20 Nisan 2018

Medeniyetin Kızılelması: Temsilin Çekirdeğini Düşünmek

Ulu mabedde karıştım vatanın birliğine diyen Yahya Kemal mabedden vatana birleşen yolu nasıl bulmuştu? Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor denen yerde mekân zamanı nasıl temsil ediyordu?

Elmanın çekirdeği onun varlığını temsil eden nesnelliğin oluşmasının sebebi midir? Çekirdeği tespit etmek elmayı temsil eden özün kesinliğini belirleyerek hakikatinin bilgisine ulaşmak mıdır? Peki, evrenin varlığını temsil eden nesnelliğin özü nedir? Bu özün kesin bilgisi bize evrenin hakikatini verir mi?

Varlık, temsil ve nesnellik… Temsilin neliği nesnelliği açıklama tarzımızı belirler. Varlık kavrayışımız da buna dair şekillenir.

Elmanın varlığı ağacın kökleri, gövdesi, dalları, yaprakları, çiçeklerinde meknuz olsa da esas öz çekirdektir ve her yeni elma sonsuz bir döngü içinde yeniden varlığın imkânını taşır. Çekirdek ağaç suretinde elma neticesi ile ağaç ölene kadar yaşar ve sonra başka bir çekirdek ağaç suretinden elma suretine geçerek süreci devam ettirir. Çekirdeğin bu değişim ve dönüşüm süreçleri yağmur, toprak, sıcaklık gibi harici etkenlerle desteklenerek mahiyetindeki imkân mümküne dönüşür. Bu noktada çekirdek elmanın mikro kozmosu iken elma çekirdeğin tüm bu sayılanlarla makro kozmosu olur. Elma meyvesi ve imgesini temsil eden nesnelliğin tezahürü bizi elma nedir sorusuna getirir? Ya toprağa düşen çekirdeğin yeşerme imkânını sağlayan o karmaşık ve görünmez düzen?

Varlığımızı temsil eden nesnellikler bizim özümüzü ve bunun bilgisine ulaşmamızda nasılımıza bir cevap olabilir mi? Descardesyen şemaya dayalı kurgulanan varlığa dair bu sorular insana dair aynı süreçte bize bir pratik sağlayabilir mi? Descartes, bilgi nazariyesini teşekkül ettirirken “düşünce”den yola çıkar, “varlık”a zihinde temsil edilmenin neticesinde nesnellik yükleyerek, “hakikate”e ise zihinde temsil edilenin kesinliğini bağlar. Yeni bilimde artık özden varlığa değil varlıkta öze gidiliyordu. Fenomenin gösterdiğinin zihnimizdeki imgesinde özündeki hakikate ulaşma yolundaki bir şema yeni bir düşünce sistematiğini ortaya koyar.

Oku emrinin vaki olduğu kutsal metinde, insanı aşılanmış bir yumurtadan yarattı, kalemle yazmayı öğretti, insana bilmediklerini öğretti, kendini yeterli/müstağni görenin tuğyana azgınlığa düştüğü de aynı yerde söylenir. İnsanın veriliyi gözlemesi, verilidekini tespiti ve ondan gerçekliğe ulaşması ama bu kurallarla bilim konusu olan verilinin tesadüfen kuralsız varlığa çıkmış olmasını düşünmek modern zamanın kendine yetme kibrinin azgınlığını temsil eder.

Varlık temsil etmenin nesnelliği, hakikatin bu temsilin kesinliği ise elmanın temsil ettiği öz ve temsilin kesinliğini nerede aramak lazımdır? Çekirdek özdür. Elma elbette biraz ağacıdır, bu ağacın köküdür, biraz gövdesi, biraz dallarıdır; ama özünü nerede bulacağız. Meyvesinin besleyici kabuğumu, onun altındaki dolu sulu kısımlar mı? Elmanın evreni bunların belki hepsidir, ama özü onu yeniden var edici imkânı çekirdeğidir. Çekirdeğin boyutu ile elmanın sureti ve mahiyeti ne kadar farklı oysaki! Biz tarihte, edebiyatta, musiki de hülasa hayatta özü ararken suretler arasında gezerken özün suretinde ama ona benzemez olduğu yöntem ve pratiğine haiz miyiz acaba?

Varlığı temsil eden nesnelliğe dair görünen şey o şeyi bir şey yapan ve bizim onu yeniden elde etmemizi sağlayan özü müdür? Yunus bir şiirinde tüm bu sözleri şerhe dönüştüren öze dokunan bir tespitte bulunur: Dervişlik Baştadır, Tacda Değildir Kızdırmak Oddadır, Sacda Değildir Eğer Bir Müminin Kalbin Yıkarsan Hakka Eylediğin Secde Değildir Ararsan Allah'ı Kalbinde Ara Kudüs'te Mekke'de Hac'da Değildir Kabul Et Yunus'un Ergen Sözünü Tezcek Gelir Başa, Geçte Değildir. Tac nesnelliğini temsil ettiği dervişliğin özünü başta, sacda dışa vuran ısının özünü ateşte değil de sacın kendisinde vehmetmeye başladığından beri tefekkürümüz bizi şekiller ve suretler dünyasının aylakları haline getirdi. Arıyoruz ama tacda, sacda arıyoruz, tarihte arıyoruz, dil de arıyoruz sözü öz sanıp gözümüze değeni öz sanarak arıyoruz. Evet, sözün de gözünde lafzında mefhumda öz vardır ama ne duyduğumuz ne gördüğümüz gibi midir işte mesele burada. Nesnelliği temsil eden varlık onun kesin hakikatini de bize doğrudan gösterir anlatır mı? Yoksa kapıyı ev sanıp dışarıda eğleşiyor muyuz? Bu konuda kavram ve ilkelerimiz, sabitelerimiz bize göz yani görünen duyulur dünya üzerinden sözü yani düşünceyi zihinsel kategorileri ve oradan da özün gerçeğine bilinci bilgisine ulaştırabiliyor mu?

Çekirdeğin koskoca ağacı sırtlamasının tek sebebi meyveye ulaşıp onun içerisine kendisini yeniden koyabilme çilesidir. Çekirdeğin içine koskoca ağacı sıkıştıran doğası bir kavramın içine koskoca bir tarihi de doldurabilir. Oku emri böyle bir şey olmasın! Okuyamayan varlıkla nesnellik arasındaki epistemeyi anlayabilir mi?

Foynitsa'daki Fatin'in ahitnamesi, bir nesnellikse, bir varlık alanındaki temsilin somutlaşması ise Fatih neyin mümessili ola, Fatih meyvesini veren ağacın özü nerede, Fatih'e nasıl bakıp bunu anlayacağız, Foynitsa bizim neyimiz olur…

Sabitelerle temsil eden arasındaki ilişki varlıkta nesnelleşmenin zihin ve fikir zeminini görmekte nerede durur? Peki, sabitelerin sabitesi var mıdır? Medeniyetçi öz/çekirdek bu sabitenin temsilde nesi olur?

Varlığımız Süleymaniye temsilinde vatan ve tarih nesnelliğini bulurken akıl sorularla dolu.

Vesselam