Lambada Titreyen Alev Üşüdü
Öyle günler yaşadık ki, asrın afatını gördük. Kahramanmaraş’lı merhum şairimiz Abdurrahim Karakoç mihriban şiirinde ‘lambada titreyen alev üşüyor’ dediği gibi hem yandık hem de üşüdük-donduk. Asrın felaketi olarak görülen depremde 3o binden fazla canımızı kaybettik. Çok sayıda yaralımız var.
Kıyamete kadar iyiliğin ve kötülüğün kıyasıya
yarışacağını bilmemize rağmen ufak bir umut olarak kötülüğün iyiliğe
yaklaşacağını bekledik. Ama ne mümkün daha da azıttılar. Yalanlar, iftiralara
havada uçuştu.
Mayamız, karakterimiz, vicdanımız, duygularımız,
sırlarımızın ortaya çıktı. Elleri, ayakları öpülesi insanlarımız olduğu gibi
yüzlerine tüküreceğimiz hatta tükürmekten öteye geçmek istediğimiz insanlar kendini
açığa çıkardı.
Psikolog tanıdığımın dediği gibi insaniyet; büyük
afetlerin ve travmaların ilk ilacı ve can suyudur. Öyle değil mi gerçekten
tökezleyip yere düşsek elimizi tutacak bir el aramıyor muyuz?
Kuşkusuz en büyük el devletimizin elidir. Yaşanan
her sıkıntıda olduğu gibi asrın afeti olarak kabul edilen yaşanan bu son afette
de devletimiz tüm gücüyle sahalardaydı.Yine devletimizin yanında Sivil toplum
kuruluşlarımız ve yardım severlerimiz oradaydı.
Depremin yaşandığı tüm bölgelerde AFAD, PAK, JAK,
JÖAK, DİSAK, Sahil Güvenlik, DAK, Güven, İtfaiye, Tahlisiye, MEB, STK’lar ve
uluslararası arama kurtarma personelinden binlerce arama kurtarma personeli
görev yaptı. Dışişleri Bakanlığı ile yapılan görüşmeler neticesinde diğer
ülkelerden gelen arama kurtarma personeli sayısı 9 bin 793’tür.
Ayrıca AFAD, Emniyet, Jandarma, MSB, UMKE, Ambulans
Ekipleri, Gönüllüler, Yerel Güvenlik ve Yerel Destek Ekipleri’nden
görevlendirilen saha personel sayısı ile birlikte bölgede görev yapan toplam
personel sayısı 238 bin 459.
Kurtarma araçları derhal yola çıktı. Başta
ekskavatör, çekici, vinç, dozer, kamyon, arazöz, treyler, greyder, vidanjör vb.
iş makineleri olmak üzere toplam 12 bin 322 araç sevk edildi.
Afet bölgelerine 40’ın üzerinde Vali , 152 Mülki
İdare Amiri, 19 AFAD üst yöneticisi ile 68 il müdürü görevlendirildi. Ayrıca,
uluslararası yardımların koordinasyonu için 13 büyükelçi ve 17 Dışişleri
Bakanlığı personeli görev aldı.
Personel ve malzeme sevkiyatı için hava köprüsü
kuruldu. Hava Kuvvetleri, Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, Sahil Güvenlik
Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Sağlık
Bakanlığı ve Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı 170 helikopter ve 76 uçakla toplam
4 bin 97 sorti yapıldı.
Bölgeye personel, malzeme sevkiyatı ve tahliye
amacıyla Deniz Kuvvetleri Komutanlığı tarafından 24, Sahil Güvenlik Komutanlığı
tarafından 2 olmak üzere toplam 26 gemi görevlendirildi.
Yardımseverlerimizin, belediyelerimizin gönderdiği
yardımları taşıyan tırlar uzun kuyruklar oluşturdu. Her ilimizden insanlar
yardıma koştular. Gönüllü oldular.
Arama-kurtarma ekipleri gönüllüler ilk
andan itibaren afet bölgesinde büyük bir mücadele ortaya koydu.
Bir arama kurtarma çalışanı sorulan "Canınızı hiç düşünmüyor
musunuz?" sorusuna, "Bizim canımız şu anda Türkiye" cevabını
verdi. Böyle bir adanmışlık, gönüllülük, teslimiyet gözleri yaşarttı.
Bağcılar Belediyesi kurtarma ekiplerinin hastanede
kendisini ziyaretinde“Kaç gün geçerse geçsin, gelip beni kurtaracağınızı
biliyordum.” Diyordu enkazdan çıkan İlayda.
Kurtarma ve yardım ekiplerimiz bu cümlenin benzerini Bosna
Hersek’te bir ablanın ağzından da duymuşlardı.
Mehmetçiklerimiz il günden beri bölgede can siparene
çalışıyor. Askerimiz yeri geldi çadır kurdu, yeri geldi arama ve kurtarma
çalışmalarına katıldı. Bölgelerinin emniyet ve asayişini sağladı.
Hastanelerde doktor ve hemşerilerin özverili çalışmaları,
deprem anında bile kaçmak yerine hastalarına koşmaları gönülleri fethetti.
Böyle
güzellikler yaşanırken sahaya inen muhalefet liderleri ve yandaşları algı
operasyonlarını başlattılar.
İçişleri
Bakanımız Süleyman Soylu böyleleri için şu cümleyi kurdu: “Yaşadığımız tek
güvenlik sorunu yağmacılık değil yalancılıktır”
Kendisine
verilen ekmeği enkazdaki sahibine ulaştırmaya çalışan bir köpek, köyünü
kurtarmak için kurtarma ekiplerine yol gösteren başka bir köpek, yaptığı
değişik hareketlerle enkaz başında sahiplerinin kurtarılması vesile olan bir
kedi umarım bazılarının vicdanlarının yumuşamasına ders olur.
Son
sözlerimi Doğan Cüceloğlu’nun şu güzel cümleleriyle bitirmek istiyorum. “Ölümün
saati yok. Yanınızdaki kişiye değer verin; kırmayın onu. Durup, durup
sevdiğinizi söyleyin, özel hissettirin. En ufak bir şeyde bitti demeyin,
ağlatmayın, üzmeyin. Neden mi? Çünkü ölümün saati yok.”
Acı,
Gözyaşı, Umut, Tebessüm Karıştı Birbirine
Yaşanan asrın depreminde çok acılar yaşanırken tebessüm
ettiren hatta içten bir ‘Sübhanallah’ ‘Allahuekber’ dedirten vakalara şahit
olduk.
Depremde enkaz altında günlerce kalmasına rağmen sanki
hiç yalnız kalmamışçasına gülümseyerek çıkan çocuklar-bebeklere şahit olduk.
Yaşlarına rağmen kurtarma ekipleriyle normal bir
andaymış gibi sohbet eden insanları izlerken dillerimizde sürekli dualar vardı.
Allahım ne büyüksün dedik.
Bu depremde şunu net gördük ömrün varsa enkaz altı size
ev rahatlığı yaşatıyor.
Bazı çocukların enkazdan çıktıktan sonra karnım tok
ifadeleri gözlerimizle göremediğimiz, kulaklarımızla duyamadığımız, bir anne
şefkatiyle yaklaşan yardımcıların olduğunu
defalarca kanıtlandı. Gelin şimdi nasıl Allahu ekber demeyelim.
Allahuekber lafzından rahatsızlık duyanlar konusunda
fazla durmayalım derim. Onlar çok konuta kalpleri mühürlenmiş olanlardır. Ne
derseniz deyin o mührü çözemezsiniz artık.
Biz güzelliklere odaklanalım.
Yardım için kurulan çadırları sürekli dolaştım.
Oralarda gördüğüm manzaralar gözlerimi yaşarttı. Hatta bazen dönerek ağladığımı
bilirim. Yardıma koşanların büyük bir kesimi 16-25 yaş aralığı
gençlerimizdi. Yollarımız yardım tırları
konvoylarıyla doldu. Ülkemizin ve dünyanın her köşesinden ben de bir şeyler
yapabilirim diye koşan gönüllülerimiz oldu çok şükür.
Güzelliklerimiz, iyiliklerimiz kat be kat fazla. Biz
işin bu kısmında olalım. Bütün kızgınlıkları Zaten bu birlikteliğimiz için.
Birlik ve beraberliğimiz daim olsun inşallah.
Enkazda düğün davetiyesi çıktı. Bulanları derinden
sarstı. Düğün tarihi 25 Şubat. Çiftimizin durumları hakkında bilgimiz yok. Şair Ayla Aydemir’in şiiri bu durumu
anlatıyor sanki. Paylaşıyorum:
“Duvağını Melekler Açsın Sevdiğim
Bu şehirde miydi zelzele bende mi
Hangi belediyenin sınırında kalır bu acı
Kim kaldıracak içimdeki bu enkazı
Hangi ilden yardım konvoyu, hangi kurtarma ekibi el
atacak halime,
Hangi kamyon getirdi kullanılabilir bir yürek
Sana teslim edemediğim evin anahtarı hala cebimde
Cesaretim yok içeri girmeye
Açılmamış sandığın, el değmemiş mutfağın, her şeyde
senin izin hepsi senin emeğin
Dilim hançer, sözüm kor, halimde dillenmiyor
Adını söylemeye takatim yetmiyor
Akrebe takıldı gelinliğin, yelkovana duvağın,
Gelin dediğin damatsız çıkar mı sevdiğim?
Uymadı mı boyun boyuma
Duvağını melekler açsın sevdiğim