Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 163

(Milliyet, 16 Ekim 1975, s. 1)
Mustafa Kemâl'in değişmez Muhâfız Alayı Kumandanı, gaddârlığıyle meşhûr, Müslüman selâmına buğzedecek kadar nasîbsiz bir “Dîndârlık şâhidi”: Tümgeneral İsmail Hakkı Tekçe…
*** 

 

Müslüman selâmına dahi buğzeden dîğer şâhid

Mustafa Kemâl'in “Dîndârlığının” dîğer şâhidi de Tekçe'yle aynı zihniyettedir ve elbette bu, bir tesâdüf değildir:

“1948 de Burdur Milletvekili bulunduğum sırada bir büyük devlet adamının cenaze merasimi yapılıyordu. Bütün devlet ricali ve mebuslar orada toplanmıştı. Cami kapısındaki hoparlörden içeride konuşmakta olan hocanın sözleri duyuluyordu. Son sözü şu olmuştu:

‘- Müslümanlar kardeştir. Birbirlerine rastgeldiklerinde ‘Selâmünaleyküm' ile selâmlaşırlar. Ama ne yapalım ki şimdi bir ‘Günaydın' çıkarmışlar. Allah cümlesini dalâletten kurtarsın, âmin!'

“Bunu o zamanın büyük bir hükûmet adamına söyledim ve:

‘- Şimdiden bu gibi şeylerin önü alınmazsa çok genişler!' dedim.

“Hiçbirşey yapılmadı. 1950 de de bu hoca milletvekili oldu…” (Orgeneral Fahrettin Altay, Görüp Geçirdiklerim; On Yıl Savaş -1912/1922- ve Sonrası, İstanbul: İnsel Yl., 1970, s. 505)

Altay'a göre, “herkesten daha inançlı” imiş

Yukarıda, “cenâze namazı” bahsinde, Müslümanlığın selâmına dahi tahammül edemiyen ve Müslümanları selâmlarına sâhib çıkmaya dâvet eden bir imâmın cezâlandırılmasını isteyecek kadar Vicdân Hürriyetine düşman olan işbu Fahrettin Altay'ın (1880 - 1974) Mason gazeteci Tahsin Öztin'e verdiği mülâkatın uydurma “namaz”la alâkalı kısmını, cetvel hâlinde iktibâs etmiştik.  Orada, “Büyük Şef”inin herkesten daha inançlı olduğunu iddiâ ediyordu:

“- Atatürk, dedi, hepimizden çok Allahına, Peygamberine inanmış bir insandı. Zamanımızın Müslümanlığının hakikî Müslümanlık olmadığına kani idi. ‘Birçok hurafeler, şekillerle Müslümanlık aslından uzaklaştırılmış', derdi. Bunun ileri görüşlü, aydın, zamanımızın icaplarını bilir din adamlarının yetiştirilmesi ile telâfi edileceğine inanırdı. ‘Müslümanlık büyük din' derdi. ‘Ancak günümüzün din adamları zamanımızın durumuna adapte olmamış insanlar, onların kabahati yok, eksik ve yanlış yetiştirilmişler. Büyük Türkiye, büyük ve değerli din adamları ister.' “ (Hürriyet, 10 Kasım 1967, ss. 1 v.d.)

Altay'ın “Dîndâr Atatürk” makalesi

Mezkûr Atatürk, Din ve Laiklik isimli derleme kitaba “Büyük Şef”in “Dîndâr” olduğunu iddiâ eden bir makaleyle katkıda bulunanlardan biri de, Saray'da Ata'sı için (uydurma) “cenâze namazı” kılınmasını têmîn etmekle övünen Orgeneral Fahrettin Altay'dır. Makalesine  “Dîndar Atatürk” başlığını koymuş. Sâdece “Müslüman” da değil, üstelik “Dîndâr”… Bu makalesinde (s. 127), Şefini şöyle tanıtıyor:

“Dîndâr bir âilenin Dîndâr bir evlâdı” imiş

“…Atatürk, Türk ve Müslüman bir anadan, Türk ve Müslüman bir babadan dünyaya gelmiş, ecdadı Türk olan bir insandı. Küçük yaşta babadan yetim kalmış, annesi yanında ilk din bilgisini almıştı. Askerî okullarda din derslerini de takip etmiştir. Hazreti Muhammed'in çok büyük bir varlık olduğunu, kendinden çok işitmişimdir. Kur'an'ı Kerim'de, anlaşılması güç kısımlar olmakla beraber, pek büyük hikmetler bulunduğunu takdir ederdi. Atatürk İslamlık'ta samimiyet ve müsamaha bulur, dar bir görüşü, taklitçiliği sevmezdi.

“Öztürkçe Ezân”dan maksad, anlaşılmasını sağlamakmış

“Ezanı Türkçe okutmaktan maksadı, ona anlayarak, muhabbetle tabi olmayı temin içindi. “Hayya-les Salât” ın, “kalkın namaza”demek olduğunu anlamayanın taklitçi ve anlayanın samimi olduğu aşikârdır. Bunun gibi sabah namazındaki “Esselâtü Hayrün Minel nevm” in, “namazın uykudan hayırlı olduğunu” anlayan bir kimse, elbette uykuyu bırakıp ibadete yönelmekle samimi olur. 

Laiklik, Dîni korumak içinmiş

Atatürk Laikliği kurdu diye, ona dinsizlik isnadı en büyük iftiradır. O, dinin siyasete karıştırılmakla çığırından çıktığını, bir takım hurafelere boğulduğunu görerek bu kararı almıştı.

“Atatürk'ün en büyük emeli, din adamlarımızın yalnız dini bilgilerle değil, müspet ve teknik bilgilerle birlikte rüsuha varmış olmalarını görmekti. Kur'an'ı, Mehmet Akif'ten tercüme etmesini istemişti. Ne çare ki, ömrü buna vefa etmedi.

“Mükemmel bir insan, Dîni bütün bir Müslüman” imiş

“Ben, savaş meydanlarında ve her zaman, Tanrının ulu adını ağzından düşürmediğini çok iyi bilirim. O, her mânâsile bir Müslümandı. Müslümanlığın istediği gibi dürüsttü, temizdi, iyiliği severdi, kalp kırmazdı. Memleketi için, milleti için kendini vakfetmişti. Sorarım size, bu kadar mükemmel bir insan Müslüman değil de, kimdir Müslüman? Allah'tan ona rahmet dilemek, hepimizin borcudur.” (Emekli Albay İzzettin Çopur'dan naklen)

Altay'dan Kemalist “Dîn İnkılâbı”nın propaganda kitabı

İslâmın ancak amansız bir hasmı olarak zikredilebilecek Orgeneral Fahrettin Altay, iyice haddini aşarak, 1959'da, Müslümanlara Dînlerini öğretmeye kalkışan bir risâle neşretmişti: İslâm Dini (Aydın Gençler İçin) (Ölçülü Ye., M. Sıralar Matb., İstanbul, 40 s.). Gayesi, Mütehakkim Zümrenin için için 27 Mayıs İhtilâlini hazırladığı o günlerde, “Tek Adam”ın tahakkuk ettirilememiş “Dîn İnkılâbı”nı tekrâr günün mes'elesi yapmak, Kemalist İdeolojiye şartlandırılmış gençleri seferber ederek bu istikamette mesâfe kat'etmekti.

Altay'ın risâlesi, “Ebedî Şef”inin, 1928'de, efkârıumûmiyeyi tedrîcen “Öztürkçe İbâdet Vâsıtasıyle Dîn İnkılâbı”na hazırlamak maksadıyle devreye soktuğu ve bunun için kendisine tapan (“Taptığımız Mustafa Kemâl” makalesinin müellifi) Prof. İsmayıl Hakkı'yı (Baltacıoğlu) kullandığı “Dînî Islâhatın Esâsları Hakkında Lâyiha”nın şerhi mâhiyetindedir. Aşağıda hakkında mufassal îzâhat vereceğimiz bu projenin mühim vechelerinden bir tânesi, uydurma “Öztürkçe Ezân” ve Kur'ân-ı Kerîm'in aslı yerine ikame edilen ve bu bakımdan onun nazîresi hükmündeki “Öztürkçe Kur'ân”, bir dîğeri de, câmilerin havra ve kiliselere benzetilmesi idi.

 

 

 

 

 

İslâmın amansız hasımlarından, Kemalist “Dîn İnkılâbı”nın yemînli propagandacısı, “Ebedî Şef”inin Resmî Cenâze Merâsimi Kumandanı, uydurma “cenâze namazı”nın mürettibi, Kemalist kültür jenosidinin başlıca fâillerinden Orgeneral Fahrettin Altay (sağda), (Nadir Nadi'nin tâbiriyle) “Kemalist İnkılâbların têmînâtı” Mareşal Fevzi Çakmak (solda) ile berâber, “Ebedî Şef”lerinin gûyâ “Cumhûriyet” Âbidesi önünde, kadîm devirdeki gibi, heykele tâzîm ziyâreti esnâsında… “Büyük Şef”ine yaptığı yemîn şuydu:
“- Türk Ordusu, vücûde getirdiğin Büyük İnkılâbı hırz-ı cân etmiştir! Bu (Dîn) İnkılâbını da öyle yapacaktır!”
***