Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 167

 

Yörükân'ın şahâdeti

Yukarıda bahsettiğimiz vechiyle Necip Fazıl Büyük Doğu'da ağır ifâdelerle Lâyiha metnini neşredince, Lâyihanın mevhûm imzâ listesindeki isimlerden Prof. Yusuf  Ziyâ Yörükân, iddiâlara cevap vermek, kendisinin ve hiç olmazsa bir kısım arkadaşlarının ismini temize çıkarmak istemiş, bu maksadla, Eşref Edip Fergan'ın (1882-1971) neşrettiği İslâm-Türk Ansiklopedisi Muhitilmaarif Mecmûası'na uzunca bir mülâkat vermişti. (Temmuz 1947, II/73: 9-10) Hiç şüphesiz, Lâyiha mes'elesi ortaya çıktığında İlâhiyat Fakültesi Umûmî Kâtibi olan Prof. Yusuf Ziya Yörükân'ın (1887-1954) şahâdeti büyük bir tarîhî kıymeti hâizdir. Mâmâfih, ifâdeleri bir hayli ürkektir ve bunların sonunda hakîkî fâili gizlemeye çalışmaktadır. Bilmiyoruz, onların bu çok yanlış tavrını, Totaliter Rejimin o korkunç mezâlim devrinin sarsıntısını (“traumatisme”) ölünceye kadar üzerlerinden atamamış olmalarıyle mi têvîl etmek ve mâzûr görmek lâzımdır? 

İlâhiyâtçılar bir tertîble karşı karşıyaydılar

Yusuf Ziya, mülâkatında, Lâyihanın ortaya çıkışını ve imzâ mes'elesini şu sûretle îzâh ediyor:

“…Lâyihada benim imzam yoktur. Yalnız benim değil, hiç bir arkadaşın da imzası yoktur. Böyle bir lâyiha ne müderrisler meclisinde, ne de başka bir komisyonda müzakere bile edilmedi. Arkadaşlardan biri, müderrisler meclisinde müzakere edilmek üzere böyle bir şey kaleme almış, müderrislere birer suret vermiş, aynı günde bir suret de gazetelerden birine göndermiş. Bir emrivâki karşısında bırakılmak istenildiği anlaşılınca, hepimizin çok canımız sıkıldı. Hiçbirimizin meselenin esasından haberimiz yokken bütün müderrisler namına işin gazetelere aksetmesi pek tuhaf bir şeydi. Bunun bir müzakere mevzuu yapılması doğru değildir, denildi ve müderrisler meclisi toplanmadı. Binaenaleyh lâyiha denilen bu şey imza edilmek şöyle dursun, müzakere bile edilmedi.”

Yörükân'ın şahâdetine nazaran, “dinî ıslâhatın esaslarını tesbit etmek üzere bir komisyon da teşkil edilmemiştir” ve “böyle bir komisyon da olamazdı; çünkü o tarihlerde fakülte meclisi iki, hattâ üç sene içinde bir defa dahi ictima etmemişti ki içinden bir komisyon ayırmış olsun”…

 

Haziran 1928'de İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu'na yazdırılıp Kemalist “Dîn İnkılâbı” için nabız yoklama ve zemîn hazırlama maksadıyle Vakit gazetesine verilen “Dînî Islâhatın Esâsları Hakkında Lâyiha”nın perde-arkası hakkında bir numaralı görgü şâhidi, o esnâda İlâhiyât Medresesi (Fakültesi)'nin Umûmî Kâtibliğini deruhde eden Yörükân'dır. Filhakîka, onun şahâdeti sâyesinde, 1928 Lâyihası'nın hazırlanışı ve efkârıumûmiyeye duyurulması hakkında çok mühim bilgiler ediniyoruz. Hayfâ ki, o da, 1947'de Eşref Edib'e verdiği mülâkatta, korku belâsı, Lâyihanın arkasındaki hakîkî fâilin ismini telâffuz etmeye kendinde cesâret bulamıyor! Bu kadar ürkeklik Müslümanlığa yakışıyor mu?
***   

 

 

 

“O hâlde bu lâyiha nereden çıktı?”

Bunun arkasından mülâkatçı (Eşref Edip) şu suâli tevcîh ediyor:

“- O halde bu lâyiha nereden çıktı?”

Yörükân'ın cevâbı:

“- Efendim, biz o sıralarda fakülte meclisini toplamak ve bir reis seçmek için her türlü kanunî yollara başvuruyorduk. Bir gün üç dört arkadaş reis vekili Fuad Köprülü'yü ziyaretle müderrisler meclisini toplamasını kendisinden isterler. Sebeb olarak bir çok müzakere mevzuları gösterirler. Fuad Bey:

‘- Bunlar ehemmiyetsiz şeylerdir. Sizden mühim şeyler, dinî bir ıslâhat beklenmektedir. Siz buna dair bir şey hazırlayın, toplanalım. Onu müzakere edelim.'

“demiş. Bunun üzerine perşembe günü ictima etmek ve o zamana kadar da müzakereye zemin olmak üzere bir müsvedde hazırlanması bir arkadaşa havale edilmiş. İki gün sonra bu müsveddeden bir suret bize verildi. Bir suret de Vakit gazetesine gönderilmiş. Meselenin daha müzakere edilmeden gazeteye aksettiği görülünce reis vekili:

‘- Bu ne iştir? Henüz müzakere edilmeden nasıl gazeteye verilmiş? Artık ictima edemeyiz, böyle bir mevzuu müzakere edemeyiz.'

“diye haber gönderdi. Bu suretle bu iş kaldı. İşte meselenin hakikati bundan ibarettir.”

“Lâyiha” müsveddesini kim kaleme aldı?

Bu îzâhat üzerine son bir suâl kalıyor: “Peki bu müsveddeyi kim kaleme almış?” Yörükân, bu suâle dolaylı cevap veriyor:

“Bu hususta bir şey söyliyemem. Bu suali Fuad Köprülü ile İsmail Hakkı Baltacıoğlu'na tevcih etmeniz daha doğru olur…”

Baltacıoğlu!

Âşikâr ki bu müsvedde, Fuad Köprülü'ye değil, Baltacıoğlu'na âid… Kendisine Köprülü tarafından bir müsvedde hazırlama vazîfesi tevdî edilen o… Hazırladığı Lâyihayı Vakit gazetesine sızdıran ve üstelik buna arkadaşlarının ismini karıştıran da yine o… Aşağıdaki vâkıayla bu husûs kat'î sûrette sübût ediyor.

“Lâyiha” muhtevâsını, Baltacıoğlu, daha evvel Millî Mecmûa'ya anlatmıştı

Mehmet Mesih Akyiğit tarafından neşredilen Millî Mecmûa, 1 Mayıs 1928 târihli nüshasıyle, devrin fikir adamları nezdinde “Türk İnkılâbı Karşısında Müslümanlık” başlıklı bir tahkîkat başlatmıştı. Muhâtablara yöneltilen beş sorudan sonuncusu, asıl niyeti açıkça ortaya koyuyordu:

“Müslümanlıkta inkılâb esâsları ne olabilir?”

Mezkûr mecmûanın 15 Mayıs 1928 târihli nüshasında Baltacıoğlu'nun verdiği cevâblar neşredilmişti. (Cündioğlu 1998: 36, 60-61) Baltacıoğlu'nun Millî Mecmûa'nın suâllerine cevâbları, neredeyse tıpatıp Lâyiha metnindeki gibiydi. Meselâ 5. suâle cevâbında Lâyihadaki teklîflerini dile getirmişti:

“…(İbâdetin şeklinde:) Temiz bir ayakkabı ile içeriye girilebilmelidir. Secde, yerden yüksek temiz kürsüler üzerinde olmalıdır… İbâdet münhasıran Türk diliyle ve Türk edebiyâtile yapılmalıdır. Hem hutbe, hem namaz, hem de duâlar Türkçe ve Türkler için olmalıdır… …Mâbede ney, keman, piyano gibi âletlerin mûsıkîsi de girmelidir… Hülâsa, İslâm dînini Türkleştirmek lâzımdır.” (Haldun Özen, “Baltacıoğlu'nun ‘Hayâtım' Adlı Tefrikası Hakkında Ek Bilgiler", Kebikeç, 1999/9: 33, 28-29; o da Cündioğlu'ndan naklen)

Baltacıoğlu, seneler sonra kendi metnini tahrîf etti

Ne kadar şâyân-ı dikkattir ki Baltacıoğlu, seneler sonra, bu mülâkatı kendisinin (1934'ten ölümüne kadar 44 sene boyunca 920 sayı neşrettiği) Yeni Adam mecmûasında (Eylûl 1968, No 805) tekrâr neşrederken (Özen'den naklen), kendi metnini tahrîf etmekten çekimiyecek, cevâblarının son kısmında yer alan yukarıdaki ifâdeleri sansür edecektir…

(http://bogaziciarsivleri.boun.edu.tr/sergi/baltacioglu.php; 16.9.2018)
Baltacıoğlu'nun hayâtı hakkında –bizim de istifâde ettiğimiz- pek kıymetli bir makale têlîf eden Doktor Mühendis Haldun Özen (1933 – 2002) (resmin en solunda), 1969'da, İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu (ortada, uzun boylu) ve arkadaşları ile… Ömrünce Kemalizmin her şeyi gibi Uydurma Diline de harâretle sâhib çıkmış Baltacıoğlu'nun solundaki şahıs, yine Kemalist Uydurma Dilin belli başlı militanlarından Ömer Âsım Aksoy'dur…
***