14 Ağustos 2017

Mankurt Realitesi ve Gençlik

 

 

Eğitim, maarif bir yönüyle milletin tohumu hükmündeki gençlerinin geleceğe hazırlanması davasıdır. Eğitimin bir diploma ve iş davasına dönüştüğü yerde geleceği değil, günü tedvir edecek memurlarla meşgul olunuyor demektir. Gençlerin başıboş kaldığı yerde gelecek meçhuldür. Nurettin Topçu, “Bugünün genci idealsizdir; hayallerden kaçar.” tenkidi ile gençlerdeki ana meseleye parmak basar. Peki, nedir bu idealler dediğimizde elbette pek çok düşünce aydınlığımızın bu suale cevabı vardır ve sadra şifadır. İşte bunlardan biri Başbuğ Alparslan Türkeş'in Dokuz Işık'taki  “Türk milletinin yükselmesi ve tehlikelerden korunması, Türk milletini meydana getiren kişilerin teker teker milli şuur sahibi olmasına ve kalplerinin millet sevgisi, vatan sevgisi ile çarpmasına bağlıdır.”” Bugün Türk milleti dediğimiz gerçeği şu şekilde tarif etmek mümkün. Müşterek bir tarihten gelen ve müşterek bir târih şuuruna sahip bulunan, aynı dine mensup, aynı kültürle yoğrulmuş, aynı devleti kurmuş, yaşatmış ve bugün de aynı devletin sahibi ve bayrağı altında yaşayan, sınırları içinde yaşayan insan topluluğu Türk milletini teşkil etmektedir.”  yaklaşımıyla cevabını bulur. Bugün ortalama bir Türk vatandaşının idealsiz ve hayallerden kaçar halde bilgisayar oyunları önünde hayatından vazgeçecek hale gelen çocuklara, gençlere dair bu tenkid ve onlara bu seslenişe itirazı olmayacaktır. Alışkanlıkları ve soğuk savaş kompleksleri aşılarak bu tespitler bugün gelecek için okunduğunda faydalanılmaması mümkün değildir. Bugünün genci nasıl?

 

Nurettin Topçu tenkitine devam ederek “Realitenin sahibi olmak azmindedir. Zira onu yetiştirenler geçmiş zamanın idealist nesillerini, hasta, hulyaperest diye damgaladılar. Fuzulî mektepte öldürüldü…” tespitleriyle dünyevileşme ve maddecilik istilasının öncelikle tarihiyle kavgalı hale getirdiği, dolayısıyla köksüzleştirdiği, tohumun ihtiyacı olan su ve güneşten mahrum bıraktığı gençlerin realitesine dikkat çeker. İşte tam burada Alparslan Türkeş'in ışığı geleceğe konuşur: İnsanlar arasında idealistler yetişmeseydi insanlık bugün dünyayı aydınlatan birçok gelişmelerini, birçok alanlardaki yükselişlerini sağlayamazdı.” “İnsanlar hayâlleriyle diğer canlılardan bir ayrıcalık gösterirler ve gerçekten insanlık vasfını kazanmış olurlar. İşte ülkücülük de yani idealizm de insanların ve insan topluluklarının kendileri için varılması mutluluk sağlayacak, varılmasıyla en gelişmiş, en yükselmiş bir durum sağlayacak, bir hayâlin düşünülmesi ve insan beyninde tasarlanarak şekillendirilmesidir.” Bu sözler Topçu'nun ızdırabına eşlik eden başka bir dava insanının omuz verişi gibidir. Alışılageldik kamplaşmaların ötesine geçerek müşterek bir gelecek için bu yaklaşımların tenkit ve tespit yelpazesinde değerlendirilmesi fevkalade değerli olacaktır. Bu sözleri bir yabancı dile çevirip düşünen herhangi bir zihne sunduğumuzda modernite mağduru tüm insanlar gibi, bunları genel geçer ilkeler olarak hüsnü kabulle karşılayacağı aşikârdır. Realiteye sahip olmak nedir? Yersiz yurtsuz kalan millete ne olur?

 

İdealsiz ve realite peşinde koşan insanın varacağı yer hedonizmin kuklası olarak menfaat merkezli kifayetsiz muhterisliklerle dolu bir hayattır. Topçu tam burada, “Gencimizin inançları, ıstırabı yoktur; pozitivisttir, tecrübeye dayanır… Istırabın zehir olduğu nesillere öğretilmiştir. Hepsi de Amerikan terbiyesinden nasiplidirler. Gülmek, eğlenmek için yaşamaktadırlar.” diyerek önceki eleştirilerinin sonuçları olan tipolojiiyi ortaya koyar. İnsanlık davasında kopan bu insanın GDOlu bir hayat süreceği şüphesizdir. Başbuğ burada  “Ülküsüz insan dümensiz, pusulasız bir gemi gibidir.”Bir insan kendi milletine faydalı olamaz, kendi milletine karşı bağlılık duymazsa, onun insanlığı düşünmekten bahsetmesi nihayet bir fantazi olur. İnsan, yetiştiği toprağın, yetiştiği milletin refâhını; iyiliğini, saadetini ve şerefini temin etmelidir. Bunu yaptığı takdirde, o milletin insanlığın bir parçası olduğu için, dolayısıyla insanlığa da hizmet etmiş olur.” diyerek kendisine dair tüm önyargıları tuşa getiren tespitlerini ortaya koyar. Kendi gemisini yüzdürmek dışında amaçları olan birey milli ve faydalıdır. Istırabınız nedir? Biz kimiz sorusuna bizi millet kılan cevabımız var mı?

 

Istırabsız insanın ruhu öleceği gibi, güncel yaralarımızla parçalanmış bir hayatla ortada kalmışlık travması yaşayacağım şüphesizdir. Topçu merhum bu durumu “Çoğunun dış yüzleri, diplomatların objektifteki bakışlarına benzer. Gencimizi ruhu sarsıntı halindedir. Gençler, spor, siyaset ve kazançtan ibaret üçüzlü hayat maddeciliğine daha beşikten başlayarak meftun yetişmektedirler.” sözleri ile tespit ederken, davasız maarifin ürününü de ortaya koyar. (Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası, 2006, s. 75) İşte tam burada bu eleştirileri ve tespitleri aynıyla gözleyen rahmetli Başbuğ Şahsi menfaat ihtirasları insanları küçültür. Fakat, Milletini yükseltmek için büyük bir aşk ve ihtirasla dolu olmak insanları yücelten bir sırdır.”Bizim, Türk Milliyetçileri olarak dâvamız Türk Milletinin varlığını yüceltmek ve ebediyyen devam ettirmek davasıdır. Bu fikrin, bu dâvanın üstünde başka hiç bir fikir, başka bir dâva yer alamaz. Türk Milletinin varlığını korumak, yükseltmek ve onu ebediyen devam ettirmek fikrine hizmet etmeyen, bu fikre uygun olmayan hiçbir davranış, hiçbir hareket, Türk Milleti için meşru olamaz.” bir sırrı, davanın meşru çerçevesini çizerek gelinen noktadaki sonuca itirazi/tenkidi şerhini düşer. Şahsi menfaat ihtirasının çürüttüğü ruhlara bu karşı çıkış kifayetsiz muhterisler korosuna karşı adeta tam bir manifestodur. Kızıl elmamız üçüzlü hayat maddeciliği mi?

Bir büyük milletin iki dava insanının gençlik üzerinden meselelere bakışta birbirini tamamlayan bu ilginç iç içeliği söz konusudur. Her ikisi de şüphesiz ülkemizdeki kutuplaşmanın ön yargıları içinde değerlendirildiklerinden bu naçiz yazıda ortaya konulmaya çalışıldığı üzere müşterek bir tefekkürün mütemmim cüzleri oldukları ve ülke sorunlarına bir cevap getirdikleri realitesi hep ıskalanır. Sağ sol vs vs öğretilmiş yalnızlığımız içinde, ötekileştirmekten başka diğerine bakma terbiyesi olmayan bir toplum, kendi kaynaklarından susuzluğuna derman aramak yerine bol bol yamacı ve yabancı dipnotlu alıntılarla kendisini muasır medeniyetin ufuklarında geziniyor sanarak kandırmaya devam eder. Perspektif despotizmlerine mahkûm mankurt zihinlere ahlaklı bir isyan bayrağı açan Nurettin Topçu ve milli hayatımızın bayraktarlarından Alparslan Türkeş'in bu yaklaşımları bugünlerde okunup düşünülmeyi hak ediyor. Elbette burada maksat bu iki şahsi bir yerde birleştirmek değil, BU ÜLKE'nin bir meselesine idealist bir ıstırabla bakan zihinlerden eleştiri ve cevapları tespitle konuyu aydınlatmak endişesi esastır. Bunu ideolojik bir kamp görevi olarak değil de ülkesi ve milleti için sorumluluk duyan bir zihin olarak yapmak faydayı maksimize edecektir. Bu şahsiyetlerin ideolojik aygıt haline getirilmeleri, bir kampa tıkıştırılmaları, entel gevezeliğine malzeme edilmeleri tefekkürleri yönüyle onlara yapılacak en büyük haksızlık olacaktır.

Son olarak, Topçu'nun maarifin basamaklarına dair ana kavramları ortaya koyduğu “İlköğretimin gayesi kalbin terbiyesi, Ortaöğretimde gaye aklın terbiyesi, Yükseköğretimde ise ihtisaslardır.” tespiti şüphesiz tefekkür ehlinin elinde bir gelecek ideali/ülküsü ve hayali olarak bahsedilenler bağlamında bir gün yerini bulacaktır. Devletine ele geçirmek için değil de sadakat, nizam ve fayda düşüncesiyle bakan, milleti efsunlanmışlar güruhu yapmak yerine umumi iyiliğin ve mesuliyetin tezahür alanı gören, vatanı ise tüm ülkülerin gerçekleşme imkânı olarak anlayanlar için Topçu-Türkeş zaviyesi çok şey söyleyecektir. Realitesi ideal olan mustaripleri de dinlemek lazım. Hülasa, dikkate dokunanlar dikkate sunuldu.

Eren iyi ki varsın…! Ülkemin hiç bilinmeyen sessiz Erenleri canlar siz de iyi ki varsınız…

 

Vesselam