Kuzey Afrika'da Osmanlı- Haçlı çekişmelerinin perde arkası ve Vadi us-Seyl Harbi-1
İspanyolların ve Portekizlilerin Müslüman toprakları üzerinde hakimiyet kurma hayalleri İber Yarımadası'ndaki Müslümanlara ait olan topraklarla sinirli kalmamış, aç gözlerini daha sonra da Afrika'nın kuzeyine dikmekten kendilerini alamamışlardır. Yavuz Sultan Selim zamanda Barbaros Hızır Hayreddin Paşa'nın Cezayir’i İspanyol tahakkümünden kurtarması, daha sonraki yıllarda da Osmanlıların hem günümüzdeki Libya ve Tunus’u fethi, hem de Kıbrıs'ı Venediklilerin elinden alması ile Kuzey Afrika Müslümanların huzurlu günlerinin başlangıcı olmuştu.
Bu fetihler İspanyolları içten içe kahredip
Kuzey Afrika üzerindeki planlarını engellese de, onlar başka yollarla bu
toprakları ele geçirme hayallerinden vaz geçmemişlerdir. Modern çağın şafağı
olarak görülen 16. yüzyıl aynı zamanda kanlı savaşların da yüzyılıdır.
İspanyollar ve Portekizliler Fas’ı ele geçirerek Afrika'ya sızma girişimlerini
ülkeyi karıştırarak elde etmeyi amaçlamışlardır. Endülüs'ün düşüşünden sonra bu
iki devlet Fas şehirlerini de vurmaya başlamışlar, akabinde de Septe, Tanca ve
Mellila gibi sahil şehirlerini uzun kuşatmalar sonunda almaya muvaffak
olmuşlardı. Bir yandan yerel Hristiyanları kışkırtarak kendi taraflarına
çekmeye çalışıyorlar, bir yandan da valiler ve hanedan mensupları arasına nifak
sokarak aralarını açmaya ve ülkeyi istikrarsızlaştırmaya çalışıyorlardı.
Esasen Fas halkı çok uzun yıllardır Hz.
Peygamber (sav)’in soyundan gelen şeriflerin yönetimi altında bulunmaktaydı. Bu
şerifler genellikle halkı birleştirme konusunda bir çimento vazifesi görmekte,
bu da çoğu 15. yüzyılda gerçeklesen İspanyol ve Portekiz işgallerine karşı daha
güçlü bir mukavemet göstermelerini sağlamaktaydı. Zaman zaman sahte şerifler ve
sözde mehdiler ortalığı karıştırmış olsalar da genel olarak Fas coğrafyası siyasi
olarak bir bütünlük arz etmekteydi.
Barbaros Hızır Hayreddin Paşa'nın gayretleri
sonucu Tunus'ta bulunan ve İspanyollarla sıkı bir dirsek teması yasayan Hafsi
hanedanına 1534 senesinde yapılan bir sefer ile son verilmiş ve bu mıntıka
güvence altına alınmıştı. Bu bölge tam anlamı ile kontrol altına alındı derken
hem Alman imparatoru ve hem de İspanya kralı olan Şarlken'in ani bir saldırısı
ile 1535 tarihinde Tunus elden çıktı.
Şarlken burada kendine itaat eden bir sultan eli ile Hafsi hanedanını
tekrardan tesis etti. Tunus'taki sultanlar İspanyol tahakkümü altında kukla bir
yönetim sergilemeye başladılar. İspanyollar Tunus ve havalisinde istedikleri
gibi at koşturmaya halka da istedikleri zulmü yapmaya kendilerini muktedir
görmekteydiler. Halk bu durumdan bezmiş olsa da bu bölgede bulunan bazı kabile
reisleri İspanyol altınlarının sıcak yüzü sayesinde itaatlerini devam
ettirmekteyken, bazıları da Cezayir'de bulunan Osmanlı kuvvetleri ile bu
durumdan kurtulmanın yollarını aramaktaydılar.
İspanyollar
gerek haçlı donanmasının büyük bir kısmını kontrol etmekte, gerekse de haçlı
korsanlarına en büyük desteği vermekteydiler. Tunus açıklarında bulunan Cerbe
Adası Akdeniz'deki en büyük korsan barınağı haline gelmişti. Osmanlıların
1538’de Preveze’de perişan ettiği Haçlı donanması bir yandan yaralarını
sarmakta ve güçlenmekte bir yandan da Malta ve
Cerbe’de yuvalanarak Trablusgarb üzerine yapacakları sefer için adam
devşirmeye çalışmaktaydılar. İspanyollar’ın Trablusgarb üzerindeki hain
emelleri Osmanlı istihbaratının dikkatinden kaçmamakta ve belirli aralıklarla
gönderilen jurnaller sayesinde sarayın bilgisinin olması sağlanmaktaydı. Mart
1560’ta Cerbe’ye ulaşan ve asker çıkarmaya başlayan Haçlılar buradaki kaleyi
tahkim etmeye ve Trablusgab üzerine gerçekleştirecekleri saldırı için
hazırlıklarını yapmaya başladılar.
Divanda geçen hararetli tartışmaların akabinde
Kanuni Sultan Süleyman donanmaya sefer emrini verdi. Kaptanıderya Piyale Paşa
komutasındaki 87 parçalık donanma İstanbul'dan yola çıktı. Yol üzerinde gerekli
tahkimatlar yapıldı ve diğer gemilerin de katılımıyla mayıs başında Malta
önlerine gelindi. Piyale Paşa’nın emri ile bu korsan yuvası adaya bir saldırı
düzenlendi. Pek çok esir ve ganimet alındı. Bir hafta sonra donanma Cerbe
önlerine ulaştı ve 14 Mayıs günü Osmanlı donanması yarımay seklinde savaş
pozisyonuna geçti. Savaş top atışları ile başladı. Osmanlı donanması her
kanattan yapılan seri ve isabetli top atışları ile Haçlı gemilerini hallaç
pamuğu gibi atmaya başladı. Haçlı gemileri delik deşik olurken, Akdeniz'in
serin suları ise binlerce Haçlıya mezar görevi görmeye başlıyordu. Savaşın
üçüncü günü savaşa dahil olan Trablusgarb Beylerbeyi Turgut Reis’in de
yardımları ile düşman donanması darmadağın edildi. Deniz harbi esnasında
yaklaşık 18 bin düşman askeri etkisiz hale getirildi. Kalalar ise Cerbe
kalesine sığındılar. Üç ay kadar suren kuşatma sonrasında İspanyollar teslim
oldular ve tarihlerine bir hezimet daha yazdırdılar.
Bu yenilginin ardından rahat durmayan
İspanyollar, Portekizliler ve Venedikliler sürekli tacizlerine devam
etmekteydiler. Gerek donanmalarını güçlendirmekte, gerekse de ara ara
saldırılarına devam ederek küçük çaplı çatışmalara sebep olmaktaydılar.
Oluşturdukları ittifaklar ile de Osmanlı'ya vurmak için fırsat kolluyorlardı. Kolladıkları
bu fırsat ise yaklaşık 10 yıl sonra kapılarını çalmış ve Osmanlı’nın karşısına
tüm güçleri ile bir ittifak halinde çıkmaya cesaret edebilmişlerdi. 7 Ekim 1571
tarihinde cereyan eden ve Osmanlı’nın aldığı en büyük deniz savaşı hezimeti
olan hemen hemen bütün donanmasını kaybettiği İnebahtı Deniz Savaşı tarihimize
147 kadırganın kaybedildiği ve 20 binden ziyade şehit verilen bir savaş olarak
geçti. Tarihçiler bu yenilgiyi donanmaya komuta eden Müezzinzade Ali Paşa ve
Pertev Mehmed Paşa’nın kara ordusu kumandanı olmaları ve deniz harplerinde
tecrübelerinin yetersiz olmasına bağlarlar.
İnebahtı'nın
akabinde kendilerini Akdeniz’de durduracak bir güç kalmadığına inanan
İspanyollar Tunus üzerinden bütün kuzey Afrika'yı işgal etme planlarını yeniden
devreye sokmuşlardı. İlk iş olarak Tunus Hafsi Sultani olan Hamid’i çocukları
ile beraber kendi idareleri altında bulunan Napoli’ye sürmüşler yerine de
kendilerine haraç ödemeyi kabul eden kardeşi Muhammed’i göstermelik sultan ilan
etmişlerdi. Kendi fiili işgalleri altındaki Tunus'ta
hem var olan kaleleri müstahkem hale getirmişler hem de yeni kaleler inşa
ederek olası bir saldırıya karşı koymayı hedeflemişlerdi. Özellikle de kendi
kontrolleri altında bulunan Napoli’den sürekli asker getirmek sureti ile
Tunus’un hiçbir zaman İspanyol idaresinden çıkmamasını sağlamayı gaye
edinmişlerdi. Hatta ve hatta Napoli’den getirilen daimi asker sayısının 8000
civarında olduğuna dair çeşitli kaynaklar vardır.
Sultan III.
Murad, babası Sultan II. Selim zamanında verilen donanmanın tekrardan
oluşturulması emrine harfiyen riayet ederek çok kısa bir surede mükemmel bir
donanma oluşturulması işini sıkı sıkıya takip etti. İnebahtı Deniz Harbi’nde
emrindeki 87 gemiyi sağ salim kurtaran ve İstanbul'a geri donen Uluç Ali Reis Kılıç
namı ile paşalığa terfi ettirildi ve kaptanıderya görevi uhdesine verildi.
Yemen fatihi Koca Sinan Paşa da Tunus’a yapılacak bu sefer için serdar tayin
edildi.
Kılıç Ali Paşa komutasındaki 300 parçalık
donanma ve içinde bulunan 40 bin kişilik ordu ile beraber İstanbul'dan ayrılır.
11 Temmuz 1574 tarihinde Tunus sahillerine çıkan ordu çok seri bir harekât
neticesinde 13 Eylül'e kadar Tunus’un zaptını tamamlar. Bu harpler sırasında 10
bin düşman askeri öldürülür ve 14 bini de esir alınır. Bu İspanyol tarihindeki
en büyük yenilgilerden biridir. Arap tarihçi El Vefrani Saadi Hanedanının
tarihini anlattığı bir eserinde Osmanlılar’ın bu harekâtını anlattığı kısmında
donanma mevcudunu 450 ve orduyu da 100 bin asker olarak vermekteyse de,
eserinde verdiği bu sayılardan kastının mevcut ordunun bu büyüklükteki bir ordu
kadar iş yapmış olması yüzündendir. Tunus’un zaptından sonra Ramazan Paşa
beylerbeyi tayin edildi. Tunus seferinin akabinde İspanyollar hem manen hem de
maddi olarak zora düştüklerinden Osmanlılar ile bir süreliğine uğraşmama yoluna
gitmişlerdir.