Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 160

Muhammedî Ezân ve Kur'ân-ı Mübîn oyuncak edilmişti

30 Ocak 1932'de (21 Ramazan 1350'de), Zirvenin emriyle, evvelâ İstanbul câmilerinde, müteâkiben bütün Türkiye'de “mel'âbe” kabîlinden “Öztürkçe Ezân” okutulmaya başlandığı zamân, hiç şüphesiz, bütün Diyânet câmiasıyle berâber Rifat Börekçi merhûm da “lâhavle” çekerek sabretmiş, bu dehşetengîz günlerin bir ân evvel bitmesi için duâ etmişti.

Onca güvendiği, kendine muâvin yaptığı, makamına hazırladığı Akseki merhûm da bu azîm belâya sabredenlerdendi. Bir muvâzaa partisi olan Demokrat Parti, her şeye rağmen, Milletin irâdesiyle iş başına gelince, “Sahîh Muhammedî Ezân”ı serbest bırakmak zorunda kalmıştı (16 Haziran 1950).

 

Yukarıda, Türk tercüme târihi sâhasında on altı senelik çalışmalarımızın mahsûlü olan Türkiye'de 1920'li, 30'lu Senelerin Tercüme Faâliyeti (Nazariye ve Kültürel-İctimâî Tahavvül) isimli kitabımızın kapağı görülüyor. Têlîfi Aralık 2016'da tamâmlanıp tab'ı Haziran 2018'de yapılan büyük boy (16x24 cm), 419 sayfa hacmindeki kitabımızın takrîben üçte biri (ss. 137-298), 1920'li, 30'lu senelerde neşredilen Meâl ve Tefsîrlerin tedkîkıne ayrılmıştır. Ayrıca Sahîh Ezân yerine “Uydurma Ezân” tatbîkı üzerinde de durulmuştur. Sâhasında ilk olan bu eseri, Kamu Araştırmaları Vakfı, bir hayır faâliyeti olarak bastırmıştır. İstifâde etmek isteyen okurlarımıza, tarafımızdan, ücretsiz olarak gönderilecektir. Bunun için e-posta adresimizden (alparslanyasa@gmail.com) bize isim ve adreslerini bildirmeleri kâfîdir…
***   
 

 

Kanûnun çıktığı bu târihten bir hafta sonra, Akseki merhûm tarafından “Sahîh Ezân” hakkında kaleme alınan 23 Haziran 1950 târih ve 6715 sayılı tâmîmdeki şu tesbîtlerin Börekçi merhûmun reyine de aynen muvâfık olmadığına, Akseki merhûmun bu tâmîmiyle Üstâdının rûhunu da şâd etmediğine ihtimâl verilebilir mi:

Akseki: “Tercüme Ezân'a îtibâr yoktur”

“Ezan ve Kametin sadece bir ilân değil, namaz vakitlerinde ve Peygamber tarafından takrir edilmiş olan hususî lâfızlarla ve namaz vakitlerinin girdiğini bildiren bir i'lâm ve ilân olduğu ilmî ve dinî bir hakikattir, Kitap ve Sünnetle sabittir.

“Elfaz-ı mahsusa, Ezanın rüknü ve sıhhatinin şartı olduğuna göre, hususî lâfızlarından başkasile okunan ezana, velev en doğru bir tercüme ile de olsa, itibar yoktur.

“Tamamile dinî bir ibadet mevzuu olan Ezan ve Kameti aslî şeklinden çıkarıp şu veya bu dille okumaya zorlayıcı hükümlerin, Ezan ve Kameti din lisanile okumak yasağının ahîren B. Millet Meclisince kaldırılması hadisesinin vatandaşlar üzerinde husule getirdiği büyük ferahlık ve hoşnutluk, yurdun muhtelif bölgelerinden gelen yazılarda açıklanmaktadır. İlh…” (Halis Ayhan ve Mustafa Uzun, “Ezanın Türkçeleştirilmesi”, T.D.V. İslâm Ansiklopedisi, 1995, c. 12, ss. 38-42'de münderic fotokopiden)

 

Milletin dayanılmaz baskısıyle, nihâyet 16 Haziran 1950'de Kemalist Uydurma Ezân tatbîkatına son verilince, Akseki, merhûm Üstâdının sağlığında ifâde imkânı bulamadığı kanâat ve hissiyâtına da tercümân olarak, İslâma yapılan bu hakareti mahkûm eden yukarıdaki tâmîmi kaleme almış ve tekrâr Sahîh Muhammedî Ezân'a kavuşmanın sevincini bütün Müftülerle paylaşmıştı…
***  
 

 

 

Börekçi lehinde dördüncü delîl

Rifat Börekçi'nin zihniyeti, şahsıyeti ve uydurma “cenâze namazı” karşısındaki tavrı hakkında hiçbir îtirâza mahâl bırakmıyan dördüncü ve en kat'î delîlimiz şudur:

Maârif Vekîli Yusuf Hikmet Bayur, 7 Nisan 1934'te (yâni Ocak 1932'de “Öz Türkçe Ezân”, “Öztürkçe Kur'ân Tilâveti” tatbîkatıyle Kemalist “Dîn İnkılâbı”nın başlatılmasından 2 sene sonra) Başvekâlet tarafından Diyânet İşleri Riyâseti'ne takdîm edilen resmî bir yazı kaleme alarak Diyânet'ten, müstakil bir nüsha hâlinde basılmak üzere (Elmalılı'ya) bir “Tükçe Kur'ân” hazırlatmasını, Elmalılı Tefsîri'nin Kur'ân-ı Kerîm'in kat'iyen aslının yerini tutabilecek bir tercümesinin yapılamıyacağını îzâh eden Mukaddime'sinin çıkarılıp yerine, İzmirli ve Yaltkaya tarafından hazırlanan ve “Türkçe ibâdet”e cevâz veren -yukarıda bahis mevzûu ettiğimiz- “Kur'ân'ın Türkçe Tercümesiyle Namazda Okunması” başlıklı metnin konulmasını, ayrıca, mezkûr Tefsîr'de “fennî bahisler hakkında mütâlâalar yürütülen" kısımların –bunlar, “fennî ve ilmî bir sahada kalması icab eden bir takım meselelere dînî bir mâhiyet verildiği cihetle mahzûrdan hâlî olmadığı cihetle”- “tefsir kitabından kaldırılmasını” taleb etmekte, yazısının ekine de İzmirli-Yaltkaya “fetvâ”sını iliştirmiş bulunmaktaydı. (Necmi Atik, mezkûr makale, 2016: 14-17'den hülâsaten)

“Hakkı bir zâlime ihtâr, o ne şâhâne cihâd!”

Totaliter Rejimin bütün dehşetiyle hüküm sürdüğü bir devirde, Cennetmekân Rifat Börekçi, rahmetli Mehmed Âkif'in “Hakkı bir zâlime ihtâr, o ne şâhâne cihâd! / En büyüktür, dedi, Peygamber-i Pâkîze-nihâd!” beytindeki tasvîrine yakışan tam bir Müslüman tavrıyle, bu küstâh yazıya, lâfını hiç esirgemeden, hakkettiği cevâbı vermiş, ondaki sapkın taleblerin de hepsini reddetmiştir.

“Kur'ân, Nazm-ı Münzeldir; bundan başkasına Kur'ân denemez”

Diyânet İşleri Reîsi Börekçi, cevâbî yazısının ekine, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır merhûmun bu maksadla kaleme aldığı “Kur'ân'ın Tercümesi ve Tercüme İle Namazın Câiz Olup Olmayacağı” başlıklı makalesini iliştirmiştir. Elmalılı, bir risâle hacmindeki bu makalesinde, Kur'ân'ın aslı yerine ikame edilebilecek (yâni “nazîre” mâhiyetinde) bir tercümenin aslâ yapılamıyacağını, Kur'ân'ın hem lâfız (Nazm-ı Münzel), hem mânâ olduğunu, daha doğrusu nazmının esâs olup mânâsının bu nazımdan doğduğunu, namazın ancak bu Arapça nazm ile yapılırsa sahîh olacağını, namazda Fâtiha'nın Farsça meâlinin okunabileceğine dâir Selmân-ı Fârisî haberinin sahîh olmadığını, İmâm-ı Âzam'ın bir ân bu haberin têsîri altında bir rey ortaya koyup bilâhare bundan rücû ettiğini îzâh ve isbât etmekte, “Namazda Kur'ân okumak farzdır. Kur'ân nazm-ı münzelden ibârettir. Bundan başkasına Kur'ân ıtlâkı câiz değildir. Bütün eimmenin ve İmâm-ı Âzam'ın da kavli budur.” hükmünü (Necmi Atik, m.m., 2016: 36'dan naklen) ortaya koymaktadır.

Yalnız:

“Yeni Müslüman olmuş ve henüz namaz Sûrelerinin aslını ezberleyememiş bir âciz hakkında Hanefî imâmları, onun, muvakkaten, kısa bir müddete münhasıran, Sûrelerin kendi dilindeki meâlleriyle namaz kılmasını câiz görür ve başkaları için bunun mahâll-i tatbîkınin olmadığına hükmederken, cumhûr-ı müctehidîn, Nazm-ı Münzeli okumaktan âciz olanlar için [dahi], bildiği bir dil ile okumayı kat'iyen tecvîz etmiyorlar. Böyle bir adam ümmî demek olduğundan, namaz câiz olacak mikdârı öğreninceye kadar ondan kırâat sâkıttır, diyorlar. Hattâ bir rivâyete göre, Hanefî mezhebi de böyledir. Şu hâlde acz hâlinden başka, Kur'ân-ı Kerîm'i bildiği bir dil ile tercüme ve onu namazda Kur'ân makamına okumak ve ona Kur'ân nâmı vermek harâm olduğunda icmâ ve ittifâkları vardır.” (Necmi Atik, m.m., 2016: 47 ve 36'dan naklen; ayrıca, ss. 21-47'de münderic makalenin tamâmından hülâsaten)