Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 149

“Ne dışımız bugünkü dışımız, ne içimiz bugünkü içimizdi.

“Dilimizi bilmezdik, tarihimizi bilmezdik, özümüzü, Türk olduğumuzu bilmezdik. Yazımız okunmazdı. Daha ne diyeyim çocuklar, ogünkü biz, bugünkü biz değildik. Atatürk bütün kötü an'aneleri yıktı. Fenayı ortadan kaldırdı. Yerine iyiyi koydu. Ve biz bugünkü biz olabildik.

 

 “Çocuklar; varlığınızı, her şeyinizi o Büyüğe borçlusunuz!”

“Atatürk Türkiyesinde doğan çocuklar;

“Varlığınızı, her şeyinizi o Büyüğe borçlusunuz. Onun ölümünden ne derece acı duysanız gene azdır. Bu acının bir tesellisi vardır ki; o da Atatürkün bize bağışladığı bu vatan ve bu Cümhuriyet.

“Çocuklar;

“Atatürk, Cümhuriyeti, gençliğe, size emanet etti. Onu, gençlik, dünya durdukça yaşatacaktır.” (Gazete nâmına neşredilmiş imzâsız makale, Son Posta, 12 İkinciteşrîn 1938, s. 3. Gazetenin Neşriyât Müdürü: Farmason gazeteci Selim Ragıp Emeç. Sâhibleri: S. Ragıp Emeç ve A. Ekrem Uşaklıgil…)

 

Günümüzden 10 Kasım manzaraları (2)…
***
 

 

 

 

“İlâh, oydu!”

 “Kaç yıldır Türkçeydi Tanrının dili. / İnsana ne İlâh ne sevgili, ne de ana-baba aratıyordu. / Fâni olmasaydı, O da Tanrıydı.” (Behçet Kemal Çağlar)

“Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kâbe. / Tutsak seni, lâyık, yüce Tanrı'yla müsâvi. / İnsanlar ölür, Türklüğe Allah olan ölmez.” (Edip Ayel)

“Ona mâtemle… Hayır, sâde taabbüdle eğil!” (Mithat Cemal Kuntay)

“En güzel tanrılardan daha güzeldi”

“…En güzel tanrılardan daha güzeldi… -Çankaya, 1980: 489- En mesut Türkler, Atatürk yaşarken ölmüş olanlardır. / Ve ilâhî mülhem'lerin en büyük düşmanı O idi.” (Falih Rıfkı Atay)

“O, bizim için bir yarı ilâhtır. / O'ndan geldik, O'na gitmekteyiz. / O'nun için doğmuşuz, O'nun izinde öleceğiz.” (Hasan Âli Yücel)

“Olimplerden inmiş bir ilâh”

“O, başkaları gibi, fânî bir insana hiç benzemezdi. Onun her sözü, her hareketi, olimplerden inmiş bir ilâh düşündürürdü.” (İbrahim Necmi Dilmen)

 

Târihî Türkçemiz yerine Türkçe – Fransızca – Uydurmaca halitası sun'î bir dil ikame etmekle mükellef Dil Kurumu'nun nâşiriefkârı Türk Dili Türkçe – Fransızca Belleten mecmûasının bu Fasılda naklettiğimiz taabbüd sözlerinden birçoğunun münderic olduğu “Millî Yas Sayısı”nın kapağı…
Dil Kurumu'nun on iki sene zarfında Genel Sekreteri, Sabataî Cemâatinin güzîdelerinden, yüksek dereceli Farmason Prof. İbrahim Necmi Dilmen'in 10 Kasım 1938 târihli beyânâtı: “Türk milletini, en felâketli ve inkıraza en yakın bir zamanında yüksek enerjisiyle harekete getirerek, dünya tarihinde eşi görülmedik bir hamle ile bugünkü ileri, yeni ve medenî Türkiye Cümhuriyetine eriştiren, 19 yıllık bir savaş neticesinde yepyeni bir millî ülkü yaratarak Türklüğü hayata, şerefe ve inkılâba kavuşturan, Türk Dil Kurumunu kuran, koruyan, çalışmalarını daima teşvik eden Büyük Dâhî, Ulusal Şef KEMAL ATATÜRK'ün hayata gözlerini kapadığı haberini sonsuz acılarla alan Türk Dil Kurumu Genel Merkez Kurulu, 10-XI-1938 Perşembe günü göz yaşlariyle açılıp gene göz yaşlariyle kapanan bir matem toplantısı yapmış, tarih içinde benzeri olmıyan Büyük Türk Önderinin hayatında o kadar önem verdiği dil işinde de daima onun izi üzerinde yürümek andını bir kere daha tekrarlamıştır.” (ss. 11-12)
***  
 

 

“Yaratıcı, ilâhî kudret sâhibi, ölümsüz”

“Sümer Türkleri, kurtarıcıları, Ata'ları Rimsin'e tapmışlardı... Rimsin'den dört bin yıl sonra Türk milletinin bağrından yeni bir Ata çıktı… O yaratıcının emirleri şimşek gibi çakıyordu ve biz onları yıldırım hıziyle yapıyorduk. Ondaki ne ilâhî kudret ve ne anlaşılmaz cazibe idi! Atatürk ölür mü? Elbette ki ölmez! Atatürk, cesetlenmiş ruhumuzdu. O tekrar gövdemize sindi. Şimdi Türk milleti kütle halinde bir Atatürk'tür.” (Hasan Reşit Tankut)

“Sonsuz hayat sâhibidir, zamân ve mekânın fevkındedir”

“Atatürk ölür müydü? Binlerce yılın derinleştirdiği kökleri, semâlara hâkim yüksek ve asil gövdesi ve heybeti, umulmadık bir rüzgârın sarsıntısına ram olur mu? Tarihe ve tabiate göğüs geren, dünyalara sığmıyan, mehib bir varlığı fırtınalar nasıl sarsabilirdi? Bir memlekette bir insan ölmedi, tabiatin ortasında koca bir dev yıkıldı…

“Fakat ağlamıyalım. O'nun İlâhlara nasip olan sonsuz hayatı yanında ölüm bile korkunç bir düşman değildir... […]

“Atatürk, zaman ve mekânın fevkinde, fikirlerimizin ve ruhlarımızın içinde ebediyete yerleşmiş bir varlıktır…” (Necmeddin Sadak; Gülekli, A. Milletin Omuzlarında, 1960: 71'den)

Beynelmilel Masonluğun “İnsâniyet İdeali”nin timsâlidir

“Hakka tapan hukukçular, en yüksek hakların en yılmaz kahramanını son konağına bırakır ve artık dünyanın en mukaddes noktası olan bu konağın önünde sonsuz tâzimlerle eğilirken, gözleri, içleri kan dolarak, sesleri yas hıçkırıklarıyla boğularak ağlıyorlar… […]

“Ey büyük ve fazîletli insan! Sen dünyanın bütün insaniyet muhiblerine de nümune oldun. Onlardan da, her ne vakit insanlık mefhumuna bağlı bir ümidi kaybeden olursa, bu ebedî karargâhını ziyaret etsin yahut hayatını ve vecizelerini dikkatle mütalâa etsin, senden ilham alsın; insanların tekâmülü hakkında yeni ümit ve fikir kazanır.

“Bu da bir gün olacak… Senin yattığın yer, en hür ve faziletli gönüllerin tavaf yeri ve ilham kaynağı olacaktır.” (Medenî Kanûn, Borçları Kanûnu, v.s.'yi tercüme eden Encümene riyâset eden hukukçu şâir, Üstâd-ı Âzam Fuad Hulûsi Demirelli; Gülekli, A. Milletin Omuzlarında, 1960: 86-87'den)

“Ey ölmez ve sönmez güneş! Size tapıyoruz!”

“Bir daha kulaklarımız Tanrılara yakışan o sesi duyamıyacak…” (Mehmet Ali Ağakay)

“Tabiatten insana geçen ve kemalleşen büyük sırrı, tılsımlı kudret ve Tanrısal dehayı senin varlığında görmüştük. Kâinatta ondan üstün ne olurdu ki… Ey ölmez ve sönmez güneş! Çok sevdiğiniz matemli millet size tapıyor, siz artık yüce Türk milletindensiniz, ey Tanrılaşan Atatürk!” (İzzet Ulvi Aykurt)

(Mensûr sözler –başka kaynak gösterilenler hâriç-, Türk Dili; Türkçe-Fransızca Belleten, İlkkânun-Décembre 1938, No 33, “Millî Yas Sayısı”ndan iktibâs edilmiştir.)

Bütün bu mensûr veyâ manzûm tebcîl, takdîs, tesbîh, taabbüd sözleri, âşikâr ki Mustafa Kemâl'in aşağıdaki vecîzesinin tefsîri mâhiyetindedir:

“Takdîse lâyık olan, ancak cem'iyet-i beşeriyenin reîsi olan kimsedir!”