02 May 2017

Mimar ve sorumluluk

Bir proje, onu tasarlayan ve çizen mimarın öz benliğinden ortaya koyduğu bir üründür. Bu üründe, zekâsı, yeteneği, almış olduğu eğitimi, tecrübesi, kültürü ve birçok unsuru barındırır. Bu unsurların tamamı başlı başına ele alınması gereken konulardır.

Aynı zamanda bir proje tamamlandığında ve ortaya çıktığında fen, teknik, hukuk, kanun, yönetmelik ve benzeri birçok süreci de tamamlamış demektir.

Mimarlık Meslek Kanunu, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu, İmar Kanunu, İmar Yönetmeliği, Yapı Denetim Hakkında Kanun, TSE, Belediye Kanunu ve benzeri birçok kanunda Mimar kavramı ve bu konuyla ilgili maddeler bulunur.

Tüm bunlardan ortaya çıkan gerçek ise şudur; bir Mimar, eseri olan bir projede, o projenin uygulanması esnasında, o bina varlığını sürdürdüğü müddetçe ve hatta yıkılması gündeme geldiğinde bile “YETKİ, HAK ve SORUMLULUK” taşır. 

Dolayısıyla bir mülkün üzerinde Mal Sahibinin yetki, hak ve sorumluluklarından sonra ikinci olarak Mimarınki gelir. Kimse bir arsasına bir binayı kendi başına buyruk bir şekilde inşa edemez, üzerinde bir değişiklik yapamaz, yıkamaz. Çünkü binalar herhangi bir topluluğun, kuralın, medeniyetin olduğu yerlerde bulunur. Gerisi dağlıların, kaba insanların işidir ki zaten bu yazı bu kişileri kapsamamaktadır.

Tüm bu bilgiler ışığında bir proje çizilme süreci ile onun inşa edilmesi, birlikte düşünülmesi gereken temel iki süreçtir. Çünkü;

Proje çizildikten sonra hiç uygulanmayabilir

Uzun bir aradan sonra uygulanabilir

Farklı bir mal sahibi tarafından uygulanabilir.

Uygulanırken bazı proje kararlarında değişiklik yapılabilir.

Dolayısıyla tüm bu belirsizlikler içinde sürecin yukarıda sayılan tüm şartlara uygun bir şekilde ilerleyebilmesi için Mimar başat unsurdur. Burada başat unsur olan Mimarın elinden yetkilerinin alınması, hakkının verilmemesi ya da sorumluluğunun belirsizleştirilmesi ülkemizde çok fazla olumsuz örneği olan bir durumdur.

Kentlerimizin hali, konutlarımızın durumu ortadadır.

Bu durumun düzeltilmesi, olması gerektiği şekle bürünmesi, sürecin kanunlara uygun şekilde yürütülmesini sağlamaya çalışan Mimarlara sırf haklarını istiyorlar diye suçlama yapılması ve bunun sonucunda da ellerinden Müelliflik haklarının alınmaya çalışılması en basit şekliyle yanlıştır, hukuksuzdur. Biraz ileri gidersek ayıptır, günahtır, israftır. Ülke kaynaklarının heba edilmesidir.

Toparlarsak; proje çizilme sürecinde alınan ücret proje içindir. Uygulama için ruhsat alınması uygulama sürecini başlatır. Ruhsata atılan imzalar proje kapağına atılan imzadan farklı bir imza olup geleceğe dair bir imzadır. O imza atılmazsa ruhsat oluşmaz ve uygulama başlamaz.

Zaten inşaat ruhsatına imza atılmasını istediğimizde ortaya çıkan “proje parasını aldınız daha ne parası istiyorsunuz?” sorusu lafügüzaftır. Bu kadar akıllı bir millet hiçbir mimara ne zaman uygulayacağı belli olmayan bir binasının daha projesi aşamasında uygulama sürecine dair ücreti vermez.

Eğer bir projeyi herhangi bir kamu kuruluşuna çizdiyseniz durum daha da vahimdir. Karşınızda muhatap olduğunuz yetkililerin sizin gibi mimar ve mühendis olduğunu bilmenize rağmen Müelliflik haklarınızı devralmaya çalışmaları tam bir ironi ve acıdır.

Ayrıca bir projenin uygulaması esnasında yapı denetimin ya da kamu kuruluşundaki herhangi bir teknik elemanın o inşaatı denetlemesi, müellif mimarın yapacağı hizmetten farklı bir şeydir. Mimar, Kontrol ve Müteahhit bu süreçteki temel unsurdur.

Bir de bu tartışmaların yapıldığı esnada kamudaki görevlilerin Kamu kelimesini öne çıkarması ve kamu hakkını korumak adına haklarımızı devretmemizi istemesi bizleri üzmektedir. Çünkü kamuyu biz oluşturuyoruz. Onlar kamuya hizmet eden görevlilerdir. Bu durum kamu görevlilerine bize zulmetme hakkını vermez.   

Tüm bu inşaat süreçleri bittiğinde zaten müellif mimardan iskân için imza talep edilmektedir. O zaman bir mimarın, hiçbir sürecine dahil olmadığı bir inşaatın sonunda o imzayı atması en basit tabiriyle ahlaksızlıktır. Kullanmadığı yetkisi ve taşımadığı sorumluluğu sonunda o imzayı atarak topluma, kendine, kanunlara, takdire haksızlık yapmış olacaktır.

Ayrıca şu an itibarıyla sırf kamu hakkı denilerek ruhsatında müellif mimarın imzası olmadan yürütülen, dolayısıyla kaçak olarak inşaatı devam eden binalar olduğunu belirtmek isterim.

Bununla birlikte kamu kuruluşlarında söz konusu benzer süreçlerdeki yetki, hak ve sorumluklarımızın düzenlenmesine dönük mücadele verirken uğradığımız hakaret, tehdit ve saygısızlığın benzerini birçok mimar da yaşamıştır.

Bir Mimarın herhangi bir kamu kuruluşuna hizmet vermesi kamunun ya da kamudaki görevli personelin ona ülfeti değildir. Kamudan iş almak, o işi yapıp bitirmek, teslim etmek, hakedişleri almak ve sözleşmenin tamamlanarak teminat mektubunu geri almak başlı başına sıkıntılı bir süreçtir. Hiçbir kamu görevlisi kendi parasını harcamamaktadır dolayısıyla kamudan elde ettiği yetki ve gücü kamuyu oluşturan insanların hakkını gasp etmek, geciktirmek, engellemek ve sürüncemede bırakmak için kullanmamalıdır.

Aynı şekilde fırsat bularak bir bina yapacak güç, servet ve imkana kavuşmuş herhangi bir şahıs da (bilumum mesleklerden eli inşaat malzemesine değdiği için tılsımlanmış müteahhit ve benzerleri) söz konusu inşaat süreçlerini yukarıda bahsettiğimiz şartlara uygun bir şekilde yürüterek adil, temiz ve kanunlara uygun bir şeklide sürdürmelidir.

Sevgili Mimarlar; insanların temiz, adil, ahlaklı, kanunlara ve kurallara uygun olmayan isteklerinde yanlarında olmayın ve onlara bu konuda hizmet vermeyin ki, sizi fahşalarının içinde boğmasınlar.

Son olarak yetki, hak ve sorumluklarınızın gereğini yapın ki mesleğin geleneği, disiplini ve itibarı yükselsin.