Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 136

Muşambanın içi, cesedi tamâmen kaplayan ilâçlı talaş ve pamuk dolu

“Koltukları hizasından itibaren bütün beden muşamba ile kaplıydı. […] Yüzünü böylece gördükten sonra muşambayı açtık. Muşambanın içi de yine fiksatörlerle ıslatılmış pamuklarla örtülüydü. Göğsünü gördüm. Fazla açmadım; buna gerek yok!

Koltuk altlarında etiketli iki şişe

“Bu arada Ata'nın koltuk altlarında birer şişe bulunduğunu gördüm. Koltuk altlarından bu şişeleri çıkarttık, dışarı aldık. Anlaşılan Lütfi Hoca, konservasyon için kullandığı eriyikten birer şişe doldurmuş, bunları Ata'nın koltuk altlarına koymuştu. Şişelerin üzerlerinde büyük bir etiket ve bu etiketin üzerinde eriyiğin yapısı; hangi maddelerin içinde ne kadar miktarda bulunduğu… […]

 

Prof. Dr.Utkan Kocatürk'ün kitabında, “Atatürk'e Yapılan Tahniti Toprağa Verilmeden Önce Kontrol ve Bu Hususta Rapor Düzenlemekle Görevlendirilen Bir Hocamız: Prof. Dr. Kâmile Şevki Mutlu” başlıklı mülâkatın ilk sayfası…
*** 
 

 

Dr. Mutlu, ilk gün, tahnîti takviye ettirerek tâbutu eski hâline getirtiyor

 “Şimdi benim işim bitti, katafalktan aşağı indim. (Hastalığım sebebiyle) ben de bitkin bir haldeyim ve iskemleye oturmak ihtiyacındayım. Bir iskemle getirdiler, oturdum. Bu esnada Ankara Valisi Kemal Aygün yanıma geldi. Valiye ‘- Şimdi yapılması gereken tıbbî işlemi size açıklayayım!' dedim ve sözlerime şöyle devam ettim: ‘Atatürk'ün na'şını kurşun tabuttan alıp tahta tabuta koyma işini yarın sabaha bırakın!' Vali sordu: ‘- Neden efendim?' Kendisine şu karşılığı verdim: ‘- Mademki Anıtkabr'e yarın sabah götüreceksiniz, bu tabut değiştirme işini de yarın sabah erken saatlere bırakınız. Şimdi kat'iyen naaşı yerinden oynatmayınız; yarın sabaha kadar mevcut fiksatör içinde kalsın. Bugünden, kullanacağınız tahta tabuta naklederseniz, tabutun aralıklarından fiksatör kokuları dışarı sızar, saygı duruşundakileri rahatsız eder, nezle yapar, genzini yakar. Bu tür sakıncalar nedeniyle bu işi yarın sabaha bırakınız. Tabut yarım saatten beri açık duruyor, fiksatör buharlaşıyor. Bunu telâfi için müsaade edin, birkaç litre daha fiksatör eriyik yaptırıp ilâve edeyim. Ondan sonra da tabut yarın sabaha kadar lehimli kalsın! Üzerindeki gül ağacı tabutun da kapağı vidalansın!' [Bu tavsıyeleri aynen yerine getiriliyor…] […]

Dr. Mutlu tahnîtin bozulmasına râzı değil

“- Atatürk'ün tabutu açıldığı zaman bir fotoğraf çekildi mi?

“- Hayır, çekilmedi! Ona müsaade edilmedi. […]

“Komite üyeleri (Etnoğrafya Müzesi'nden) ayrıldı. Ben zaten daha Komite üyelerine durumu anlatırken karar vermiştim ne yapacağıma; yani önceden asistanım Dr. Şeref'i birkaç litre daha fiksatör alması için yakındaki Nümune Hastanesi'ne göndermiştim. Şeref, baktım geldi. Getirdiği fiksatör eriyiği, ilâçlı talaşın her tarafına ilâve olarak döktük. Hemen kurşun tabutu lehimlettim; Teknik Okul'daki teknisyenler kısa sürede bu işi tamamladılar. Gül ağacı tabutu da vidalattırarak kapattırdım. Evime döndüm.

“Bu mükemmel tahnît, binlerce sene bozulmadan durur!”

“[Bu arada] ben size çok önemli bir şeyi anlatmayı unuttum. Ben eve döndükten sonra şuurum başka yönden işlemeye başladı. Tahnit Kurulu'na başkanlık eden bir patolog gibi değil de bir Türk vatandaşı gibi kafam işlemeye başladı. Ne olur bu güzel tahnit bozulmasa da ileride…

“Tedirginliğim gittikçe arttı. Geç vakitti; bilmiyorum saat 21.00 miydi, 22.00 miydi… Dayanamadım, Cumhurbaşkanlığı'na telefon açtım. ‘- Cumhurbaşkanı ile konuşmak istiyorum!' dedim. Nurullah Bey'di galiba Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri… O çıktı telefonda karşıma. ‘- Ne yapacaksınız Kâmile Hanım?' dedi. Beni tanıdılar artık… Kendisine dedim ki: ‘- Beyefendi, böyle, böyle… Bu çok mükemmel bir tahnit; bunu böylece, olduğu gibi bir yere koysanız, binlerce sene bozulmadan durur!' Dinledi; sonra dedi ki: ‘- Peki, Kâmile Hanım, bunu daha önce niye söylemediniz?'

Cesedin, “halkın geleneğine uyularak toprağa verilmesi isteniyor”

“Dedim ki: ‘- Vazife başında, o vazifeyi yapmakla kendimi görevli addettim. Şimdi evime döndüğüm zaman aynı zamanda bir Türk vatandaşı olarak da bulunuyorum. Artık şimdi size başvuruyorum! Reisicumhur'la konuşmak istediğimin nedeni budur!' Genel Sekreter dedi ki: ‘- Kâmile Hanım, Reisicumhur şimdi, yarınki törende vereceği söylevi kaleme almakla meşgul. Ben kendisini rahatsız edemem; bu nedenle sizinle konuşturamayacağım.'

“- Böyle kaldı?

“- Kalmadı efendim! Genel Sekreter: ‘- Biraz sonra ben size telefon açarım!' dedi. Biraz sonra o değil, Ankara Valisi Kemal Aygün Bey açtı bana telefonu. Vali, telefonu açar açmaz, ‘- Kâmile Hanım, böyle bir şey için müracaat etmişsiniz. Ben size şu anda buradan, vazife başından telefon açtım. Bulunduğum yer neresi biliyor musunuz?' dedi. ‘- Neresi efendim?' dedim. ‘- Anıtkabir'deyiz biz! Son hazırlıkları bitirmekle meşgulüz!' dedi ve arkasından ilâve etti: ‘- Kâmile Hanım, böyle bir teklif üzerinde ısrar etmeyin! Halkın istediği, geleneğe uyularak Ata'nın toprağa verilmesidir. Halkın isteğine karşı gelemeyiz. Bundan hiçbir yerde de bahsetmemenizi rica ederim!' Onun üzerine ben de bir ısrarda bulunmadım. Telefon görüşmemiz son buldu. Fakat içimdeki bir dürtüyü cevaplamakla rahatladım.

Dr. Mutlu, tahnîti bozdurmadı

“- Daha sonra geceyi nasıl geçirdiniz?

“- Ben bütün gece uyuyamadım. […] Telâşlı, tedirgin bir hal var üzerimde… İkide bir, ‘Yarın sabah tabut değiştirecekler, keşke Cahit'e şunu da söyleseydim, keşke Şeref'e şunu da tembih etseydim!' gibi zihnime takılan şeyler…

“ – Tabiî, ertesi sabah ne yapacaklarına dair onlara gerekli direktifleri verdiniz?

“- Evet! Aslında ne yapılacağını onlar çok iyi bilirler; fakat olayın kutsallığı beni şaşkına çevirmiş vaziyette idi. Gece böyle geçti; artık sabah ışıkları penceremizden içeri girmeye başlamıştı. Eşim yataktan kalktı, bir kalem kâğıt aldı, yanıma oturdu. ‘- Sen bana söyle bakayım, ne yapılacak?' dedi. Ben de bir bir söyledim, o not aldı. ‘- Aynen böyle hareket etsinler; sakın böyle yapmasınlar; şöyle yapsınlar vesaire!'