16 Kasım 2020

Medeniyet Kuran Mektep Kültürünü Nurettin Topçu İle Düşünmek

Nurettin Topçu'nun medeniyetin eğitim ve tarihle olan alakasına dair düşünceleri, aydınlatıcı, metot kazandırıcı ve nihayet belli bir kültürü edinmeyi sağlayıcı niteliktedir. Kendimizi tayin ve kendimizi biçimlendirme adına sorularımıza berrak cevaplar bulduğumuz bir kurucu zihindir Topçu. Zira o batıda eğitim alıp zihniyet değil yöntem getiren nadir âkillerimizdendir.

Medeniyet tartışmaları yaşanan günümüzde Topçu'nun aklımıza sunduklarına bakmak isabetli olacaktır. Ona göre; “Bütün büyük medeniyetler, insanlığın manevi kudretlerinin hayata hâkim olmasıyla meydana çıkmıştır.” (Nurettin Topçu, Türkiye'nin Maarif Davası, İstanbul, 2011, s. 144.) “Medeniyet, insanlığın muayyen tarihî devirlerinde, bir zümre cemiyetin benimsediği vasıtalarla çalışarak ortaya koyduğu ve yaşattığı teknik eserlerin ve yaşayışların bütününe denir. Teknik eserlerin ve âdetlerin bütününden ibarettir ve maddî hayatı ilgilendirir. Kültür ise, bir cemiyetin kendi tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümlerinin bütünüdür. Bu değerler, ilim, sanat, ahlâk ve dine ait değerlerdir” (Nurettin Topçu, Milliyetçiliğimizin Esasları, İstanbul, 1978, s. 66-67.) “Bir milletin kültürü, onun bütün fertlerinin sahip olduğu hadiseleri karşılayan duyuş şekilleriyle, bütün tarihi içinde meydana getirdiği değer hükümleridir.” (Nurettin Topçu, Kültür ve Medeniyet, İstanbul, 2004, s. 16.) “Medeniyet kervanına yol gösteren maarifdir, kültürdür.” (Topçu, Maarif Davası, s. 201.) “Mektep; millet kültürünün, millet ruhunun bayrağıdır. Vatan topraklarında yalnız o bayrak dalgalanır. Yabancı mekteplerin yayacağı kültürler, bir memlekete medeniyet ve irfan getirmez, belki o milletin kültürünü yara bere içinde, perişan bırakır, milli şahsiyetin millet kültürü ile vücut kazanmasını imkânsız kılar.” (Topçu, Maarif Davası, s. 97.)“Maarif, yalnız mekteplerde okutmak ve okuyanlara bir takım bilgiler vermek değildir. O, bir milletin bütün halinde, düşünme ve yaratıcılık sahasında seferber edilmesidir. Başka bir deyimle maarif, bir cemiyetin düşünüş tarzının, kültürünün ve ideallerinin cihazlanmasıdır.” (Topçu, Maarif Davası, s. 92.)

Maarifin ciddiye alınması kültür ve medeniyet iddiasındaki toplumlar için hayatidir. Bu bakımdan bir ülkenin okullarını, o ülkenin medeniyet perspektifi ile şekillenmiş kültür dünyası aydınlatmıyorsa, kes yapıştır sistemlerle yazboz tahtası haline gelmişse o ülkede gelecek adına endişe edilesi bir durum söz konusudur. Maarifsiz ve kültürsüz kalmış bir toplumun tarih yapması, bir şahsiyet olarak var olması ve insanlığa değer sunması da imkânsızdır.

Bir mefkûreci için tefekkür, vazgeçilmez bir varoluş gayesidir. Bu bakımdan varolmak, Topçu merhuma göre, düşünmek ve hareket etmektir. “Düşünüş tarzı metod demektir. Maarif bir milletin gençliğine ilimlerde olduğu gibi din hayatı içinde, memleket ve dünya hadiseleri karşısında metodlu düşünmeyi öğretir. Mekteplerde okutulan derslerin her biri metod binasının duvarlarından birinin yapıcısıdır.” .)“Metodlu düşünüş, ilimle felsefeler doğurur. Aklımızı doğru kullanmak demek olan felsefe ise din, ahlak ve sanatın ilerleyeceği istikameti gösterir. Bu sahalarda kültürün doğurucusu olur. Ancak doğurucu zekâya ilk hamleyi verecek olan, asırlar içinde bir millet ruhunun bir vatan toprağına sızdırdığı suların çağlayanı olan romantizm hareketidir.  Anadolu romantizminin, dinî temel ve ruhu tasavvufta barınan İslâm; ahlâkı aşk ve fedakârlık; sanatının temeli Anadolu'nun destanları, masalları ve halk türküleridir. Felsefesi ise, sonsuzluğu hedef yapan, ölüme inanmayan bir irade ve hareket felsefesi olacaktır.”

Düşüncenin hürriyete kavuşması, dıştan gelen otoritelerden sıyrılmak ve içten gelen ihtiraslardan korunmak sayesinde kabil olduğunu da biliyoruz. Her çeşit otoritelerle his ve menfaat zincirlerinden kurtuluş, hakikatlerin kutsal kapısını bize açacaktır ki, bu ulvi açılışa “Rönesans” diyebileceğiz. Kültür ise, bir Rönesans ile elde edilen metodun tatbik edildiği ilim ve felsefe ile bunların vasiliğinden hiçbir zaman ayrılmayacak olan din, ahlak ve sanat çalışmalarıdır.” (Topçu, Maarif Davası, s. 84.) “Madde, hayat ve ruh dünyasına ait mektepte edindiğimiz bilgilerin sentezi, iç gözlem kanalından geçerek, bizi bir ahlak kültürüne yükseltmeliydi. Ruh ve insanlık sevgimiz, hayat anlayışımız, din idealimiz ve sanat sezgimiz, bizim kendi meydana getirdiğimiz kültürün bölümleri olacaktı. İşte böyle millileşecek ve şahsiyet sahibi olacaktır.” (Topçu, Maarif Davası, s. 91 (Topçu, Maarif Davası, s. 84,85.)“Taklit, doğurucu iradeye sahip olmayanların işidir. Kuvvetli iradeliler doğurur, zayıf iradeliler taklit eder. Medresede sonsuz “dedi”lerin paslı zincirini teşbih gibi çektiren zihniyet ortadan kalkmadan, sadece şekil değiştirerek mektebe aktarma edildi. Batı dünyasında ortaya konan her türlü fikirler, tercüme ve nakil yoluyla, tekrarlanıp ezberlenmek üzere mektebe devredildi. Bir asırdır mektepte bu ders yükünün ağırlığını çekmekteyiz. Zekâlarımızın beli büküldü. Doğuruculuk ihtiyacımızın tatminini, mektep dışında arıyoruz ve mektebe ilim ve fikir dışı çalışmalar dolduruyoruz.” (Topçu, Maarif Davası, s. 90-91.) İlkokulda, çocuğun kendi içine dikkatini çevirme gayesiyle, daima eşyadan ve olaylardan başlayarak kendine doğru dönüş metodu diye bir şey yoktur. Sürekli dikkat alışkanlıkları ve olaylar karşısında aklını kullanma sevgisi aşılanacak yerde, zekâ testleri gibi alıştırma metotlarıyla elde edilen dış dünya ezberciliğine başvuruldu.” (Topçu, Maarif Davası, s. 92.)

Beli bükük akıllarımıza yol vermek ve düşünceye yol açmak adına kadim kaynaklarımız ve moderniteyle şekillenmiş hayatlarımızla yeniden yüzleşmek zaruridir. Doğurucu zihni var edecek maarif nesillere bir borçtur. Bir usul çıkmazı olduğu ve bunun eğitim cins zihinler içinden çıkacaklarla aşılacağı da aşikârdır. Bunun yapacak zihinlerin Bağdad, Kordoba, Sicilya ve İtalya gibi medeniyet geçiş merkezleri ile yüzleşmesi, değişim ve yenilenmenin tarihi manasını kavramaları ve öze dair kadimi güne dairleştirmeleri asrın idrakine getirmeleri önemli bir hizmet olacaktır.

Vesselam