06 Kasım 2017

“Mecburen!”

Akıp giden hayatın içinde, tercihlerimize göre yol alıyoruz. Bebeklikten, ölüme kendimizi mecbur hissettiğimiz tercihler üzerine ilerliyoruz. Bu tercihlerimiz, kendisi de yönlendirilmiş toplum tarafından dikte edilen kalıplar üzerine yönlendiriliyor. Okula git, üniversite kazan, düzenli bir işe gir, evlen, ev al, araba al, kariyer yap, emekli ol, yazlık al, çoluk çocuğu işlendir-evlendir, daha yaşamaya devam ediyorsan son olarak belki hacca git, artık tövbe et gibi.

Kendini sürekli güvenli bölgede tutmak isteyen bilinçaltımız, toplumun bu emirleriyle zıtlaşmak ve çatışmak istemez. Tercihlerini haklı çıkaracak ve rahatını bozmayacak savunma kalıpları geliştirir.

  • İçkili-danslı bir düğüne davetliyizdir. Gitmek istemesek te “mecburen” gideriz. Çünkü “akrabalık bağları önemlidir”, “biz gitmezsek bize de gelmezler”, “çok ayıp olur” “arkadaşımızın, hatırı büyüktür.” Ancak en büyük hatır sahibi Allah'ın rızasını çiğner geçeriz.
  • Yeni başlayacağımız güzel maaşlı iş yerinde mescid yoktur ve namaz kılmak için pek imkân tanınmamaktadır. Beş vakit düzenli kıldığımız namazı bırakmak istemesek te “mecburen” mesai saatinde kılacağımız namazlarımız “kazaya” kalacaktır. Çünkü “o kadar okuduk boşa gitmesin”, “bu iş hayatımızın fırsatıdır(!)”, “iş fırsatını tepersem çevrem ne der?”, “namazı şart koşarsam ‘imajım' zedelenir.” Böylece, diploma ve maaşı, namazımızdan daha kutsal hale getirmişizdir.
  • Kızımızı istemeye gelen ‘çağdaş' aile ve ‘okumuş' çocuklarına hiç içimiz ısınmamıştır. “Bu iş kesinlikle olmamalıdır” der bilincimiz bize, ama “mecburen” bu evliliğe razı oluruz. Çünkü “kızımız rahat(!) edecektir”, “fikrimi söylersem bütün aile bana küser, suçlusu ben olurum”, “herkes böylesiyle evleniyor şimdi”, “eski kafalı damgası yerim” düşünceleriyle beraber, değerlerimiz ve kızımız kaybolup gitmiştir kolaycacık.
  • Üniverisiteye gönderdiğimiz kızımız/ oğlumuzun davranışları ve fikirleri hızla değişmektedir. Üstelik kaldığı ev arkadaşları ve yeni eğlence tarzı hiç hoşumuza gitmemektedir. Bir–iki iletişim kurma girişimimizde sonuç vermemiştir. Ama yapacak bir şey yoktur(!) “mecburen” üniversiteye gitmeye devam edecektir. Çünkü “yaptığımız dershane-kayıt v.b. masrafları, harcadığımız emek boşuna gitmemelidir”, “üniversiteyi bırakırsa güzel bir iş bulamaz(!)”, “çocuğumun eğitim ve geleceğine mani olamam”, “şimdi gençlik böyle zaten!” Sonuçta, biricik evladımızı kurtlar sofrasına terk ediveririz.
  • Çevremiz artık ev alma zamanı geldiğini söylemektedir. Ancak ev almanın yüksek maliyetini karşılayacak durumda değilizdir. Hayatımızdan memnun, borçsuz ve problemsiz yaşarken; kira ödüyor olmak ve evimizin olmayışı en büyük sorunumuz haline gelivermiştir. İnsanlar, reklamlar, uzmanlar sürekli bankadan ev kredisi çekmeyi teşvik etmektedir. Aslında aylık gelirinizin yarısına yakınını çok uzun sürecek şekilde taksit olarak vermek istemiyoruzdur. Ancak ‘mecburen' ev almamız lazımdır ve yine bunun için ‘mecburen' bankadan kredi çekmek zorundasınızdır. Çünkü “ev alınca, huzurlu ve mutlu olacağızdır(!)”, “bu fırsatı kaçırmamak gerekiyordur”, “çocuklarınıza başlarını sokacak bir ev bırakmak lazımdır.”

Gerçekte ise, faize bulaşarak büyük bir günaha girmişsinizdir. Ayrıca ömrünüzün en verimli senelerini borç yükü altında ezilerek, birçok etkinlikten vazgeçerek, kendinizi aldığınız evin içine hapsetmişsinizdir.  Aldığınız ev ise borcunuz bittiğinde eskimiş bir ev olacaktır. Nasip olurda eğer çocuklarınıza kalırsa bile, çok eskimiş ve pekte ilgilerini çekmeyen bir hale gelecektir. Binbir sıkıntıyla alınan evi, onlar kolaylıkla satıp, sizin harcayamadığınız şekilde rahatlıkla harcayacaklardır. Veya paylaşamayacaklar, o ev yüzünden bugünde çok karşılaştığımız şekilde miras kavgasına girişecekler, öz kardeşler birbirinden uzaklaşacaklardır. Allah korusun.

Mecburiyetlerimizi gözden geçirmeli, bilinçaltımızın köleliğinden özgürleşebilmek için, bilincimizi kuvvetlendirmeliyiz.

“Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü'min erkek ve hiçbir mü'min kadın için kendiişleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.” ( Ahzap 36)

Mevlamızın ayetinde belirttiği şekilde, tercihlerimizi yaparken referansımız her zaman Allahımızın ve Resulullahın (S.A.V.) emirleri olmalıdır. İnsanların memnuniyeti ve toplum içindeki takdir edilen konumumuzu korumak değil.