22 Ağustos 2017

Meslekler ve Üniversiteler (2)

“Hele bir büyüsün, mesleğini eline alsın” temennisinden “hele bir üniversiteyi kazansın (ya da bitirsin)” temennisine geçince sorunlar azalmadı, tam tersine arttı.

Çünkü üniversitelerin gençlere meslek kazandırmadığı ortada.

Bitirdiğiniz bölüm size bir unvan kazandırmıyorsa o bölümün bitirilmiş olmasının iş hayatında bir karşılığı yok.

Ya da bitirdiğiniz bölüm sonrası bir imza yetkisi elde etmiyorsanız aynı şekilde iş hayatında bir karşılık yok.

O zaman iş kalıyor bitirdiğiniz üniversitenin adına ya da kalitesine.

Son yıllarda açılan üniversitelerin imkânları, eğitim kadroları, ulaştıkları toplam kalite seviyesi ortadayken, üniversiteyi bitiren gençten iş hayatı adına ne bekleyebiliriz?

Stratejik planlama yok. Meslek ve unvan tanımı yok. Hangi meslekten kaç kişiye ihtiyaç olduğu belli değil.

Açılan üniversitelerin sırf pazarlama taktiği icabı, karşılığı olmayan, sonradan uydurma eğitim modelleri ya da konseptleri sırıtıyor.

Hele vakıf üniversiteleri adı altında kurulan özel üniversitelerin bindirilmiş fiyatlar üzerine sahte burs indirimleri gençlerin gözünü boyamakta.

Marka değerini artırmak ve para kazanmak adına amiral gemisi olan mimarlık ve benzeri bölümlerin neredeyse her ilde her üniversiteye açılması büyük hata.

Üç hocayı bul, bölümü aç. Gerisi nasılsa zamanla ayarlanır. Hoca olmadığı için bölümün ana dersinin açılmadığı üniversiteleri biliyoruz.

Bu kadar olumsuz ve plansız durumun üzerine biraz da gençlerin durumunu anlatmaya çalışalım.

Gençlerde doğal bir heyecan ve hayal mevcut.

Ancak ilk baştan itibaren yarış atı gibi bir hedefe yönlendirildikleri ve sürekli sınavlarla bir yere geldikleri için girdikleri üniversite ve bölüm onlara bir sonuç olarak geliyor. Üniversiteye girmeyi hak edilmiş bir başarı gibi gördükleri için tüm yelkenleri indiriyorlar ve başarmış olmanın rehavetiyle uzun bir süre kendilerine gelemiyorlar.

Aileden ayrılmışlık, gurbet, başka şehir ve yeni arkadaşlar…

Derslerde hocalara sorulan ilk soru; hocam ne kadar devamsızlık hakkımız var?

İlk öğrenilen yerler; vakti boş geçirecekleri AVM ler, cafeler, nargile salonları.

İlk öğrenilen şeyler; hangi hoca yoklama almaz, kolay soru sorar, öğrenciyi zorlamaz.

Tabii üniversiteye gelene kadar sınavları nasıl kolay geçeceklerine dair test tüyoları alan gençler, bu sefer de üniversiteyi nasıl kolay bitireceklerine dair tüyo peşinde koşmaktalar.

Hep bir eşik, hep bir ötesi, hep bir geçiş, hep bir sonrası.

Anı yaşayan, değerlendiren, irdeleyen, sorgulayan bir genç yok.

Normalde bir gence herhangi bir konuda bir şey dikte etseniz karşı koyar. Ama üniversite eğitimi esnasında işini kolaylaştıracak hap bir çözüm sunduğunuzda hiç gocunmadan onu kabullenir maalesef.

Bir ders için araştırma ödevi verdiğinizde yaptığı şey Google'a yazmak ve çıkan ilk sayfayı kâğıda bastırıp sonuç diye getirmek olur.

Eğer biraz detaylı araştır derseniz bu sefer de başka bir internet arama motorundan arama yapıp hiçbir şekilde sayfa, renk, metin ve benzeri düzenleme yapmadan, hatta sayfaları okumadan ödev diye getirmektir.

Bunun karşılığında da işi tamamıyla rutine bağlamış bir öğretim görevlisi güruhu ortada durmakta. Gençlere şirin görünmek ve iyi hoca rolünü oynamak için.

Gençleri zorlamayan, onları araştırmaya yönlendirmeyen, ilgili bölümün ya da mesleğin; kadim, gelenek, medeniyet, tarihi şahsiyet, gelecek, ülke açısından önem, strateji, diğer ülkelerde o mesleğin durumu nedir ve benzeri konularda hiçbir söz söylemeyen akademik bir kadro.

Sosyal faaliyet diye olmadık konserler, alkol ve uyuşturucunun kol gezdiği organizasyonlar, kamplar, yasadışı örgütlerin ve ülkemiz üzerinde işgal hayalleri kuran devletlerin sözde STK'lar üzerinden gençlerimizi her konuda zehirleme faaliyetleri de cabası.

Dört yıllık bölümü beş yılda zor bitiren, Dört üzerinden zar zor iki buçuk ortalamaya sahip, yabancı dil meselesini çözememiş, bitirdiği bölüm ya da ulaştığı mesleki unvan hakkında akıcı, net, kavramsal seviyede beş dakika konuşamayan, okuduğu şehrin tarihi ve kültürünü hiç merak etmemiş, kazandığı mesleki unvanla ilgili önemli şahsiyetleri tanımamış, okulu bitirdikten sonra ne iş yapacak, nerede çalışacak, kaç lira maaş isteyecek merak etmemiş bir gençlik ile karşı karşıyayız.

Yaş olmuş yirmi üç, yirmi dört. Elde diploma. Hâlâ evden para istenecek. Hatta okulu bitirince memlekete mi dönecek, büyükşehirde mi yaşayacak karar vermemiş. Mesleki hayat için hiçbir ön hazırlık yapmamış ve herhangi bir bağlantı kurmamış.

Sonra o anne babalar oğluna ve kızına iş arasın dursun.

-Benim oğlan mimarlık bitirdi. Ona iş arıyoruz.

-Peki senin oğlan ne iş yapar?

-Mimarlık bitirdi dedim ya.

-Tamam da ne iş yapar? O bitirdiği okul. Henüz mimar olmamış ki!

https://twitter.com/Mimarserkanakin