LAİKLERİN BİR KARA PROGANDASI OLARAK 'KARŞI DEVRİM' (1)
14 Mayıs 1950'de iktidara gelerek 27 Mayıs 1960'da gerçekleşen Darbeye kadar 10 yıl boyunca iktidarda kalan Demokrat Parti aleyhinde yapılan en önemli propagandalardan biri de 'Karşı devrim başlatma' girişimidir. Bu kara propaganda, o yıllardan sonra bütün sağ iktidarlara karşı kullanılmış balistik bir yıpratma girişimiydi.
27 Yıl süren Tek Parti iktidarıyla etle tırnak gibi kaynaşmış CHP'li
aydınların da büyük bir özenle yapılandırdığı bu propaganda esasen tarihe
geçecek bir hakikat kalpazanlığından ibarettir.
Propagandaya göre 1950 yılında
iktidara gelen Demokrat Parti, 'Atatürk Devrimlerini kaldırmaya yönelik karşı
bir süreç başlatmıştır'. Darbeyle yıkılmasının ana gerekçesi de budur.
Ülke meselelerine ideolojik kalıp ve
renklerden bakan bu şahıslar bu propagandayı milli bir kavram haline
getirmişler, ne zaman CHP ve türevi partiler dışında ülkemizde bir sağ iktidar
ortaya çıksa yapılan icraatları bu deli gömleğinin içine hapsetmeye çalışmışlardır.
Bir ülkeyi 1920 yılında yöneten
insanlarla 80 yıl sonra yöneten insanların görüş ve düşüncelerinin birebir
örtüşmesi fizik ve sosyal alemde cereyan eden 'tekamül kuralını' yok saymak
anlamına gelir.
Karşı Devrimi Aslında Kim, Nasıl Başlattı?
Ancak CHP'li propagandistlerin
söylediği anlamda ülkemizde bir karşı
devrim söz konusu olmuşsa bunu gerçekleştiren CHP'nin değişmez genel başkanı
sıfatıyla Milli Şef İnönü ve onun partisi CHP'nin bizatihi kendisidir.
Bu tezimizi doğrulayacak tarihin
satır aralarına gizlenmiş çok sayıda ayrıntı, tarihe düşülmüş kayıt mevcuttur.
Tarihe düşülmüş bu kayıtlardan, satır arasına gizlenmiş ayrıntılardan yola
çıkarak CHP'nin ve onun Milli Şefi İsmet İnönü'nün bir karşı devrimi adım adım
nasıl gerçekleştirdiğini izah etmek artık tarihi bir sorumluluk haline
gelmiştir.
Esasen Karşı Devrim'in miladı, Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sofra
kavgasının ardından İsmet İnönü'yü başbakanlıktan uzaklaştırarak yerine Celal
Bayar'ı getirmesi olayıdır.
Ünlü tarihçi Cemal Kutay'a göre ise
Karşı Devrim, Atatürk’ün öldüğü gün başlamıştır. “10 Kasım 1938 günü saat
9.05’de Türkiye’de Atatürkçülük Devri bitirilmiştir. İnönü Atatürk ilke ve
inkılaplarının asla takipçisi ve sahibi olmamıştır” (Kutay, 2000).
1938 yılında Atatürk'ün ölümünün
ardından İnönü tarafından kurulan kabinede yer alan ve önceki kabineden
çıkarılan bakanların kimlik ve şahsiyetleri karşı devrim ile ilgili ilk
ipuçlarını verir. Cumhurbaşkanı İnönü'nün kurduğu yeni kabinede Atatürk
döneminin ünlü kurmaylarından 6'sı saf dışı edilmiştir. Milli Şef İnönü,
kabinenin ardından Meclis'i de aynı şekilde yeniden yapılandırır.
Yabancı Araştırmacı Feroz Ahmad,
Yeni dönemin fotoğrafını şu cümlelerle gözler önüne serer: İnönü, Atatürk'e
yakın olan ve kendisini eşitler arasında birinci olarak gören pek çok kişiyi
uzaklaştırarak parti içindeki konumunu güçlendirdi. Atatürk'ün Dışişleri Bakanı
Tevfik Rüştü Aras büyükelçi olarak Londra'ya atandı.
Bayar, aralarında Savunma Bakanı
general Kâzım Özalp'ın da bulunduğu bazı kabine üyeleriyle birlikte,
başbakanlık görevinden alındı. Önemli milletvekillerinden bir çoğunun 1939
seçimlerinde yeniden seçilmelerine parti yönetimi izin vermedi. Aynı zamanda
İnönü, Atatürk'ün eleştirmenleri ve rakipleri olmuş, 1926 temizliklerinden beri
siyasetin dışında tutulmuş kişilerin seçilmelerine izin vererek siyasal
mutabakatı genişletti. Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi
eski generallerin ve Hüseyin Cahit Yalçın gibi gazetecilerin itibarları iade
edildi ve bunlar 1939 parlamentosuna CHP delegeleri olarak seçildiler
(Ahmad,1999:89).
Bir başka Yabancı araştırmacı Rustow
bu süreci şöyle açıklar: “Atatürk'ün hasımlarından bazılarının milletvekili
olmasına müsaade edildiği gibi, bazı sürgünler yurda döndü. Cumhuriyet rejimine
muhalif olan diğer bazı şahısların bir kısım hakları iade olundu”
(Karpat,1996:80).
Atatürk’le geçmiş dönemde ters
düşmüş Kazım Karabekir ve Recep Peker'in 1938 araseçimlerinde mebus
seçilmesinin ardından yeniden önemli görevlere getirilmesi Rustow'un bahsettiği
anlamlı örneklerdendir. Nitekim “Kazım Karabekir 322 oyla meclis başkanı
seçildi. Bunun üzerine 21 yıldır Ulus gazetesinde başyazarlık yapan Atatürk'ün
kadim dostu Falih Rıfkı Atay Ulus'tan ayrıldı. (Ahmad,1976:3).
Prof. Dr. Kemal Karpat, Atay'ın Ulus
Gazetesi'nden ayrılmasını şu ilginç tespitle açıklar: Çünkü CHP içinde dönen
entrikalar işine devam edebilmesini zorlaştırmıştı (Karpat,1996:172).
İnönü'nün iade-i itibar
ettiklerinden biri de 'son otokrat' diye de tanınan Recep Peker'di. Rusya'da
Stalin'in yaptığı gibi partinin kontrolünü eline geçirmek istediği için 1938
yılında CHP Genel Sekreterliği'nden azledilen Peker, (Karpat,1996:79). önce
parti yönetiminde, ardından Milli Şef Kabinesi'nde Başbakan olarak
görevlendirilerek şereflendirilmiş oldu. İade-i itibar yapılan bir başka
muhalifse Ali Fuat Cebesoy'du. “Cebesoy, Karabekir'in ardından Meclis Başkanı
seçildi” (Ahmad,1976:4).
Dönemin önemli tanıklarından biri
olan Yakup Kadri Karaosmanoğlu da Milli Şef'in yürüttüğü bu operasyona şu
cümlelerle şahitlik eder: İsmet Paşa, O'nun yakınında bulunanlardan, O'nun
koruduğu, hoşlandığı kimselerden ortada hangi birini bırakmıştı? İsmet Paşa,
yalnız Atatürk'ün çevresindekileri darmadağın etmekle kalmamış, bunlardan
boşalan yerleri birtakım yeni kimselerle ve bir vakitler kendi yüzünden
Atatürk'e dargın olanlarla doldurmuştu (Karaosmanoğlu,1993:160)
İnönü döneminin ünlü
başbakanlarından Refik Saydam, göreve gelir gelmez geçmişi değerlendirme
anlamında ünlü, 'A'dan Z'ye Her şey Bozuk' (Karaosmanoğlu,1993:359). sözlerini
sarf etse de Bernard Lewis İnönü
dönemini diktatörlükle suçlar: Atatürk'ün ölümünden sonra küçük çapta
kişilerin elinde olan hükümet tarzı kelimenin genel olarak anlaşıldığı şekliyle
diktatörlüğe daha yakın bir niteliğe düştü. Atatürk'ün hakim kişiliğinin ortadan
kalkması rejimi baskıya götürdü (Lewis,2000:303).
İnönü'nün yaptığı ilk uygulamalar
olan para ve devlet dairelerinden Atatürk'ün resminin kaldırılması, Çankaya
gibi konutlarda Atatürk'ün hatırasına saygı gösterilmemesi, onu yakından
sevenleri derin üzüntülere sevk ediyordu. Yakın dönem araştırmacılarından Orhan Karaveli o değişim günlerini
şöyle anlatıyor: Atatürk öldü. Yaşasın İnönü! Çok geçmeden İnönü rüzgarı esmeye
başlıyor her yanda. Atatürk’ün güzelim görüntülerinin paralarla pullardan yavaş
yavaş kaybolması içlerimizi hüzünle dolduruyor. Hele ajans haberleri ile
gazetelerde bıkıp usanılmadan her gün yinelenen Değişmez genel başkan, Milli
Şef tekerlemesi ruhlarımızda tarif edemediğimiz bir rahatsızlık yaratıyordu (Karaveli,1999:171).
(Devam edecek)