Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 172

Ahmed Tevhid Ulusoy'un şahâdeti

İbrahim Hakkı Konyalı'nın 1944'te hazırlayıp ancak 1964'te (Konya Belediyesi tarafından) ilk baskısı yapılabilen Âbideleri ve Kitâbeleri ile Konya Târihi kitabında, Selçuklu Sultanlarının naaşlarına revâ görülen zulme, “Alâeddîn Türbesi” bahsinde temâs ediliyor. Hâdise, basît bir şâyia olarak anlatılmıyor; pek mühim bir görgü şâhidinin ifâdesine istinâd ediliyor. Bu şâhid, Konyalı'nın kendisinden “Üstâdım” şeklinde bahsettiği Müzeler ve Kütüphâneler Umûm Müfettişi Ahmed Tevhid Ulusoy'dur (Erzurum, 1868 veyâ 1869 – 9 Şubat 1940). (“Darphane ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü”nün sitesinde, Ulusoy'un doğum târihi 1869 olarak verilmiştir. http://www.darphane.gov.tr/tr/content.php?parent_id=179&content_id=179; 30.1.2019) 2011 senesinde tertîb edilen 1. Uluslararsı Ahîlik Kültürü ve Kırşehir Sempozyumu'nda “Ahmed Tevhid (Ulusoy) ve ‘Ankara Ahîler Hükûmeti' ile İlgili Düşünceleri” başlıklı bir teblîğ sunan Yusuf Turan Günaydın'ın, başta Yurt Ansiklopedisi olmak üzere muhtelif mêhazlara istinâden hazırladığı tercümeihâli aşağıda aynen iktibâs ettiğimiz için, hakkında daha fazla kelâm etmeden, sâdece, onun, (resmî vazîfesine ilâveten) pek kıymetli bir meskûkâtçı (Frz. “numismate) ve târihçi olduğuna dikkati çekelim ve sözü Konyalı'ya bırakalım:

“Hükümdar mumyalarının istiklâl savaşından sonra bir suikaste maruz kaldığını üstadım müzeler ve kütüphaneler umum müfettişi merhum Ahmed Tevhid beyden dinlemiştim.

“Özet olarak diyordu ki:

“Konya müze ve kütüphanelerini tetkik ederken bir gün Dede Bahçesi'nin arkasındaki Tâc-i Vezîrî Türbesi'ndeki mezar kitabelerini okumaya gitmiştim. Türbenin içinde birçok cesetler gördüm. Bazılarını köpekler çekiştiriyordu. Bunlar mumyalardı. Birisinin Alaşehir'de şehid olan Keyhüsrev'in mumyası olduğu böğründeki hançer yarasından belli idi.

“Doğru Vali İzzet beye gittim. Anlattım. Kaldıracağını vadetti.

“Sonra türbeye bir daha gittim. Mumyalar köpeklerin elinde idi. Yine İzzet beyi ziyaret ettim, ricamı tekrarladım.

“Üçüncü gidişimde mumyalar yoktu. İzzet beyi gördüm.

‘- Beyefendi', dedi, ‘mumyaları kaldırttım!'

‘- Ne yaptınız?' dedim. Şu cevabı aldım:

‘- Feridiye karakolu komiseri onları gömdürmüş!'

“Üstad merhum bunların nereye ve nasıl gömüldüğünü tesbit edememiş.

“Öğrendiğime göre eski eserlere meraklı bir adama: ‘- Selçuk hükümdarlarının parmaklarında yüzükleri vardır. Çok para eder!' demişler, o da mumyaları çuvallara doldur[t]arak bu türbeye getir[t]miş; ne yaptı ise yapmış; mânevî değerleri kadar maddî değerleri de yüksek olan Selçuk hükümdarlarının mumyaları böylece yok olup gitmiştir.

“1944 yılında Tarih Kurumu türbeye tahta kapı yaptırmış, Konya müze idaresi şimdi bu kapıyı tuğla ile ördürmüştür.” (Konyalı 1964/1997: 584-585)

Metinde hemen dikkati çeken bir husûs var: Konyalı, 1944'te, ceberût rejimin korkusundan, büyük zulmün fâilini açıkça zikredemiyor da ondan “eski eserlere merâklı bir adam” şeklinde bahsediyor. Onu açıkça zikretmesi, ancak 1976'da Sebil mecmuasının sayfalarında mümkün olabilecektir. O makalesinin mühim bir kısmını biraz aşağıda iktibâs edeceğiz. Ondan evvel, Eylûl 2017'de gazetelerde intişâr eden bir haberden bahsetmek istiyoruz. Haberin esâsı, Türbe'de mevcûd olan kemiklerin, mütehassıslar tarafından tedkîk edildikten sonra, âid oldukları Sultana göre bir araya toplanması ve kefenlenip sandukalarına yerleştirilmesidir.

 

Fahrettin Altay'ın Selçuklu Hükümdâr naaşlarına revâ gördüğü pek denî zulmün görgü şâhidi Ahmed Tevhid Ulusoy'un tercümeihâli… (Araştırmacı Yusuf Turan Günaydın'ın makalesinden iktibâs. Resmi, bir başka siteden.)
*** 

 

 

 

Alâeddîn Türbesi'nde hâlen hangi Sultanların naaşları bulunuyor?

28 Eylûl 2017 târihli Milliyet ile 29 Eylûl 2017 târihli Hürriyet'te intişâr eden haberin kaynağı, Doğan Haber Ajansı Muhâbiri İsmail Akkaya'dır. Murat Bardakçı, naaşlarla alâkalı hâdisenin 1994'te cereyân ettiğini iddiâ ediyordu; Akkaya ise, bu târihi daha geriye götürüyor, “1960'lı yıllardan” bahsediyor:

“İddiaya göre, 1960'lı yıllarda türbenin restorasyonu ve temizliği yapıldığı sırada işçiler, sultanların kemiklerini sandukaların altındaki mezarlardan çıkartıp torbaların içine koydu. Ancak gece açık bırakılan havalandırma bölümlerinden içeri giren köpekler ağzı açık bırakılan torbalardaki sultanların kemiklerinden bazılarını kapıp kaçtı. Ertesi sabah durum fark edildi. Şans eseri kemikler Alaeddin Tepesi çevresinde ve biraz ilerisindeki şimdiki Kültür Parkı'nda saçılmış halde bulunup toplandı.

“Alaeddin Camii'nde 2014 yılında yeniden restorasyon çalışması başlatıldı. Halen devam eden çalışmalar kapsamında geçmiş yıllarda karıştığı ileri sürülen ve yıllarca bekletilen kemiklerden, Sultan 2'nci Kılıç Arslan ve oğlu 1'inci Gıyaseddin Keyhüsrev'in kemikleri, kafataslarından yola çıkılarak tespit edildi. Tespitin ise, bilimsel yöntemlerle, tarihi belgelerde yüz ve kafa yapısı, o dönemlerdeki yara ve benzeri belirleyici özellikler sayesinde yapıldığı öğrenildi. Sultanların birinde ise, siyanüre benzer bir zehirin tespit edildiği de ileri sürüldü.

“Belirlenen iki sultanın cenazeleri, geçen 28 Temmuz [2017]'de yeniden İslami usullere göre hazırlanıp, Konya Valisi Yakup Canpolat, Ak Partili 2 milletvekili ve bazı üst düzey bürokratların katıldığı, İl Müftüsü Ali Akpınar'ın kıldırdığı cenaze namazıyla yeniden defnedildi. Türbede bulunan diğer 6 sultanın kemiklerinin akıbeti ise sır gibi saklanıyor. Konu ile ilgili Konya Valiliği ile İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü bilgi vermekten kaçındı.”

 Fikriyat mecmûasının sitesinde ise, Türbe'deki kemikler üzerinde tedkîk yapan mütehassısların isimleri tek tek zikredilerek, netîcede üç Selçuklu Sultanı ile bir bebeğin kemiklerinin teşhîs edildiği ifâde ediliyor. Habere göre, kemikleri teşhîs edilen 1. Rükneddîn Mes'ûd, Sultan 2. Kılıç Arslan ve Sultan 2. Gıyâseddîn Keyhüsrev ile bir ilâ üç yaşlarındaki bir bebeğin kemikleri ayrı ayrı kefenlenip “islâmî usûllere uygun bir şekilde defnedilmiştir”…

(https://www.fikriyat.com/tarih/2017/09/30/alaeddin-camiindeki-kemikler-uc-selcuklu-sultani-ve-bir-bebege-ait; 30.1.2019)

Konyalı'ya nazaran Türbe'de naaşları bulunan Sultanlar

Konyalı, Konya Târihi'nde, târihî kaynaklara istinâden on yedi Selçuklu Hükümdârından sekizinin Alâeddîn Türbesi'ne defnedildiğini tesbît ediyor:

II.Kılıç Arslan, I. Keyhüsrev, II. Süleymân Şâh, III. Kılıç Arslan, I. Keykubad, II. Keyhüsrev, IV. Kılıç Arslan ve III. Keyhüsrev…

Bunlardan III. Kılıç Arslan ve III. Keyhüsrev hâric, dîğerlerinin naaşları mumyalanarak tâbutlara konulmuş idi.

Hâlbuki İsmail Akkaya'nın haberine nazaran “Sultan 2'nci Kılıç Arslan ve oğlu 1'inci Gıyaseddin Keyhüsrev'in kemikleri” teşhîs edilip kefenlenmiştir. Fikriyat mecmûasının haberinde iki değil, üç Hükümdârın kemikleri teşhîs edilerek kefenlenmiş ve tekrâr cenâze namazları kılınarak kefenli kemikleri Cenâzelik'teki tâbutlara konulmuştur: “1. Rükneddîn Mes'ûd, Sultan 2. Kılıç Arslan ve Sultan 2. Gıyâseddîn Keyhüsrev” ve bir bebek… Fikriyat'ın sitesinde bu habere dâir bir fotoğraf da vardır ve bunda, bir masa üzerinde dört kefen ve etrâfında duâ eden insanlar (herhâlde kemikleri teşhîs eden mütehassıslar) görülmektedir.

İki haberde hem sayı, hem de isimler bakımından farklılık mevcûddur. Konyalı'nın tesbîti dikkate alındığında, kemikleri teşhîs edilen Sultanlar, sâdece III. Kılıç Arslan ve III. Keyhüsrev olmalıydı…

Bu birbiriyle mütenâkız haber ve iddiâlar karşısında resmî makāmların (Vakıflar Umûm Müdürlüğü'nün) sükûtunu anlamak kābil değildir. Hâlen Cenâzelik'te hangi Sultanların kemiklerinin teşhîs edildiğini neden efkârıumûmiyeye açıklamıyorlar?