Mahviyet

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Fatih'te bir ev. Ahşap, eski tip bitişik nizam  hatırası, dar hacimli, İki katlı, orta halli klasik Türk evi… Bahçesinde bir iki meyve ağacı olanlardan. Yaz geldi mi, çatıdan sofaya salıncak kurulur. Açıyı çok genişletmemeye dikkat ederek sırayla sallanır çocuklar. Sallanırken penceredeki tülün ardından görünen güneş buğulu bahçedeki bir yaklaşıp bir uzaklaşan ağaç dallarını seyrederler.

Bu manzara, çocukluktan kalma bir fotoğraf gibi capcanlı hâlâ.

Şimdi artık izi bulunmayan bir kaçış gibi duruyor o günler… Daha onun gibi ne kalabalık hatıraların sırlandığı âlemde, hayatın ne kadar küçülebileceği, küçücüklüğüne rağmen canlı bir kimlik işareti olabileceğine dair kendimi sık sık sınadığım bir kesit benimki. Baharı ilk gününün yeşeren toprağına ve tertemiz gökyüzüne has bir sayfa gibi…  

Herkesin tekrar olmak istediği bir an vardır elbet. Zamanı kilitlediği bir an. Hele ki böyle şahsi karantina hallerinin yaşandığı bir zamanda hatırların değeri daha bir anlaşılıyor. Kalabalıklar çözülmüşken, insan en çok kendini dinliyorken, umudu diri tutup Yaradan'a sığınıyorken hatıralara nur yağıyor. Sıralanıyor, istifleniyor, düzene giriyor, en küçük parçası olan anların değeri biliniyor. Geçmiş, her birimize mümkün mertebe hatıralarımıza has bir dünya kökü inşa ediyor. Bu süreçte de o kökle en güçlü iletişimi yaşıyoruz.

Hayatlarımız küçüldü. Bu küçülmenin sonucu, maddi imkân farklılıklarına rağmen üç aşağı beş yukarı hepimizde benzer sonuçlara yol açıyor. Hayat lükslerinden arınıyor. Farklı konfor düzeyleriyle donanmış bambaşka mekânlarda, aynı amaca hizmet eden şartlar zuhur ediyor. Hayatta kalmak…

Hayatta kalmak çabası, medeni insan düzeyi ele alındığında saldırgan bir eylem gibi görünüyor. Bundan ibaret değil. Hayatta kalma sorumluluğumuzun yanıbaşına kendimiz kadar başkalarının hayatını riske atmanın mevcut sonuçları da eklendi.

Anladık ki can'ın hakkını verme sorumluluğumuz yalnız kendimize değil. Kendimiz kadar dünyayı paylaştığımız, omuz omuza vererek bir arada idame kurguladığımız herkesin hayatının en az kendimiz kadar değerli olduğu kavrayışındayız artık.

İnsanın modern zamanlarla pekişen ve müptelası olduğu yalnız kendini düşünme eğilimi şükür ki sekteye uğradı. Fıtratındaki birçok meziyet uykusundan uyandı. Çaresizliğe teslim olmaktansa bir arada değilken bile ortak hareket edebileceğini anladı.

Âlemi ters yüz eden korona, hâlâ kimi yırtıcı ve vahşi meziyetlileri insan onurunu hiçe sayan ayak oyunlarından, kimi açgözlüleri ve başkalarının üzerinden yükselen, zaaflarından beslenen uyanık takımını her türlü gaspçılıktan alıkoyamasa da hangi gemide olduğumuz tartışmalarını askıya aldı. Bütün nesiller, bütün milletler, yöneticileriyle beraber bütün devletler olarak aynı gemideyiz ve bu tufanı nasıl atlatacağımız meçhul. 

İnsanın meydanı boş bulunca yayılmaya, har vurup harman savurmaya, kibirlenmeye meylediyor. Meydanlar hiçbir zaman boş değildi. Yine de salgın belasıyla somutlaşan sıkışmış hayatlar sayesinde mecburi küçülmeler yaşanıyor.

Hayatlarımız küçülüyor; mevkiler, servetler, mülkler anlamını yitiriyor. Zoraki mahviyet zamanı. Gönüllüyseniz ne âlâ.

Bu kasırgadan önce varlığın sınamasını şöyle yapardım: Musluğundan temiz su akıyorsa zenginsin. Hiçbir konfor, musluktan akan temiz su ile yarışamaz.

Nitekim şu an buna ne kadar şükretsek az.

Elhamdülillah musluğundan temiz su akan, dahası bedava sağlık hizmeti alabileceğimiz bir vahadayız.

Geldik, konduk, göçüyoruz.

İnsanoğlu kuş misali…

Az bir şey değildir kanaatle geçen güzel bir ömür. Ömrünüz güzel ise ne âlâ…

Yeter ki akıbetler hayrolsun.  

 

***

Künye: Mahviyet, Arapça kökenli olup Alçak gönüllü olma durumu, alçak gönüllülük, tevâzu; tasavvuf terminolojisinde ise kulun kendisinde hiçbir varlık görmeyerek bütün iş ve davranışlarında Allah'ın küllî irâdesine teslim olması durumu, mahv hâli anlamlarına gelmektedir. (Kubbealtı Lugatı)