03 Ekim 2017

Muharrem ve tefrikalarımız

Mah-ı Muharremdeyiz. Hz. Peygamber tarafından değeri dile getirilmiş bir aydayız. Aynı zamanda ehl-i beytin büyük bir matem ayında bulunuyoruz. Fuzuli'nin kavlince, Mâh-ı Muharrem oldu meserret haramdır Mâtem bugün Şeriat'a bir ihtiramdır! Kutsal ve acının birbirine karıştığı bu durum mevcut halimizi hatırlatıyor. Bölgemiz bölünmüşlükler ve savaşlar içinde bölünmenin her türlüsüne savrulurken, İslam adına diğer Müslümana yan bakan, silah çeken, kan akıtanlar Allah'ın bu çağrısından habersiz gibi davranmaktalar: “Allah'a yönelmiş kimseler olarak yüzünüzü hak dine çevirin, O'na karşı gelmekten sakının, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden; dinlerini darmadağınık edip grup grup olan kimselerden olmayın. (Ki onlardan) her bir grup kendi katındaki (dinî anlayış) ile sevinip böbürlenmektedir.” (Rûm 31-32) Tefrikanın her türlüsüne düçar coğrafyamız bu çağrıya mukabele etmemenin belası muhtelif (Feto, Daeş) gelişmelerle hükmünü sürdürüyor. Her grup kendi dini anlayışıyla böbürlenip tefrika ateşine odun taşıdığı bu ortamda bu ayetten nasipsizliğimiz ne hazindir.

Bu kaos ve krizler arasında yine bir Muharrem ayındayız. Savaşmanın tahrim edildiği, yani yasaklandığı bir aydayız. Ama tezat olarak Hz. Peygamberin can torunlarından Hz. Hüseyin bir hak savaşında, tefrika ateşine düşüp tam da bu ay da şehit edildi. Canımız yandı, kanımız döküldü bu ayda. Bu gün mah-ı Muharremdir, muhibb-i hanedan ağlar. Bu gün Eyyam-ı matemdir, bu gün ab-ı revan ağlar. Bugün alemi İslam'da nice Hüseyinler toprağa düşüyor, terörün ve tefrikanın her türlüsü içeride dışarıda canımızı yakıp kanımızı dökmeye devam ediyor.

Muharrem ayını bir fırsat ve tefekküre dönüştürmek belki de törensel anmalar ve yaklaşmalardan daha faydalı olacaktır. Peygamberler tarihinin Muharrem'e dair taşıdığı anlamlar bu bakımdan ilham vericidir. Bu açıdan bu ay bir tövbe ayı olmalıdır. Hz. Adem'in tövbesinin bu ayda kabul edildiği kabul edilir. Bu ayı bir kurtuluş ayı olarak düşünmek, içinde boğulduğumuz bilcümle ne varsa ondan azad olma fırsatı bilmeliyiz. Zira Hz. Nuh tufandan bu ayda kurtulur. Ateşlerimizin de bu tufanın suyuyla sönmesini, tefrikalarımızdan ve bilcümle arızların yangınından nefsimiz,, ülkemiz ve bölgemizde sönmesi Hz. İbrahim'in bu ayda ateşten çıktığı, ateşin dahi yakmaz olduğu bir şuurla bölgemizdeki tefrika yangınından kurtulmaya vesile bilmeliyiz. Bu ayı bir kavuşma, barışma, vuslat ayı bilmek de gerekir. Hz. Yakup Yusuf'una bu ayda kavuşur zira. Bölünmüşlükten kurtulup yeniden bütünleşme ittihat için bu ayı dua ve eylem fırsatı bilmeliyiz. Bizi bitap düşüren maddi manevi hastalıklardan şifa için bu ayda çok çabalamalıyız. Zira Hz. Eyyûb hastalıklarına bu ayda şifa bulur. Bu ayı bir şifa ayı bilip Şâfi'den medet dilemeli, tefrika hastalığımız için dua etmeliyiz. Bu ayda aşılmaz sanılan yolların aşılıp, varılmaz sanılan yerlere varmak için Hz. Musa'nın Kızıldeniz'den geçip gittiği bu ayda tefrika denizlerinin önümüzü kapadığı bu yerde bir ittihat yolunun önümüzde açılması için gayret vesilesi bilmeliyiz. Bir kabus gibi üstümüze çöken, karanlığın her yeri tutup, yalnızlıkla bizi sınadığı bu ortamda Hz. Yunus'un balığın karnında selamet sahiline vardığı gibi ulaşmayı dilemeliyiz.

Bu ayda, tefrikanın ruhlarımızı kirlettiklerine tövbe etmeli, bizi boğan tufanlarından kurtulmak için gayret etmeli, tefrika ateşinden çıkmak için vesile bilmeli, tefrikalarımızı terk ederek birbirimizle vuslata ermenin yollarını aramalı, ayetteki böbürlenmelere karşı kendimizi kontrol etmeli, tefrika hastalığımızdan sabırla ve cehd ile kurtulmanın yollarını aramalı ve önümüzde kocaman geçilmez bir deniz gibi duran bölünmüşlüğü ve bölücülüğü aşarak, selametin sahiline varmaya bu Muharrem'de en azından düşüncelerimizde dualarla ve hareketlerimizle gerçekleştirmeye çalışmalıyız. Peygamberler tarihinden bize değişik olaylara yansıyan muhtevayı güncelimize çare haline getirerek geleceğe bakabilmeliyiz.

Bu ayda pişirilen aşure de bu manada bize mesaj vermiyor mu? Hakikatin kazanında kaynayıp herkesin kendince olan özelliği ile müşterek bir tat oluşturabilme bilincini yansıtan bu güzel tatlı tefrikalarla malul ruhlarımız ve bölgemize bir mesaj değil midir? Nuh'un gemisi gibi olan bu vatanda, bir kazanda pişen aşure gibi güzelliklerimizi birleştirerek büyükse üzel olmaz mı? O kazanda ayetteki uyarıya göre hiçbir şey kendi olanla tefahür etmeyip güzelliğe bir rahiya katarak çoğalmanın temsilini gerçekleştirir. Kaşığa gelense birlikten doğan lezzet ve güzelliktir. İçindeki her unsur ise kendini kaybetmeden bütüne değer katar. Aşurelerimizi gelin bu Muharrem birliğe, ittihata niyet ve dua ile yiyelim. Hacı Bektaş kavlince bir olalım, iri olalım diri olalım. Birlikte kolaylık, beraberlik, dayanışma vardır. Allah'ın bu çok açık uyarısına bu Muharrem kulak verelim, gönle yazalım ve öylece eyleyelim. Kibri bırakıp rahmana uyalım.

Nihayet bu sadedde diğer bir ayet ve buradaki uyarı ile bitirelim: “Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi ancak Allah'a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını kendilerine haber verecektir.” (En'am 159). Senin denilen Hz. Muhammed'e ümmet olan Müslümanlar ayetteki dinlerini parça parça edenler temsiline bugün muhatap değil midirler? Her fırsatı bölünme parçalanma vesilesi bilen Müslümanlar tefrika illetinden kurtulmak için bu Muharrem'de dua etmeliler. Allah'ın tefrikalarımızı birliğe çevirip, Irak, Suriye ve Arakan ve her yerde ki masum çocuklar ve öksüz-yetimler duası hörmetine yüzümüze kapatılan kapıların açılıp, gidilmez olan yolların bize bu Muharrem hürmetine açılmasını diliyoruz. Küreselleştikçe büzülen dünyamıza esenlik, insanlığımıza feraset istiyoruz! Ehl-i beytten evrensele giden yolda alınacak ilhamlarla Kerbela'ya dönen bölgemizden belaların ve tefrikaların izalesini umut ediyoruz. Coğrafyamızda dinlerini parça parça ve darmadağın edip gruplaşıp, böbürlenenlere de şuur diliyoruz.

Demine devranına HU…

Vesselam