Memleket
Bugünlerde nasılsın sözü kadar anlamsız kalan başka bir kelam yok sanırım. Memleket gibiyiz işte; yarımız enkaz yarımız ölü, yaralı… Allah var gam yok amenna lakin Ateş düştüğü yerde yanıyor. Canlar bizden gitti. Kalanlar sağ mıdır yoksa biz mi öldük orası meçhul.
Akademik
travmalar yine/yeniden kanallardan üstümüze boşalıyor. Her kafada bin bir ses. Gerçi
bunları dinleyen de var mıydı ki? Derin uzmanlık kavramları karşısında maruz
kalış esnasında göçük altından bakan bir çift masum göz ile teselli ararken
canımız kanamaya devam ediyor. Orada bir Japon diyor ki bizde bina yapım
sonrası kontrol yapılmaz. Nassı yani? Aklına gelmez ki adamın diyor demirden
çalmak, betondan aparmak. Milletine kazık atmayı aklına bile getiremeyen
insanlar medenidir. Sanırım son asırlardaki medenileşme/uygarlık savaşımızda,
neden savaşsa o da bilmiyorum ama bir türlü bu saflığı öğretmeyi başaramadık. Hep
uyanık, hep kurnaz, hep iş bilir… Medeniyet denen bir canavar değilse biz hala
yönetmeliklerle, yasalarla, kanunlarla düzenlemeyi konuştuğumuz bir yerde
insanın yokluğunu, yoksunluğunu, hiçliğini, yabancılaşmışlığını,
yozlaşmışlığını inkâr edip de neden şapkayı önümüze koymayız? Meseleyi devlette
millete falan ararken, büyük laflar arkasından ona buna ateş ederken bu basit
ama derin meseleyi anlamaza verip malumatfuruşluklarla günü kotarma, kurtarma,
sıyırma derdi de neyin nesidir?
Yüreğimiz
yangın yeri, yas mekânı iken çok sözün fazlası edebsizlik olur. Lakin ergen
çocuklar gibi birbirine çemkirme yarışı da yorucu oluyor zevat-ı kirâm. Hangi
taraftan bakarsanız bakın o yıkılan şehirlere gün doğmuyor artık, bazı nefesler
artık bizimle değil, bazı yüzler sonsuza gülmüyor. 1999 depremini yaşamış biri
olarak nice kocaman laflar duyduk lakin gördük ki idare-yi masalahat her şeyden
elzem imiş. Riskler yönetilecekken başka başka şeyler olmuş… Kendini arayan bir
millet derinlerindeki ferasetten başka gidecek yer bulamayınca kendi
enkazındaki zalâmdan hayat arıyor kendine. Düştüğü yerden çok kalkan bu millet
yine kalkacaktır. Zor zamanda çok söze hacet yok. Ölenlere rahmet, kalanlara
sabır… Ateş düştüğü yeri yakıyor. Yağmacılar da işine devam ediyor. Baba katiliyle
babam bir safta… Cahit Sıtkı’nın Memleket İsterim dediği yerden selam olsun…
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.
Gün bir olma, diri olma, iri olma günüdür; yaralarımızı
sarıp, kalan canlarımıza umut olma günüdür; lazım olan dersleri çıkarıp
geleceğimizi düşünme, imtihan ve kader ile ehliyet ve mesuliyet meselesini
yerli yerince medeniyetimizde muhasebe günüdür. Memleket kadarız işte. Neyse
öyleyiz… Ahval budur.
Vesselam