Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 148

Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan'ın Yazarımız Yesevîzâde'nin “Elâziz” Şehrinin İsim Değişikliğiyle Alâkalı Tahrîfât Tesbîtine Îtirâzî Mektubu

Yazarımız Yesevîzâde, Gazetemizde tefrika edilmekte olan “Mustafa Kemâl'in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi” başlıklı geniş araştırmasının 9 ilâ 11 Şubat 2019 târihli nüshalarda intişâr eden kısmında, “Tek Adam”ın “Elâziz” şehrinin ismini birtakım yakıştırmalarla “Elazık”a çevirttiğini îzâh ederken, üzüntüyle, Muhterem Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan'ın, 17-19 Kasım 2014'te, Elâzığ'da tertîb edilen “Atatürk'ün Elazığ'a Gelişinin 77. Yıldönümü Anısına Tarihten Günümüze Elazığ” mevzûlu milletler arası kongrede, bu mes'eledeki hakîkati tahrîf eden bir konuşma yaptığını bahis mevzûu ederek onun bu tavrını tenkîd etmişti. Prof. Beyhan, 13 Şubat 2019'da yazarımıza gönderdiği bir mektupla onun bu tesbît ve tenkîdine îtirâz etmiştir. Muhterem Prof. Beyhan'ın îtirâzî mektubuyla yazarımızın cevâbî mektubunu aynen neşrediyor, bu vesîleyle târihî bir hakîkatin gün ışığına çıkmasına vesîle olmayı ümîd ediyoruz.

***

Sayın Yesevîzâde Alparslan Yasa,

10 Şubat 2019 Tarihli, Yenisöz'deki yazınızı, “Atatürk Araştırma Merkezi Başkanı” Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan'ın tahrîfâtı başlığı ile bir kongrenin açılışında yaptığım konuşmaya tahsis ettiğinizi basın bülteninden öğrendim. Yazınızı okudum, “…..Mehmet Ali Beyhan'ın tahrîfâtı” başlığı altında açılış konuşmamdan bir bölümü almışsınız. Bir açılış konuşması, kongre sekreteryası tarafından kayda alınmış, yazıya dökülerek kongre kitabına konulmuştur. Aykaç'ın Elazığ ismine dair yapmış olduğu tahlilini eleştirmişim,  Mayakon'un, Osmanlı Edebiyatı'nda Arapça-Farsça'ya olan özentiden dolayı bazı Türkçe kelimelerin Arapça'ya benzetildiğini, Elazık'ın Elazığ olduğunu söylemişim. Bu etimolojik tahlillerin iler-tutar tarafının, ilmi bir kıymetinin olmadığını ifade etmişim. Tahrifat bunun neresinde?

Gazetecisiniz, günlük yazınıza malzeme gerek, bunu anlıyorum. Açılış konuşmamı eleştirebilirsiniz, bunun da anlaşılır bir tarafı var. Birileri “Mamȗratü'l-Azîz” terkibindeki ikinci kısmı “el-Azîz” i almış; zamana, zemîne, günün şartlarına… ne derseniz deyin, kendince uydurarak iler-tutar tarafı olmayan bir yorumda bulunmuş. Ben de “el-Azîz”in,  el/il-Azık olmadığını söylüyorum. Sadak ya da başka birileri, Elazığ ismi üzerine görüş beyan etmişler mi? Etmişler. Görüş yanlış mı? Yanlış. Söylediğim bu. “…zamana ve zemîne” göre konuşmanın ne anlama geldiğini pek ala sizler de anlamışsınız. “Tarihimiz, ne yazık ki, zamana ve zemine göre konuşan, yazan, renkten renge giren pek çok kişiye tanıklık eder” cümlesine de itirazınızın olmayacağını biliyorum.

“Tabu” ya gelince; bendeniz tarih ile meşgul olan bir insanım. Tarih, hakikatin peşinde olan bir bilgi alanıdır. Bunun farkında olan biri olarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Araştırma Merkezi'nin konularını seçerek icra ettiği ilmi etkinliklerin sonuçları yayımlanıyor. Bunları da her halde görüyorsunuz. 

Yazınızın başlığı ile bir hakka tecavüz ettiniz. Okurlarınız; acaba Mehmet Ali Beyhan neyi tahrif etmiştir yargısı ile yazınızı okumaya başlayacaktır.

Selam ve saygılarımla,

                                                                                          Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan

*** 

 

Yazarımız Yesevîzâde'nin Cevâbî Mektubu

Bolu, 13 Şubat 2019

Muhterem Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan,

Yeni Söz gazetesinde tefrika edilmekte olan “Mustafa Kemâl'in Hastalığı, Ölümü, Cenâzesi” başlıklı geniş araştırmamın –mezkûr gazetenin 9 ilâ 11 Şubat 2019 târihli nüshalarında intişâr eden- “Elâzığ” şehrinin ismiyle alâkalı kısmında, bu Barbarca kelimenin nasıl olup da “Elâziz” gibi târihî ve âhenkdâr bir kelimenin yerine ikame edildiğini îzâh ederken, zât-ı âlînizin bu mevzû ile alâkalı konuşmanızı da makaleme aynen dercederek tenkîd etmiştim. Bunu bir hayâl kırıklığı hâletirûhiyesi içinde ve üzüntüyle yapmıştım. Çünki âşikâr olan hakîkati tahrîf ediyordunuz…

Kaleme aldığınız îtirâzî mektubunuzu da yine üzüntüyle okudum. Zîrâ:

Birincisi, bu mes'eleyle alâkalı olarak yaptığınız fecî tahrîfâtı hâlâ anlamamış görünüyorsunuz… Mâdem öyle, bir def'a daha açıkça belirteyim:

Târihî “Elâziz” isminin “Elazık”tan bozma olduğu iddiâsıyle onu “Elazığ”a çevirten, doğrudan doğruya Mustafa Kemâl'dir. Siz ise, bunun mes'ûliyetini, üstelik “zaman ve zemine göre konuşan, yazan, renkten renge giren kişiler” olarak vasıflandırdığınız Fazıl Ahmet Aykaç ile İsmail Müştak Mayakon'a yüklüyor, bu sûretle hakîkî fâili gizliyorsunuz.

Hakîkati apâşikâr meydana çıkaran vesîkayı makalemde takdîm ettiğim hâlde, hatânızdan maâlesef hâlâ rücû etmiyorsunuz. Bu vesîka, Mustafa Kemâl'e çok yakın şahsıyetlerden biri olan Necmeddin Sadak'ın Akşam gazetesinin 18 Teşrînisânî 1937 târihli nüshasında (s. 1) neşredilen haberdir. Haberde, açıkça, mezkûr her iki şahsın da, Elâziz Halkevi'nde, “Tek Adam”ın tâlimâtıyle ve onun kendilerine dikte ettiği notlara istinâden “Elâziz” kelimesinin “Elazık”tan bozma olduğuna dâir birer musâhabe yaptıkları tasrîh ediliyor. Şöyle ki:

“…Elâziz mebusu B. Fazıl Ahmed Aykaç, Atatürkten aldığı direktif ve emir üzerine bir musahabede bulunarak arapça sanılan Elâziz kelimesinin türkçe memleket mânasına gelen ‘il' ile gıda mânasına gelen ‘azık' dan terekküb ettiğini, bu itibarla kelimenin mümbit, mahsuldar, feyizli, bereketli mânasına geldiğini ispat etmiştir.

Hatib, Atatürkün dikte ettirdiği notları okudu, dakikalarca alkışlandı.

“Bundan sonra, Atatürk, B. İsmail Müştak Mayakonu çağırarak Osmanlı edebiyatı hakkında, verdikleri direktif dahilinde bir hitabe söylemelerini emrettiler. B. İsmail Müştak Mayakon şunları söyledi… İlh.”

O devrin Totaliter Rejim şartlarında bunun başka türlü olması da beklenemezdi. Nitekim, “Tek Adam”ın tâlimâtıyle yapılan bu musâhabeleri tâkîben “Elâziz” ismi hemen o gün “Elazık”a çevrilmiş, ertesi gün gazetelerde mezkûr şehirden bu uydurma isimle bahsedilir olmuştur… Yoksa Elâziz halkının ve başka şahsıyetlerin bu isim değişikliğinde tâyîn edici bir rolü yoktur…

Üzüldüğüm ikinci husûs ise, hakkımda, sûizan mahsûlü olarak, “Gazetecisiniz, günlük yazınıza malzeme gerek, bunu anlıyorum.” şeklinde hüküm vermeniz… Hâlbuki ben gazeteci değilim; gazeteci olsaydım da hakikatten başka bir şeye îtibâr etmez, sırf yazmış olmak için kendime sun'î mevzular aramaz, uydurma malzemeler bulmazdım… Ben gençliğinden beri İlmî Zihniyet ve Usûlü kendine rehber edinmiş bir hakikat arayıcısından başka bir şey değilim. Aklıma takılan ve ehemmiyeti hâiz gördüğüm her mes'eleyi, hakikate ulaşma şevk ve azmiyle araştırır, hakikate ulaştığıma kanâat getirdiğim vakit de onu neşrederek tartışmaya açar, karşılaştığım tenkîdlerle ne kadar isâbet ettiğimi anlamaya çalışırım. Milletimize bir asırdır resmî ideoloji olarak dayatılan Kemalizmi araştırmamın da esâs sâikı bundan ibârettir…

Mektubunuzda: “Yazınızın başlığı ile bir hakka tecavüz ettiniz. Okurlarınız; acaba Mehmet Ali Beyhan neyi tahrif etmiştir yargısı ile yazınızı okumaya başlayacaktır.” diyorsunuz. Yukarıdaki îzâhatımdan da anlaşılacağı vechiyle, hakîkî fâili gizlemekle târihî bir hakîkati tahrîf ettiğinizi söylediğim için size haksızlık yapmış olamam. Sâdece, makalemi bir kerre daha dikkatle okuduğumda, “5. madde ise, tam bir mantık, bir muhâkeme sefâleti! ‘Tek Adam', bu iddiânın saçma sapan olduğunu biliyormuş, ama yine de ona îtibâr etmiş…” şeklinde ağır bir ifâde kullanmış olmama teessüf ettim. Bu tesbîtimi daha nezîh bir üslûbla ifâde etmeliydim. Bu hatâm için sizden özür diliyorum…

Her hâl-ü-kârda gösterdiğiniz alâkaya teşekkür ediyorum. İnşâallâh bu tartışma okurlarımız için de şâyân-ı istifâde olur!

Selâm ve hürmetlerimle.

***