Maraş millî mücadelesinin Anadolu'daki tesirleri
1920 Maraş müdafaasının İtilaf Devletleri’nin geri çekilme yönündeki kararlarına tesirlerinin yanında, Anadolu’daki tesirleriyle İstiklâl Harbi’nin, yâni millî direnişin başlangıcı olmuştur. Millî şuurun cihada dönüşmesi bakımından İstiklâl Harbi’nin şeref sayfasıdır Maraş müdafaası. Silah üstünlüğüne sahip Fransızlar karşısında direnişiyle Millî Mücadele’nin hızlanmasında ilk ateşleyicidir.
Balıkesir ve İzmir çevresinde
millî heyecan ve coşkuya sebep olmuş, bu bölgenin Heyet-i Merkeziyesi Ankara’ya
çektiği telgrafla “Vatanın istiklâli için çarpışan Maraş halkını” tebrik
etmiştir. Urfa’dan Erzurum’a, Kayseri’den Diyarbakır’a kadar bir hayli il ve
ilçenin Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetlerinin tebrik telgrafları Heyet-i Temsiliye’nin
şahsında okunmuş ve Hakimiyeti Milliye Gazetesi’nde yayınlanmıştır. (Kilikya Faciaları ve Urfa’nın Kurtuluşu, Ali Saip
Ursavaş, Ank. s. 113)
MARAŞ MÜDAFAASI “VATAN-I İSLÂMİYYE” DAYANIŞMASIDIR
Maraş müdafaası, Maraşlının
“Vatan-ı İslâmiyye” inancına bağlı dayanışmasının tezahürüdür. Maraşlıların
dayanışma ruhunun arkasında iki saik var: İlki, mülkî idarecileri ve eşrafıyla,
medreseli ve mektepli din âlimleriyle uyum içerisinde olmasıdır. İkincisi,
Zeytin Kasabası ve bazı köylerinde sık sık meydana gelen Ermeni isyanları
sebebiyle tetikte olma şuurudur. 15 Eylül 1919 Suriye İtilafnâmesince,
çoğunluğu Hintli, Cezayirli, Senegalli Müslümanlardan oluşan İngiliz işgal
kuvvetleri 22 Şubat 1919’dan 1 Kasım 1919’a kadar Maraş’ta kalır ve Ermenilere
yakınlık göstermedikleri için ciddî bir vukuat olmadan çekilerek, anlaşma
gereğince yerlerini Fransızlara bırakırlar.
Maraş’ın işgali ve müdafaası,
Mutasarrıf Vekili Ata Bey tarafından İstanbul’daki Dâhiliye Nezareti’ne ve
Sivas 3. Kolordu Komutanlığı vasıtasıyla Heyet-i Temsiliye’ye 20 Kasım 1919’dan
23 Şubat 1920’ye kadar aralıksız olarak bildirilir. Müdafaa sırasında İstanbul
Hükümeti’yle irtibatın kopunca Heyet-i Temsiliye’nin tâlimatı istikâmetinde
hareket edilir.
MARAŞ MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ’NİN KURULUŞU
22 Gün süren Maraş müdafaası,
Ermeni gönüllülerden teşkil edilen Fransız işgal kuvvetlerinin hezimete
uğramasıyla 11 Şubat 1920 tarihinde son bulur. İşgal sırasındaki durumu şöyle
sıralamak mümkün: Sütçü İmam hadisesinden sonra Antep yolunda Tiyeklioğlu
Kadir’in cesedinin bulunması, Şeyhâdil mevkiinde Nasıroğlu Mehmet’in
Ermenilerce öldürülmesi, Bayrak hâdisesi üzerine Ulu Câmii’de Cuma günü
sancakla Kale’ye hücum edilmesi, dağıtılan beyanname, şehrin ileri gelenlerinin
miting düzenlemesi, ruhen hazır olan Maraş müdafaasını köylere kadar yayarak,
“vatan-ı İslâmiyye dâvasına” ve “din bahsine” dönüştürür. Ardından, Kayabaşı ve
Şekerli Heyetleri olarak iki ayrı cemiyet teşekkül eder ve kısa zamanda
birleşerek Maraş Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, Arslan Bey’in başkanlığında hızla
teşkilatlanır.
Fransızlar Maraş’tan
çekilirken, savaşın başında tutukladıkları Belediye Reisi Hacı Bey, İl Jandarma
Komutanı İ.Hakkı Bey, Şişmanzade Arif, Kocabaşzâde Hacı Naci ve Mühendis
Abdüllatif Beyleri de yanlarında rehin olarak götürürler. Rehinelerden Komutan
İ.Hakkı Bey Türkoğlu civarında rahatsızlandığı için Aksu nehrinin kenarına
bırakılır. Maraş Heyet-i Merkeziye Reisi Arslan Bey, durumu Sivas Heyet-i
Temsiliye Reisliğine bildirir. Heyet-i Temsiliye ise, İstanbul Hükümeti Harbiye
Nazırlığı’ndan Maraş heyetinin kurtarılmasını ister. Amerikan Yüksek Komiseri
Amiral Bristol’un araya girmesiyle, Fransızlar Ortadoğu Orduları Başkomutanı
Gouraud, Maraşlı heyetin serbest bırakılmasını sağlar.
MARAŞ-FRANSIZ HARBİ HEYET-İ TEMSİLİYE’Yİ HAREKETE
GEÇİRİYOR
Hâdiselerin duyurulması
üzerine, 15. Kolordu Komutanı Kâzım Karabekir, Maraş işgalini Heyet-i Temsiliye
Reisi M. Kemal Paşa’ya bildirir. M. Kemal Paşa da “3 Şubat 1920 tarihinde Maraş
hâdisesinde takibi iktiza eden hatt-ı hareket hakkındaki mutalâat-ı
aliyelerinle tamamile hemfikiriz...” telgrafıyla cevap gönderir. Ardından,
Sivas’taki Fransız temsilcisi G. Picot’la görüşerek işgalin yanlışlığını,
protestoların yaygınlaşacağını belirtir ve 3. Kolordu’dan Selahattin Bey’den
birkaç subayın sivil ve kod isimlerle Maraş’ın teşkilâtlanmasını ister ve
Anadolu’ya tamim yayınlar. Bu tamimde Fransız ve Ermenilerin Maraş’ta
Müslümanları katlettiklerini, vatanın her yerinde ahalinin mitingler yaparak,
İstanbul’daki Sadaret’e ve elçiliklere protestolar çekilmesini ister.
İstanbul’daki Rauf Bey’e, Maraş’ta Fransızların Müslüman ahaliyi
katlettiklerini, şehirde kanlı çarpışmaların başladığını, kısa zamanda meseleye
askerin de karışacağını ve hükümetin gerekli teşebbüste bulunup durdurulması...
şeklinde telgraf çeker. Rauf Bey’in görüşüne göre Sadaret’in bu hususta
temkinli olduğu anlaşılıyor (İstiklâl
Harbimiz, Kâzım Karabekir, Türkiye Yayınları, İst. 1969, s.437).
Maraş işgalinde İstanbul
Hükümeti’nin tavrı, İtilaf Devletleri antlaşmalarına bağlı kalmak yönündedir.
Anadolu’daki Heyet-i Temsiliye Reisliği ise, düzenli asker gönderemese de Maraş
Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti’nin teşkilâtlanması ve savaşta yapılacaklar hakkında
yardımcı olmak üzere gizlice sivil giyinmiş subaylar gönderir. Kuvvacı Kılıç
Ali ve Yörük Selim önderliğindeki milislerin Maraş-Antep, Maraş-İslahiye arası
yollar üzerindeki Fransız Kuvvetlerinin yolunu kesmek ve gücünü kırmak gibi
hamleleri Maraş müdafaasının ilk teşkilâtlı hamleleridir. Bu teşkilatlanmanın
neticesinde mühimmat ve iaşe yardımı kesilen Bölgenin Fransız Komutanı Qurette
çekilmek zorunda kalır.
Maraş müdafaasında askerî
kuvvet mevcut değildir. 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey silah yardımı ve
bölgenin teşkilâtlanmasından başka bir hizmeti mümkün görmüyor. Heyet-i
Temsiliye de, “Şimdilik hâdiselere resmî kuvvetlerin dâhil olmasını” istemiyor
ve “Maraş müdafaasının bir millet hareketi olarak anlaşılmasını” istiyor.
Müdafaa başarıyla bittikten sonra, Heyet-i Temsiliye, 3. Kolordu’ya bağlı Maraş
Tümeni’ni kurdurur. Bu resmî kuvvetler, 1921 yılındaki Maraş Ermeni isyanlarını
bastırmıştır.
KÂZIM KARABEKİR’İN MARAŞLILARA TELGRAFI
Maraş savunmasının
Anadolu’daki tesiri, Karabekir Paşa’nın yazışmalarında da yer alır:
“Maraş’ta İslâmlara karşı
yapılan mezalim milletin yüreğini sızlatmaktadır. Vaziyetin kötüleşmesi ile
yeise düşmemek gerekir. Bu işte büyük bir azim ve iman ile sebat gösterilerek
millî hukuku müdafaa uğrunda hiçbir fedakârlıktan çekinilmeyeceği herkese
anlatılmalıdır. Maraş hâdisesinde geri adım atmak demek, Sivas, Elazığ ve
Diyarbakır’ın da işgale uğraması demektir. Maraş yangın ve harabe hâlini
alıyor. Pek çok fedakâr kişi şehit oluyor... ” (Millî Mücadelede Güney Cephesi ( Maraş), Yrd. Doç. Dr. Yaşar Akbıyık,
s .228-229).
Karabekir Paşa’nın Maraş
Mutasarrıflığına gönderdiği telgraf anlamlıdır: “Maraş kahramanlarının Türklüğe
has olan celâdet ve fedakârlıkları neticesinde sevgili bayrağımız yine Maraş
üzerinde dalgalandığını (...) Millî tarihimize hayatınızla emsalsiz bir
menkibe-i celadet yazdınız. Maraşlıların ve sizin alınlarınızdan öperim...” (
Akbıyık, a.g.e.,s.229)
Şubat 1920 sonlarından
hezimete uğrayarak çekilen Fransız Ordusunun “yardım” adı altında “sulh”
sağlanana kadar Maraş’a geri dönme teşebbüsleri İstanbul Hükümeti ve Heyet-i
Temsiliye nezdinde müzakere edilir. Bu noktada, Sivas Kongresi’ne rağmen,
Mondros Anlaşmasının İtilaf Devletlerine verdiği Türkiye’de bulunma şartlarının
hâlâ geçerli olduğunun hatırlamak gerek.
“Fransızların çekileceğini
anlayan bir kısım Ermeniler İstanbul Hükümetine ve Maraş’ın bağlı olduğu 3.
Kolordu Komutanlığına telgraf çekerler. Heyet-i Temsiliye Reisliği müştereken
tedbirler almak üzere hâdiseyi Sadaret’e bildirir. Sadaret’in görüşünü
İstanbul’dan Rauf Bey, Heyet-i Temsiliye Başkanı M. Kemal Paşa’ya şöyle
nakleder:
Sadrazam, Kuvva-yı
Milliye’nin aleyhinde idare-i kelâm etti... Maraş ve havalisinde Kuvva-yı
Milliye’nin fedakârlığı ile Fransızlara tahliye ettirilen mevaki-i Fransız
matbuatının aleyhimize imale-i kalem edeceği havfile ile hükümetçe vaziyet
edilmeyeceğini ifade ettiler …” ( a.g.e., s. 252).
Söylenmek istenen şudur:
İstanbul Hükümeti, Mondros anlaşması gereğince bekle-gör siyaseti içindedir.
Hattâ detayı bu yazının mevzuu olmayan Heyet-i Temsiliye bile “Şimdilik İşgal
kuvvetleriyle çarpışmamak ve acele etmemek gerektiği” görüşündedir. Tabiî ki
Maraş müdafaasının görülmemiş bir ma’şerî ve millî coşkuyla yapılması karşında
Anadolu’nun birçok yerinden tebrik telgrafları gelir ve mahallî basında haber
mevzuu olur.
HEYET-İ TEMSİLİYE’YE CEVAP: “MARAŞLILARA MONDROS
ŞARTLARI TEKLİF EDİLEMEZ…”
Maraş Mutasarrıflığı ve
Heyet-i Temsiliye’nin Maraş görevlilerinden Cemil Cahit Bey, bunu kesinlikle
onaylamadıklarını Sivas 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey’e telgraf bildirir.
Selahattin Bey de Heyet-i Temsiliye Reisi M. Kemal Paşa’ya hitaben, “Maraş
halkında Urfa ve Birecik hâdiseleri sebebi ile galeyanın büsbütün arttığını,
Maraşlılara böyle bir teklifin ne Kumandanlık, ne mutasarrıflıkça
yapılamayacağını...” ve Maraşlıların Mondros Anlaşmasına rağmen
Fransızları Maraş’a sokmayacaklarını bildirir.
Millî Mücadele sırasında bir
hayli İslâmî siyaset üslûbu kullanan M. Kemal Paşa, “Maraş’taki yangın
sönmemişken, kendi davetimiz ile Fransız kuvvetini Maraş’ta ikame etmek ve
İslâmlar tarafından sefalete terk edildiği iddia edilen Ermenilerin
hayatlarının kurtarılması için iaşe dilenmiş rolü yapmak elbette mantıksız ve
vicdansız bir harekettir. Bunu yapmakla o havalideki İslâm ahalisinin manevî
kuvvetinin kırılacağı açıktır...” ifadeleriyle karşı çıkar ve böylece
Fransızların Maraş’a dönme fikri reddedilir. (İstiklâl Savaşında Maraş, Hüsamettin Karadağ, s.58-59)
Ankara’da teşekkül eden ilk
Millet Meclisi’ne Maraş milletvekili seçilen Maraş Heyet-i Merkeziye Reisi
Arslan Bey’in Ankara’ya gitmeyip, Antep, Adana, Osmaniye ve Haruniye’nin
yardımına koşması, Ankara Hükümeti ve diğer vilayetlerin Heyet-i Merkeziye
mensuplarınca takdirle karşılanır ve Meclis’te alkışlanır. Maraş müdafaasının
moral ve aksiyonu Güney Doğu bölgelerimizi harekete geçirmiş ve Elcezire
Cephesi Komutanlığı bu moralle şu açıklamayı yapar: “Antep’e taarruz eden
düşmanın taarruzunu pahalıya mal etmek ve Maraş’ta olduğu gibi yenilgiye
uğratmak, çekilmeye zorlamak üzere her taraftan...” ( H. Karadağ, a.g.e., s. 53).
“ANTEP DAYANMIŞTI, MARAŞ ATMIŞTIR…”
Maraş müdafaası, devrin
yazarlarının da alâkasını çeker. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın 1 Mart 1946 tarihli
Ülkü Mecmuası’nda yazdığı “Maraşlı’nın Bayramı” yazısındaki, “Hangi dükkâna
giderseniz gidin, bir kahramanla veya çocuğu yahut torunuyla karşılaşıyorsunuz.
(...) Zaten onlara göre kahraman kendileri değil ki; kahramanlığı yapan şehir”
ifadeleri çok anlamlıdır. İsmail Habib Sevük’ün “Maraş” yazısındaki tek
cümlesi, Maraş müdafaasının oluşturduğu tesiri anlamaya yetiyor: “Antep dayanmıştı.
Maraş atmıştır...” (ilbeyali@hotmail.com)