09 Ağustos 2018

Medeni batı ve insanat bahçeleri

İnsanat Bahçeleri” ifadesini tuhaf karşılamış olabilirsiniz. Bizim, yani doğu medeniyetinin insanlarının pekte aşina olmadığı, medeni batılıların dünya literatürüne kazandırdığı bir kavram.

 

Bizim bildiğimiz hayvanat bahçeleri var. Üstelik hayvanat bahçeleri her şehrimizde yok ve olmaması da bana göre asla bir eksiklik değil. Çünkü, özgürlük hayvan için de bir haktır. İnsanat Bahçeleri, aslında hayvanat bahçeleri ile aynı mantık üzerine kurulmuştu ama misafirleri hayvanat bahçelerinden oldukça farklıydı.

 

Batı medeniyetinin, ya da batılı medeni insanın, insan olma yolunda ulaştığı zirveyi gösteren sembollerden birisi aslında. 1960'lı yıllara kadar Avrupa ve Amerika'nın pek çok şehrinde bulunan, insanlık tarihi için utanç vesikası bir uygulamadır, İnsanat Bahçeleri.

 

Afrika Kıtası'ndan, daha doğrusu batılı devletlerin sömürgesi olan topraklardan getirilen bizim için insan, batılılar için evrimini tamamlayamamış canlılar olarak görülenlerin sergilendiği eğlence merkezleri.

 

Gezi esnasında yiyecek veya içecek vermenin yasak (bu uyarıların benzerlerini hayvanat bahçelerinde görebilirsiniz) ve yerlilerin kıyafet giymelerine izin verilmeyen (daha iyi gözlem yapılabilmesi için) insan sirkleri.

 

Medeni batının, çağdaş ve aydın insanlarının, özellikle hafta sonlarında çocuklarıyla birlikte ziyaret ettikleri, yıllar sonra hatıralarını tazelemek için bol bol fotoğraf çektirdikleri, sömürülen, hor görülen ve alay edilen yarı insanların bahçeleri.

 

Fiziksel özellikleri ve görünümleri, batılı insanın ideal ölçülerine, muhteşem görüntüsüne ve rengine uymadığı için hayretle izlenen insancıkların istiflendiği toplama merkezleri. İnsanat Bahçelerinin en büyüklerinden birisi Paris'teki meşhur Eyfel Kulesi'nin altında 1931 yılında açılmıştı.

 

İnsanat Bahçelerinin en ünlü simalarından biri Kongo'lu Ota Benga (Otto Bingo) idi. Bilim adamlarına göre o bir insan olamazdı, hatta bazı bilim adamlarına göre bir yamyamdı. Ağız yapısı ve sivri dişleri nedeniyle, medeni batılıların ilgi odağı olan Ota Benga, New York'ta, goril ve şempanzelerle birlikte sergileniyordu. Yaşadığı ağır travmaya dayanamayan Ota Benga, kalbine ateş ederek intihar etmişti.

 

Avrupa ve Amerika'nın pek çok kentinde kurulan panayırlar ve İnsanat Bahçeleri'nde sergilenen Afrika'lıları, milyonlarca medeni batılı ziyaret etmiş, tamamlanmamış evrimlerini gözlemlemiş ve kendilerini kutsamıştı. Öyle ki, bu İnsanat Bahçeleri'nde çocuklarla hayvanlar birlikte teşhir edilirdi. 19. yüzyılın sonlarında başlayan bu vahşi eğlence anlayışı 20. yüzyılın ortalarına kadar devam etmişti.

 

İnsanat Bahçeleri, sadece bir teşhir yeri değil aynı zamanda sapkın batılı bilim adamlarının deneyleri içinde bir laboratuvar gibi çalışıyor, evrim teorisi ve beyaz ırkın üstünlüğü için kanıtlar üretiliyordu. İngiliz televizyon kanalı Channel 4 için Srik Narayan tarafından hazırlanan “Human Zoo- Science's Dirty Secret” isimli belgeselde konuya dair bilgi edinilebilir.

 

Bugün planlı bir şekilde medeniyetin kalbi ve doğduğu yer diyerek sunulan batının karanlık, kirli ve kanlı tarihinden kısa bir kesitti, “İnsanat Bahçeleri”. İnsanın, içini acıtan, isyanını artıran ve içinde insanlık barındırmayan bir kesit.

 

Şimdi daha gür bir sada ile diyorum ki medeniyet Batı'da değil bilakis Doğu'dadır. Bugün Avrupa'nın ve Amerika'nın en büyük müzelerindeki eserlere bakıldığında, çoğunluğunun Türkiye, Mısır ve Asya ülkelerinden çalınan eserler olduğu görülebilir. Tıpkı Batı'lı medenilerin çaldığı diğer şeyler gibi. Bugün şayet bir medeniyet arayışımız var ise, yönümüz kendi içimiz, kendi özümüz ve kendi tarihimiz olmalıdır.

 

Yazımı, Mehmet Akif Ersoy'un “Çanakkale Şehitlerine” isimli şiirindeki dizelerini paylaşarak tamamlamak istiyorum;

 

Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...

Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz…

 

Vesselam…