önal,2003: 222)

 

Selahattin Adil Paşa da o günlere ait pek bilinmeyen bir iddia ortaya atar:Lozan Konferansının kesintiye uğraması ve Topkapı Sarayında bulunan hazinenin acele Anadolu'ya götürülmesi kararı üzerine İmparatorluğumuzun pek kıymetli bu tarihi hazinesi kethüda Refik Bey merhumun ilgi ve gayretiyle yüzlerce sandığa yerleştirilerek ve hiçbir kayba meydan verilmeyerek sessizce Konya'ya gönderilmişti. (Sarıbay,1982:415)

 

Ankara Hükümetinin Ankara'dan vazgeçerek Kayseri, Kırşehir ve Konya'ya taşınmayı planladığı  o muhataralı günlerin ardından düşman Sakarya'da durdurulur ve ülkenin kurtarılması süreci başlar.

 

HAFTAYA:  12 EYLÜL DARBESİ SONRASI ZİNCİRBOZAN FACİASI          

 

                           

                                            KAYNAKLAR

 

Çavdar Tevfik,(1999),Türkiye'nin Demokrasi Tãrihi Cilt:1-2, İstanbul: İmge Kitabevi

 

Ethem Çerkez, (2000), Anılar,İstanbul:Berfin Yay.

 

Gerede Hüsrev-Önal Sami,(2003),Hüsrev Gerede'nin Anıları,İstanbul:Literatür Yay

 

Koçkuzu Ali Osman, (2011), Bir Müderrisin Sürgün Yılları,İstanbul: İz Yayıncılık

 

Koraltan Refik, (1999),Bir Politikacının Anıları, Ankara:Hacettepe Yay.

 

Sarıbay Selahattin Adil, (1982), Selahattin Adil Paşa'nın Hatıraları, İstanbul: Zafer Matbaası

 

Tanman Saffet,(2008)Ilgaz Dağlarından Batnas Tepelerine, İstanbul:YKY Yay

 

Velidedeoğlu Hıfzı Veldet, (1977), Anıların İzinde, İstanbul:Remzi Kitabevi.