08 Haziran 2018

Medeniyetçi milliyetçiliğin zemini 1: Tevhid

Tevhid eden aşk yolunda varır maksûduna…Birlikte rahmet vardır…

İbn Haldun, kalpleri müteferrik olanların akılları bileştirilemez der.

Hz. Mevlana; “Her dükkânın ayrı bir sanatı ve kârı vardır. Mesnevi yokluk dükkânıdır oğul. Kunduracıda deri olur. Terzide kumaş olur. Mesnevimiz vahdet dükkânıdır. Orada tevhidden başka ne görürsen puttur” der. O kocaman kitabın tek kelimelik özeti tevhid demektir bu. Yani mihenk, temel ölçüt, okuduğumuz her hikâye ve ifadenin ardında tevhidi düşünerek okumak lafızları mefhumuna göre anlamayı sağlayacaktır. Tevhidin menşei Allah, mesnedi Hz. Peygamber ve Kur'an ve maksudu ise insanın vahdetle hürriyetidir. Bir çarşı düşünün merkezinde cami var, çevresinde çarşısı ve orada iktisadı, felsefesi, sosyolojisi ve sanatı ile bir medeniyetin kendi iç ahengi, nihayet bu mekânda gezinen bir insan vardır; camiden, çarşıya oradan hanesine bir hayatın birliğini yaşar.

Peki, bu insanı varlığın bu tevhid zemininde diri ve dinç tutacak fikri zemin nedir? Medeniyetimiz bunu da aşk ile tek kelimede izah eder. Hz. Mevlana der ki, “Aşkın sesi gelince ölmüş ruhlar kanat çırpmaya, ölüler beden kabrinden başkaldırmaya başladılar. Ey gönüllerinde aşk derdi olmayanlar kalkın âşık olun. Ey insan, ilacın sendedir. Fakat bilmiyorsun derdin de yine sendedir. Ama görmüyorsun. Sen öyle açık ilahi bir kitapsın ki harfleri ile gizli şeyler âşikar oldu, meydana çıktı. Canların gıdası aşktır. Bu yüzdendir ki açlık, ayrılık, şiddetli arzu, şevk ruhu canlandırır, güçlendirir, onu besler.” Kalkın aşk olsun diyor hazret. Tevhid mezhebi aşk mesleği ister. Mezhep ve meşrep çatışmaları içindeki coğrafyamız ve medeniyetimiz bu zaviyeye odaklanmadıkça zillet sürecek gibi. Medeniyetçi milliyetçilik bu zaviyeden anlar hayatın muhtevasını.

Medeniyetimiz ve coğrafyamız menşe, mesnet ve maksudundan kopukluğun sonucu metafizik bir kaos yaşıyor. 

İdeal nizam

Seçilmiş insan

Vaad edilmiş gelecek. Bu çerçevelere kendisini sokarak vakıayla tevhid edip aşkla imarı düşünmüyor. Nizamı idealleştirmek, insanı doğru seçmek, geleceğin vaadi olmak yerine geçmiş ya da gelecekteki asude günlere takılıp günü geçiştiriyoruz.

Tevhid ve aşk derken bildiklerimizi unutup modern zaman içinde yeni bir tarifi otantik içerikle yeniden ortaya koymak zorundayız. Bunu yaparken az Marksizmden, biraz Hegel'den yöntem ve içerik tırtıklayarak yamalı bir içerik oluşturmak kaosu derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır. Mevcudu değerlendirmek elbette gerekli ama beytül-hikme tecrübesinde olduğu veçhile mevcudu kendimize dairleştirip orijinal bir muhtevaya ulaşamadıkça tarih elimizden kayıp gitmeye devam edecektir.

Tevhidi/birlikçi nazar, bizce, çözümlemesini prizma mantığı üzerinden yapar. Prizma, zaman ve mekân imkânımızdır. Nasıl ışık prizmaya tek bir ışık hüzmesi olarak girer ve yedi renk olarak çıkarsa varlık da buna mümasildir. Mesela bir elma çekirdeği prizma mantığı içinde tek bir çekirdeğin toprak altından varlığa bir ağaç kesretinde zuhuru gibidir. Dalları, meyveleri ile kesret gösterir ama nihayetinde elmanın içindeki çekirdektir neticesi. İnsan böyledir; tek bir tohumdan vücut kesretine girer, ama ruhunda ve neticesinde prizmadan yansıdığının aslı vardır. Milletler böyledir; insan cinsinin tarih prizmasından türlü renklerle yansımasıdır. Nihayetinde insanın tevhidi insanlıkta birleşmektir. Medeniyetçi Milliyetçilik böylece millet kavramını anlar ve insanlık anlayışı ile de tüm çoğulculukları içselleştirerek insanlık birliğine varır. Moda tabirle bu onun hümanizmidir. Hatta daha aktüel olarak demokrasi denen muammanın esası da burada tecelli eder. İşte varlık ve insanlık bu prizma yöntemi ile tekin kesretindeki teki idrakle tefekkür kurulur. Kur'an bir adıyla furkandır; önce fark ettirir kesreti vaz eder ama oradaki farkları aşarak adında manaya istinaden yakın kılarak birliğe taşır. Böylece milli, dini ve insani temellerde bütüncül bir bakışla varlığı kavrar medeniyetçi milliyetçilik. Tarihe bakışımız, tarih felsefelerinin o insanlığın müşterek zeminindeki kanunları bulmak dileği de prizmaya vuran ilk ışığın neliği üzerinden kesretteki olayları ve olguları izah çabası değil midir? Ne diyor bu kafası karışık demeden önce, Rönesans'ın kadim bilginin geometrik düzleme taşınarak yeniçağın başladığını unutmadan prizmaya bakmakta fayda var.

Ey gönüllerinde aşk derdi olmayanlar kalkın âşık olun… Kitapta kum(kalk) ve ikra(oku) diye boşuna denmemiştir. Ahlak başta olmak üzere tevhid edilen yerde akıl makule varır. Nesnemiz medeniyetimiz çerçevesinde bilinir olacaksa miyarımız buna uygun olmalıdır. Medeniyetçi milliyetçilik bu zeminin aklıdır.

Gelin canlar bir olalım…