20 Eylül 2018

Modern İnsan ve Özlediğimiz Samimiyet

Gündelik yaşamdaki sorunlardan ve bozulan sosyal ilişkilerden şikâyet ederken, modern çağ bizi böyle yaptı diyerek başlarız ya kelama. Aslında iyi olan biz, kötü olan ise bu modern çağ ve onun kötü icatları öyle mi?

Belki de hepimizin başvurduğu bir kaçış rampası bu. Sahi “kaçış rampası” sözü çok hoşuma gitti. Yakın zamanlardaki bir yolculukta denk geldiğim tabela da “kaçış rampası” yazıyordu. Bugünün modern insanının kendisiyle yüzleşmemek için başvurduğu kaç tane kaçış rampası var acaba?

Kişiliğimizi bozan modern çağ, ahlakımızı bozan televizyon, yuvaları yıkan sosyal medya, aile ve akraba ilişkilerini koparan iş yoğunlukları, ibadetleri ve dinin yasaklarını hafifleten sözde fetvalar, saygısız ve nezaketsiz tavırların müsebbibi trafik ve yaşam stresi…

Aslında bugün sorun olan ne varsa hepsi bizden azade. Öyle değil mi? Bizim bu kısır döngüde, bu düzensizlik üzerine kurulu bozuk düzende bir suçumuz yok. Biz bu kötü gidişatın müsebbibi değil, mağduruyuz yalnızca!

Yaşadığı zamana ve içinde bulunduğu mekâna ruhunu veren insanın bizzat kendisidir. Yani bugün eleştirdiğimiz, bizi rahatsız eden her ne varsa bizzat insanın elinden çıkmıştır ve kendi eseridir. Bugün gözümüze kötü görünen, kulağımızı tırmalayan, vicdanımızı sızlatan her ne varsa, modern çağ insanının ruhunun yaşama yansıması ve vücut bulmasıdır. Aynı durum güzel olan her ne varsa onun içinde geçerlidir.

Bugünün insanında eksikliğini çokça hissettiğimiz çok önemli bir fıtri özellik olan samimiyet, insanın gurur ve riyadan uzak, içtenlikle ve beklentisi olmadan davranması şeklinde tanımlanabilir. İnsanın kalbini, zihnini ve fiilini güzelleştiren ilahi bir sırdır aslında.

Muhatabımızın ilk dikkatimizi çeken özelliklerinin başında gelir samimiyet. İnsana dair aradığımız, insanda görmek istediğimiz bir tavır. Belki de bu arayışa evvela kendimizden başlamalı. Yani ilk önce ben ne kadar samimiyim? sorusunu herkesin kendisine sorması lazım.

Bugün ki halimizi gösteren bir araştırmanın sonuçlarını paylaşmak isterim. Bilgesam (Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi) tarafından yapılan Türkiye Değerler ve Tutumlar Araştırmasına katılanların %52,6'sı “katıldıkları sohbetlerde başkalarının arkasından konuşulduğunu/gıybet edildiğini”, %40,3'ü “tanımadığı apartman komşularının selam vermediğini”, %20,9'u “özel gün veya özel durumlarda yakın akrabalarını arayıp sormadıklarını” belirtmiştir.

Bugün ihtiyacımız olan şey, yaptığımız her ne ise onu, bir beklenti içerisine girmeden, alkışları, beğenileri, ödülleri önemsemeden, samimi bir niyet ve samimi bir hissiyat ila yapmak. Evvela Allah'a, sonra insana, bitkiye, hayvana ve dahi toprağa yine O'nun rızasını güderek ve samimi bir niyetle, samimi bir tavırla yönelmek.

Zeyd adındaki çocuğa kuşu öldüğü için taziyeye giden ve onunla birlikte hüzünlenen Peygamber'in samimiyeti ne güzeldir. Yunus'un “Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri. İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni” dizelerindeki samimiyet ne yücedir. Darağacındayken “Hayata veda etmek üzere olduğum şu anda, devletime ve milletime ebedi saadetler dilerim” diyen Merhum Adnan Menderes'in ülkesine ve milletine karşı samimiyeti nasıl da ölümsüzdür. Ülkesi için canını ve dahi kanını feda eden şühedanın samimiyeti nasıl da emsalsizdir.

Bu millet ki, sevdiği her ne varsa onu çıkarsız, menfaatsiz ve samimiyetle sevmiştir. Allah'ını, Peygamberini, vatanını, eşini, evladını, arkadaşını, işini, ekmeğini öyle sevmiştir. Şimdi bu kirlenmeye, bu bozulmaya fırsat vermeden, modern çağın ayartıcı tuzaklarına boyun eğmeden, inancımıza, tarihimize ve kültürümüze yaraşır bir tavırla yeniden sarılmalıyız tüm kutsal bildiklerimize, sevdiklerimize, birbirimize…

Vesselam…