Meğer Ne Çok Şeyden Korkuyormuşuz: Korkunun Psikolojisi
İnsan, duygusal bir varlıktır. İnsanın deneyimlediği duyguları, olumlu ve olumsuz duygular olmak üzere iki sınıfta toplamak mümkündür. Olumsuz duyguların başında, korku gelir.
Korku, algılanan bir
tehdide karşı nörofizyolojik bir tepkidir. Korku, vücudumuzu tehlikeye hazırlamak için sempatik
sinir sistemini ve adrenal-kortikal sistemi yönlendiren hipotalamusu uyararak
savaş ya da kaç tepkimizi harekete geçirir. Korku sırasında, nefes almamız ve
kalp atışlarımız hızlanır. Terleriz veya titreriz, sindirimimiz yavaşlar.
İnsan nelerden korkar? İlk olarak insanlar; kan, örümcek, yükseklik fobisi gibi fobiler
geliştirebilirler. İkincisi, ölümden
korkmaktır. Üçüncüsü, terk edilme
korkusudur. Dördüncüsü, başarısız
olmaktan korkmaktır. Beşincisi,
reddedilmekten korkmaktır. Altıncısı,
korkmaktan korkmaktır. Yedincisi,
insanlardan korkmaktır. Sekizincisi,
finansal açıdan güvensiz olmaktan korkmaktır. Dokuzuncusu, kontrolü kaybetme korkusudur. Onuncusu, hayalet gibi olağan dışı varlıklardan korkmaktır. On birincisi, hastalanmaktan korkmaktır.
On ikincisi, hata yapma korkusudur.
Peki, korkularımızın
nedenleri nelerdir? İlk olarak, insanlar
yaşamlarını tehdit eden etkenler karşısında genetik olarak korkmaya yatkın bir
varlıklardır. İkincisi, korku
koşullanma sonucunda gerçekleşir. Üçüncüsü,
korku model alma yoluyla öğrenilir. Dördüncüsü,
aşırı korumacı ve otoriter ebeveynlere sahip olmamızdır. Beşincisi, travmatik deneyimler yaşamamızdır. Altıncısı, duygusal dengesizlik gibi kişilik özelliklerine sahip
olmamızdır. Yedincisi, başa çıkma
gücümüzün yetersiz olmasıdır. Sekizincisi,
yaşamı ve hayatı anlamlandırmamaktır. Dokuzuncusu,
bilişsel olarak korkmamız gerektiğine inanmamızdır. Onucusu, fizyolojik uyarılmalarımızı ve tepkilerimizi yanlış
yorumlamamızdır. On birincisi,
hayatta kalma isteğimizdir. On ikincisi,
kaybeden olmayı istemeyen idmizin/nefsimizin varlığıdır. On üçüncüsü, cezalandırılma beklentisi içerisinde olan vicdanımızın/süperegomuzun
varlığıdır.
Korkularla nasıl başa
çıkabiliriz? Öncelikle, gevşeme ve nefes alma gibi egzersizleri yapmak gerekir. İkinci olarak, korkunun insanların
yaşadıkları duygulardan biri olduğunu, bir engel değil de bir uyarı olarak
kabul edildiğini düşünmeliyiz. Üçüncü
olarak, kendimizde ve başkalarında korkuyu incelemek, ona aşina olmak ve
onu daha iyi anlamaktır. Dördüncüsü,
korkumuzun arkasındaki hikâyeyi sorgulamaktır. Böylece korkularımızın mantıklı
olup olmadığı konusunda değerlendirme yaparak sakinleşebiliriz. Beşincisi,
öz yeterliliğimizi yükseltmektir. Altıncısı, değerlerimiz ve etik
kurallarımız konusunda daha net olmak, korku ve belirsizliği daha iyi yönetmek
için ihtiyaç duyduğumuz düzenleme ilkelerini sağlayabilir. Yedincisi, sosyal medya, akıllı telefon, internet ve televizyon
gibi kitle iletişim araçlarına daha az maruz kalmalıyız. Sekizincisi, öz bakım, öz sorumluluk ve öz şefkat korkunun
üstesinden gelmemizi sağlar. Dokuzuncusu,
amaçlarımıza odaklanıp onları gerçekleştirmeye çalışmaktır. Onucusu, mükemmeliyetçi yanımızın
yansıması olan kesinlik talebini bırakmaktır. On birincisi, cesaret özelliğimizi geliştirmektir. On ikincisi, her zaman mantıklı
kanıtlar aramaktır. On üçüncüsü, sosyal
destek almaktır. On dördüncüsü, din
ve maneviyata sığınmaktır.
Din psikolojisi açısından
bakıldığında ilk olarak, Allah, 114 surenin başında Besmele ile
başlayarak insanlara rahmetini ve şefkatini göstermektedir. Bu noktada
insanda korku duygusunun olması normaldir ve bu imtihan dünyasının gerçekliğinde
yer alır. Bu konuda Allah, Bakara süresi 155. Ayette şöyle der: “Ant
olsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz
azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!”. İkincisi, Allah mutlak hikmet
sahibidir. İnsana, paha biçilmez bir değer vererek insanı hiçlik âleminden
varlık âlemine (sebepleri kullanarak insanı; inorganik madde, bitki ve hayvan
olarak değil de insan olarak yaratmıştır) getirmiştir. Üstelik her an her
dakika bizi nimete mazhar etmektedir (hava, su, gıda, anne, baba vb.). Bu
noktada Allah yaptığı her işi kusursuz bir şekilde yapmaktadır. Bu konuda Mülk
Suresi 4. Ayette: “Sonra gözünü tekrar tekrar çevir de bak; (kusur arayan)
göz aradığını bulamadan bitkin olarak sana dönecektir” şeklinde
denilmektedir. Ancak Allah, yaptığı işlerin ciddiyetinin anlaşılması, mülkün
gerçek sahibinin kendisi olduğunu ve insanın kendi ahiretteki yerini kendisinin
hazırladığı gerçeğini insana göstermek için de korku ile ilgili ayetler
ortaya koymaktadır. Örneğin bu konuda Al-i İmran Suresi 102. Ayette: “"
Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar
olarak can verin " ve Bakara Suresi 48. Ayette: “" Öyle bir
günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede
bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye
alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz. " şeklinde ifade etmektedir.
Üçüncüsü, Allah’ın insanlara korkudan bahsetmesi, insanların kendilerini
düzenlemeleri içindir. İnsanın doğası (idimiz/nefsimiz), acıdan kaçınmak ve
hazza ulaşmak eğiliminde olduğu için Allah bu doğaya uygun olarak Rahmetiyle
insanlara nelerden ve nasıl korkmaları gerektiğini belirtmektedir.Bu
tıpkı bir öğretmenin öğrencilerin sınav sorularını bilmezlerse ya da hâkimlerin
insanların kanunlara uymazlarsa başlarına neler geleceğinden haber vermesi
gibidir. Korkutmanın amacı hareketsizlik değil, dengeli yaşayarak kendini
düzenlemektir. Bu doğrultuda tahkiki imanı olan insan, ona verilen iradeyi kullanıp
gerekli önlemleri alarak, Allah’a güvenerek ve teslim olarak sebeplerden
korkmamayı tercih etmelidir.
İnsan, geçici ve belirsiz bir dünyada yaşamaktadır.
İnsanın dışında olan her şey onun kontrolünde de değildir. İnsan, korku
duygusu ile geleceği doğru bir şekilde tahmin etmeyi ve yönetmeyi istemektedir.
Bu durumun gerçekleşmesi için insanın sonsuz ilim, kudret, hikmet ve adalet
sahibi olması gerekir. Oysaki insan fanidir ve cüzi bir iradeye sahiptir. O
halde insan, korkularını anlamlandırmak zorundadır. Hayatın zenginliğini
deneyimlemenin tek yolu bilinmeyene (ilahi bir dine inanmıyorsak) ya da
sonsuzluğun sahibine teslim olmaktır. Gerçek korkulacak şey hem dünya hem
de ahiret hayatı için pişmanlıklarla geçen bir ömürdür. Hayatımızda hiçbir
pişmanlığımızın ve korkumuzun olmadığı, sağlıklı ve mutlu bir ömür geçirmemizi
dilerim.