09 Ağustos 2015

Muska yaptırsan satışlar artar mı?


can@kemalozer.com

Trabzonlu bir kişi bir cinayete karışır ve hapse düşer. 1950'lerde cezasını tamamlar. Kan davası korkusuyla memleketine dönemez. İstanbul'un o zamanlarda yerleşim alanı olmayan Levent bölgesinde bir gece kondu yapıp, evlenir.

Büyükbaş hayvan alır, sütünü şehre getirip satarak geçinmeye çalışır. Ancak sütüne rağbet eden yoktur. Pek çok kez satamadan geri getirir sütleri. Hanımı peynir, tereyağı yapar ama yine taliplisi çıkmaz.

Bir gün hanımı derki "bey, galiba bizde ya da hayvanlarda nazar var, bir hocaya gitsen de bir muska yaptırsan..."

Adam ilk zamanlar buna pek aldırış etmese de, canına tak etmiş olacak ki, soruşturur, ona bir hoca tavsiye ederler.

Hoca efendiye varır ve durumu anlatır. Hoca, dinlediklerinden adamın dürüst olduğu için süte hiç su katmadığını anlar ve der ki, "senin muskaya falan ihtiyacın yok, git sütüne azıcık su ekle..."

Adam gelince kadın sorar, "muska yaptırdın mı?"

"Evet, yaptırdım" der ve hoca ile arasında geçenleri anlatır. Ancak adam hâlâ süte su katma konusunda tatmin olmuş değildir.

Bir gün yine süt satmak için kapıdan çıktığında, evinin önünde arıza yaptığı için bir otobüs durduğunu görür. Araçtan inenler "amca sen süt mü satıyorsun" derler. "Evet" der, "her gün pazarlara gider süt satıyorum..."
Derler ki, "biz hepimiz salepçiyiz, bize süt lazım. Sen hiç çarşı-pazar dolaşma, her gün gelip sütünü biz alalım..." Anlaşırlar...

Aradan biraz zaman geçmiştir, işler hayli iyidir, sütler satılır, paralar gelir, üstelik süt miktarı da artmıştır.

Bu kez salepçiler gelir, "amca" derler, "senin süt öyle iyi ki, herkes saleplerden memnun, bizde senden. Bir iki inek daha alsan, çünkü bize daha fazla süt lazım..."

Adam şaşkın şaşkın hocaya gider, "hocam" der, "durum böyle böyle, ne yaptın da işler böyle açıldı?"

Hoca efendi yine anlar manzarayı, "hanım süte biraz değil, hayli fazla su eklemiş galiba, git hanımına sor" der.

 

Adam gelir, süte ne kadar su eklediğini sorar karısına. Kadın yarısının süt, yarısının da su olduğunu söyler.

Sonra ne mi olur? Bu yaşanmış gerçek hikâyeyi bana nakleden, bu kadarını anlattı. Sonrasını bende bilmiyorum.

Dikkat ediniz, burada "haram da bereket" olduğu falan anlatılmıyor. Aksine, haram kazanan insanların kazançlarının iyiye, güzele, helale meyletmelerini engellediği gerçeği anlatılıyor.

Hoca, adamın işlerinin birazcık açılması için "birazcık su" demiş, ama kadın birazı yarısı olarak anlamış, ya da ekledikçe işler iyiye gidince, o da tamah edip eklemeye devam etmiş.

Herkes lütfen kazandığı şeylerin meşruiyetine bir baksın. Sonra da aldıkları şeylerin mahiyetine, muhtevasına...

Kazanırken ve harcarken kaybettiklerine... Aldığı malzemelerin onlara katkıları veya kaybettiklerine...

Ama öyle kendini Hz Ebubekir veya Hz Ebuzer gibi görüp, aklamaya kalkmadan samimiyetle...

Böyle bakmayan gerçeği göremez. Bugün gerçeği görmek istemesek de, o apaçık "gerçek" yakında Allah tarafından önümüze konulacak.

Bugün o hakikati görmek istemeyen, o gün görse ne işe yarar, görmese ne işe yarar? Şimdi gizlesen, O gün nasıl gizleyeceksin? "Ahiret" denilen şey, sadece ve sadece dünyada kazanılır.

Hacı Bektaşî Veli hazretlerinin buyurduğu gibi; "eline, beline ve diline sahip olmak" da yetmiyor. İnşaallah hadsizlik değildir, bunlara ilaveten modern zamanlarda akla ve bilince de sahip çıkmak gerekiyor.

Aldığı süt, gıda veya eşyalar bozuk çıkanlar sadece satanları değil de, öncelikle kendi kazancını sorgulasa, elbette iyi ürünler, dürüst satıcılar çoğalacak...

Başka bir sorun daha var, iyi hangisi kötü hangisi? İyiyi, lüks yaşamak, marka kullanmak zannedenler, gerçeği görebilir mi?

Bunları gazetede yazdığıma bakmayın "kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla" misali, size değil kendime söylüyorum. Ama isterseniz, sizde üzerinize alınabilirsiniz!