Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 178

Beylerbeyi Sarayı'nda “çıplak artistlerle” âlem

“Atatürk le beraber İstanbul da gezerken Suadiye plâjına gittik. Orası daha yeni yapılmış güzelce bir yerdi. Deniz kenarında boylu boslu genç ve güzel bir kadın mayo ile dikilmiş duruyordu. Kendisine yaklaşıldığı sırada güzel bir atlayışla denize daldı, yüzmeye başladı.

“Kadınlarımız henüz erkeklerle bir arada denize girmeye yeni başlamışlardı. Bunun bir türk kızı olduğunu öğrenen Şah, Atatürk e:

‘- Maşallah ne güzel yüzüyor, hanımlarınız yeniliği çok çabuk kabullenmiş görünüyor…'

gibi ifadelerde bulundu.

“Dönüşümüzde Atatürk beni çağırıp:  

‘- Bu gece Beylerbeyi Sarayında Şehinşah a hususî bir ziyafet veriyoruz. Hariçten kimse bulunmayacaktır. Kendileri muhmandarlardan yalnız senden başka kimsenin bulunmasını istemiyorlar. O da yalnız bir nedimini getirecektir. Ali Sait Paşa ya haber gönderdim. Şehinşahın bütün maiyeti ile mihmandarlara ve hariciye memurlarına Park Otelde bir yemek verecektir. Sen oraya gitme, bizimle gel ve kimseye de bir şey söyleme.' buyurdular.

“Gece, motorla, Dolmabahçe Sarayından Beylerbeyi Sarayına geçtik. Başbakan [İnönü] ile Meclis Reîsi de [Kâzım Özalp] vardı. Sarayın kapısında, gayet güzel ve ağır giyinmiş on beş kadar kadın bizi karşılıyordu ki bunlar o zamân İstanbul un saz, şarkı ve dans artistleri idi. Başlarında da Suadiye de plâjda gördüğümüz C. Hanım bulunuyordu. Hepsi diz çöküp hükümdarları selâmladılar ve Şâh a takdim olundular. O da gülerek iltifatlarda bulundu.

“Saray içinde güzel bir mermer havuz vardır. Sular şıkırdıyor, gerilerde bir orkestra ve mükemmel bir büfe. .. Saray kısaca gezildi. Üst kat tamir ediliyor ve Şehinşah ın geceyi orada geçirmeleri ihtimaline karşı fevkalâde yatak odaları hazırlanmış bulunuyordu.

“Binbir gece masallarını bin ikinci gece yapamadık vesselâm”

“Havuzun başına bir masa ve koltuklar o şekilde konulmuşlardı ki büfe ve orkestra, burayı göremiyordu. Şah a ikramlarda bulunuldu. Kendisi bir kadeh şarap alarak önüne koydu. Bu sırada artistler güzel şarkılar okumaya ve gösteriler yapmaya koyuldular. Şah meclisin sıcaklığını bozmamak için arada bir yudum alıyordu. Numaralar gittikçe açılıyor ve serbestleşiyor, Şah bunları gülümseyerek seyrediyor, fakat ciddiyetini hiçbir şekilde bozmuyor. İki genç kız havuza atladılar, sularla oynamaya ve dans etmeye başladılar. Bu arada, ‘Ş'. adında çıplak genç artis, Şah ın önüne yaklaştı, elleri önünde, başı eğik, havuzun kenarında ve ayakta dikildi… Şehinşah kızın başını okşayarak,

‘- Çok maharetlisiniz, genç ve güzelsiniz, Allah bağışlasın, haydi kızım içeri girin de giyinin, üşürsünüz…' [dedi.]

“Şehinşah ın o geceki durumu, ağırlığı, meclisin neşesini bozmaksızın hiçbir hafiflik göstermemesi dikkati çekiyordu. Gece yarısına doğru Dolmabahçe ye dönmek arzusunda bulundular. Hep birlikte kalktık, gene motora binerek saraya gittik. Binbir gece masallarını bin ikinci gece yapamadık vesselâm…” (Altay 1970: 464-466)

 

Beylerbeyi Sarayı'ndaki Havuzlu Salon'da, “Tek Adam”, Îrân Şâhı'nın şerefine, havuzda “çıplak artistlerin” gösteriler yaptığı bir “eğlence” tertîb eütmişti… Şâh'ın Mihmandârı Org. Altay, o geceyi hasretle anıyor: “Binbir gece masallarını bin ikinci gece yapamadık vesselâm!”
***  
 

 

 

 

Org. Altay'ın Köşk'te misâfir edildiği 11 günden sahneler

Mustafa Kemâl, bu “eğlence”leri sâdece ecnebî misâfirleri şerefine tertîb etmiyordu. “Eğlence”, onun mûtâd hayât tarzının bir parçasıydı. Bu husûsu (Falih Rıfkı gibi) ona yakın başka şahıslardan da öğreniyoruz. Mâmâfih, onlarda, Org. Altay'ın Hâtırât'ındaki kadar tafsîlâta rastlanmıyor…

Org. Altay, 1925'te, “Büyük Şef”inin himâyesi altında Konya'da bir diktatör edâsıyle hüküm sürer ve ecdâd yâdigârı (tabiî, onun değil, bizim ecdâdımızın yâdigârı) eserleri, hattâ ecdâd mezâr ve naaşlarını vicdânsızca tahrîb ederken, “Hâmî” tarafından Çankaya Köşkü'ne dâvet edilmiş ve  22 Ekim ilâ 1 Kasım 1925 târihlerinde, orada, on bir gün misâfir edilmişti. Orada görüp yaşadıklarını günü gününe Hâtırât'ına kaydetmiş. Yedikleri yemeklere varıncaya kadar… Elbette şâhid olduğu her şeyi bize anlatması beklenemez. Mâmâfih, anlattığı kadarı dahi, Mustafa Kemâl'in “eğlence” hayâtı hakkında kâfî derecede aydınlatıcıdır. Oradan birkaç müşâhedesini iktibâsla iktifâ ediyoruz:

“1925 yılı sonlarında Atatürk le İzmir den trenle dönüyorduk. Afyon a yaklaştığımızda başyavere şu emri verdi:

‘- Paşa yı Ankara ya misafir götüreceğiz. Çankaya da kendisine yer hazırlatınız.'

“Sonra da gülerek yüzüme baktı, kendisine teşekkür ettim. Cumhuriyet in ilânından beri Ankara yı görmemiştim. Çankaya da kendi köşkünün yanında beni onbir gün misafir etti. O vakit şimdiki köşk yoktu. Müze yapılan eski köşkte kendisi oturuyor, yanında başka bir binada da baş kâtibi ile yaverleri kalıyorlardı. Bana da burada bir yer hazırlamışlar. Bu bina sonraları yandı, yerine yenisi yapıldı.

“Yemekleri Atatürk le beraber yiyorduk. Akşam sofralarında her gece başka başka davetliler bulunuyordu. Eğlencelerle güzel vakit geçiriliyor, bazen de mühim konuşmalar yapılıyordu.

“Ben her sabah kalktığımda bir gün evvel geçen olayları defterime not ediyordum. Bu yazıların aslını bozmaksızın pek az bir değişiklikle tarihi aydınlatmak maksadı ile buraya geçiriyorum. (Altay 1970: 391)

 

“Şapka işinde, yobazlar sinmiş durumda”

“(22 Ekim 1925) (Trenle Afyon'dan dönüşte) Meclis te biraz oturup görüşüldü. Şapka işinde yobazların durumunu sordu. Sinmiş ve ister istemez kabullenmiş durumda oldukları bildirildi. Nesiller değişinceye kadar böyle tutmak lüzumunu ve katiyyen emniyet caiz olmadığını söyledi. […]

“Madam, onun kızlarına Avrupa terbiyesi verecekmiş”

“(Köşk'te öğle yemeğinde) Atatürk ün sağında ağır giyinmiş 55 yaşlarında bir madam yer aldı. Beni de soluna oturttu. İsminin Baver olduğunu öğrendiğim bu madam daire müdiresi olarak İsviçre den getirtilmiş. Fransızca konuşuyor, uzun boylu, ağır başlı, kibar bir tavır gösteriyordu. Atatürk ün kızlarına Avrupa terbiyesi verecekmiş. […]

“Saat 20.30 da Atatürk tarafından yemeğe çağrıldım. Salonda müzik çalıyordu. Atatürk İsviçreli madam ve manevî evlât edindiği dört küçük kız ile yeşil oda da oturmuş neşeli neşeli konuşuyordu. Önünde bir kadeh rakı ile biraz leblebi vardı. Bana da karşısında yer gösterdi, bir kadeh te ısmarladı. […]