Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 171

Çürük bilgiler üzerine inşâ edilmiş çürük bir haber

Bardakçı'nın bu haberinde dikkati çeken ilk bilgi hatâsı, “işçilerin mezâr odasına açılan havalandırma deliklerini kapatmayı unuttukları için oradan köpeklerin içeriye girip çuvallardaki kemiklerle dışarı çıkmaları”dır…

Hâlbuki Selçuklu türbelerinde havalandırma vazîfesi gören bu küçük pencereler her zaman açık durur ve oradan kazâra içeri giren bir köpek tekrâr aynı yerden dışarıya çıkamaz. Çünki toplam yüksekliği 22,6 m olan Alâeddîn Türbesi'nin cenâzelik kısmındaki bu pencereler yerden 3,5 m yüksekliktedir… Anadolu'da on kenarlı tek türbe olarak bilinen Alâeddîn veyâ  İkinci Kılıç Arslan Türbesi hakkında bir mütehassısın verdiği mâlûmât böyledir:

“Türbenin alt katına [Cenâzelik kısmına] altı basamaklı bir merdivenle inilir. 7 m çapında dairevî bir plan gösteren bu kat (…), kilit taşında 4,20 m'ye ulaşan bir yükseklikteki yarım küre ile örtülmüştür. (…) Moloz taşlarla örülmüş ve araları harçla derzlenmiş bu kubbe hemen zeminden kavis yaparak tamamlanmakta, herhangi bir duvar veya kaideye oturmamaktadır. Cenazelikte, zeminden 3,50 m yükseklikte ve müsavi aralıklarla dört hava deliği açılmıştır.” (Hakkı Önkal, Anadolu Selçuklu Türbeleri, Ankara: Atatürk Kültür Merkezi Yl., 1996, s. 186)

Binâenaleyh ancak Cenâzeliğe dışarıdan girilen kapı açık unutulursa, böyle bir rezâlet yaşanabilir: Köpekler Cenâzeliğin açık bırakılmış kapısından içeri girer, merdivenden aşağıya ulaşır ve aynı yoldan tekrâr dışarıya çıkarlar…

 

Yukarıdaki resimde açıkça görüldüğü vechiyle, takrîben 23 m yüksekliğindeki Alâeddîn veyâ II. Kılıç Arslan Türbesi'nin (dîğer ismiyle Künbedhâne'nin) iki kapısı bulunuyor. Üstteki kapıyla, sandukaların bulunduğu üst kata girilir. Hemen onun altındaki (üstünde merdiven olan) kapı ise, 4,20 m yükseklikteki cenâzeliğe âiddir. Bu kapıdan aşağıya merdivenle inilir. Hava delikleri, yerden 3,5 m yüksekliktedir. Türbenin resimde.görünen cephesinde, hava delikleri, kapanmıştır…  
***  
 

Bardakçı'nın makalesinde mes'ele teşkîl eden ikinci bir husûs da, köpeklerin kemiklerine musallat olduğu Sultanların sayısının sekiz olarak gösterilmesidir. Hâlbuki Konyalı'nın Ahmed Tevhid Bey'den rivâyetine nazaran sekiz Sulandan altısının naaşları mumyalı idi ve bunlar kayıbdır. Bu bilgiye nazaran, Türbe'de ancak iki Sultanın kemiklerinin bulunması iktizâ eder.

Her hâl-ü-kârda, Türbe'de sekiz naaşın bulunduğunu da, böyle bir rezâletin 1994'te yaşandığını da isbât etmek, müddeîye, yâni Bardakçı'ya düşer. Ne var ki Bardakçı'nın haberinde, hâdisenin sahîh olduğuna dâir hiçbir delîl buunmuyor. En azından kendisi görgü şâhidi olsaydı, verdiği haberi bu zâviyeden değerlendirebilirdik… Lâkin o, haber mevzûuna bizzât şâhid olmamıştır…

O hâlde haberinin mesnedi nedir?

Bardakçı, bu suâle şu cevâbı veriyor:

“Geçen yıl bir gazetede ufak bir şekilde yeralan bu olayı, hafta içerisinde seçim araştırması için gittiğim Konya'da inceledim, bazı müze müdürlerine de doğrulattım ve benzerine rastlanamayacak ayrıntılarla karşılaştım…”

İşte onun mesnedi bu: “Bâzı müze müdürleri”! Kimdir bunlar? Hâdiseye nasıl vâkıf olmuş, ne yapmışlar? Hepsi mechûl!

Ne kadar utanılacak bir hâldir ki bu kadar çürük bir haber, yüksek tirajlı bir gazetede manşet yapılmıştır!

Mes'ele bununla da kalmıyor; Konya Vâlisi Ahmet Kayhan, Hürriyet gazetesine bir tekzîb yazısı gönderiyor…

Bardakçı, Vâli Kayhan ve Konyalı ile alay ederken kendini gülünç vazıyete düşürüyor

Vâli Bey, Murat Bardakçı'nın 28 Mart 2004 târihli Hürriyet'teki makalesine aynen dercettiği (ve maâlesef pek bozuk bir Türkçeyle kaleme alınmış) bu beyânâtında, hâdiseyi Vakıflar Bölge Müdürlüğü'nden tahkîk ettiğini ve 1994'te böyle bir hâdisenin cereyân etmediğinin anlaşıldığını ifâde ediyor. Onun verdiği bilgiye nazaran, Câmide muhtelif senelerde birçok def'a tâmîrât yapıldığı hâlde, Türbe'de sâdece 1998'de kısmî tâmîrât yapılmıştır. Bu vesîleyle, kemiklerin tam bir iskelet teşkîl edecek şekilde tanzîm edilemiyeceği anlaşılmış ve kemikler, temizlenen sandukalara tekrâr yerleştirilmiştir. Vâli Bey, Cenâzelik'te kaç Sultanın kemiklerinin bulunduğunu tasrîh etmiyor. Bu meyânda, köpeklerin Sultan naaşlarına musallat olmaları hâdisesine dâir Konyalı'nın Konya Târihi'nde bir rivâyet bulunduğunu belirtiyor; fakat bu rivâyetin sıhhati hakkında ne bir delîl serdediyor, ne de bir kanâat izhâr ediyor…

Bardakçı, bu tekzîbe Vâli Bey'le alay ederek mukabele ediyor… Vâli Bey'in, Câmi'in 1994 dâhil muhtelif senelerde birçok tâmîrât geçirdiğine dâir verdiği bilgiyi, onun kendi kendini tekzîb etmesi gibi göstermeye çalışıyor… Hâlbuki Vâli Bey'in beyânâtında 1994'te Türbe'de değil, Câmi'de tâmîrât olduğu açıkça ifâde edilmiştir. Türbe'deki tâmîrât ise, 1998'dedir; yâni Bardakçı'nın iddiâsının hilâfına, orada on değil, altı sene evvel tâmîrât yapılmıştır…

Bardakçı, Konyalı'nın kitabındaki rivâyeti de alayla karşılıyor. Alay ederken de, biraz aşağıda göreceğimiz vechiyle, Konyalı'nın rivâyetini fecî şekilde tahrîf ediyor:

“Hakkı Konyalı'nın kitabında sultanların kemiklerinin köpeklere yedirildiği değil, ‘Köpeklerin açıkta duran mumyalara musallat olması üzerine, mumyaların 1920'lerin Konya Valisi olan İzzet Bey tarafından gömdürüldüğü' iddia edilir ve Konyalı bu iddiayı bir tanıdığının ifadesini naklederek yazar. Bendeniz, o senelerde böyle bir hadisenin yaşanmadığını ilk kaynaklardan birinden işitenler arasındayımdır, zira Konya'da İzzet Bey'den sonra valilik eden ve bu vazifede senelerce kalan Cemal Bardakçı'nın, yani büyükbabamın Konyalı'nın kitabının yayınlanmasından sonra ‘Bu mezarları defalarca ziyaret etmiştim. Adamcağız amma da uydurmuş' derken attığı kahkahalar hâlâ kulaklarımdadır.”

Evet, Bardakçı, Konyalı'nın rivâyetini tahrîf ediyor; işin aslına temâs etmeden, yâni Fahrettin Altay'ın vicdânsızca icrââtından bahsetmeden, hâdiseyi basîtleştiriyor, hattâ mantıksız bir kılığa sokuyor (mumyalar nîçin açıkta duruyormuş ve nîçin İzzet Bey onları Türbe'deki yerlerine iâde etmemiş de mechûl bir yere defnettirmiş), ayrıca Konyalı'nın hâdisenin şâhidi olarak zikrettiği pek mühim şahsıyeti “bir tanıdığı” târifiyle ehemmiyetsiz birisi gibi gösteriyor ve nihâyet Konyalı ve Üstâdı Ahmed Tevhid Bey gibi iki kıymetli ilim adamının şahâdetlerinin karşısına “adamcağız amma da uydurmuş!” diyen dedesi ve Kemalist Rejimin Konya Vâlisi Cemal Bardakçı'nın kahkahalarını koyuyor… Pes doğrusu!

 

Kemalist gazeteci Murat Bardakçı'nın baştan sona ciddiyetsiz, tahrîfkâr ve istismârcı makalesi…
***