Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 78

“Reyent'in şu mal varlıkları, kız kardeşinin tek çocuğu olan Ayla Ökmen'e kaldı: Binlerce dönüm arazi, 1. Kordon'da işhanı, Narlıdere Spor Salonu, Dokuz Eylül Üniversitesi arkasındaki trafik eğitim alanı, Sahilevleri'ndeki araziler, Kahramanlar ve Alsancak'taki arsalar, onlarca ev, işyerleri, işhanları. Şerif Remzi Reyent, İzmir'de, ‘Deste anahtarlı Şerif Bey – Anahtarlarının sayısını bilmeyen adam' olarak da tanınıyordu. […]

“Ayla Ökmen'e baba tarafından da miras kaldı. Harp Akademileri eski komutanlarından Ali Fuat Erden'in tüm mirası, ailenin tek çocuğu olması dolayısıyla, Ayla Ökmen'e geçti. […]

“Laçin Ökmen'le evlenen Ayla Ökmen'e, eşinin 1976 yılında Belgrad Ormanları'nda öldürülmesiyle de yüzlerce dönüm arazi kaldı.

“Eşi ölmeden önce İstanbul'a yerleşen ve Londra'da da bir ev satın alan Ayla Ökmen, yılın belli dönemlerini İngiltere'de geçiriyor. Son derece sade bir yaşam sürdüren, İzmir'e arada sırada akrabalarını görmek için gelen Ökmen, hayırseverliğiyle de tanınıyor. Dayısı Şerif Remzi Reyent adına Hatay'da son derece modern imkanlarla donatılmış bir ilköğretim okulu yaptırdı. […]

“Ayla Ökmen'in Çiğdem adında bir kızı var ve Amerika'da [?] yaşıyor.”

 2 Haziran 2001 târihli Sabah gazetesinde, Seyhan Sevinç'in kaleminden, Aylâ Ökmen'in vefât ve cenâze haberi:

“Kira vergi rekortmeni Ayla Ökmen'in kızı Çiğdem, trilyonluk servetin sahibi oldu. Londra'da yaşayan 37 yaşındaki varis, parasını annesi gibi değerlendirecek.

“İki yıldan beri kanser tedavisi gören, ancak önceki gün ölümcül hastalığa yenilen emlak kraliçesi Ayla Ökmen, dün İstanbul'da son yolculuğuna uğurlandı. Bağışları ve kira vergi rekortmenliğiyle tanınan Ökmen, Teşvikiye Camii'nde kılınan namazın ardından Merkez Efendi Aile Kabristanı'nda toprağa verildi. Ökmen'in cenaze törenine kızı Çiğdem ile birlikte iş ve sanat dünyasından pek çok ünlü katıldı. […]

“…Çiğdem Ökmen, taziyeleri kabul etti. Turizm eski Bakanı Bahattin Yücel, Semahat Arsel ve Sevgi Gönül, İnan Kıraç, Selim Edes cenazenin ünlü isimleriydi.”

Orgeneral Ali Fuad Erden, eşi Bedia Reyent tarafından, İzmir menşêli birçok âileyle akrabâ olmuştur: Karadavut, Balcıoğlu, Fesçiler, Dirik (General Kâzım Dirik, Yüksek Mensûcât Mühendisi Turan Dirik, v.s.), Baykal, Hün (“Kurmay Tuğbay” Mehmet İhsan Hün, v.s.), Evliyazade, ilh…

 

9 Mayıs 1963: İnönü çifti, Ali Fuad Erden ve Bedia Reyent (Erden)'in kızları (Şerif Remzi Reyent'in yeğeni) Aylâ Hanım ile Ankara'nın zenginlerinden, Ankara Meb'ûsu, Ticâret, Adliye, Devlet Vekîli, Başvekîl Muâvini Mümtaz Ökmen ve Leman Ökmen'in oğulları Yüksek Makine Mühendisi ve Fabrikatör Laçin Bey'in düğününde… İnönü, ömür boyu, Erden ve Reyent âileleri ile onların akrabâlarının sâdık bir dostu olarak kaldı…
***  
 

 

 

Erden'in Kemâlperestliği

Orgeneral Ali Fuad Erden, bekleneceği üzere, Mustafa Kemâl'i mâbûd derecesine yükselten fanatik bir Kemalistti. Onlar, Sabetay Sevi yerine artık Mustafa Kemâl'i ikame etmiş bulunuyor ve kendileriyle berâber bütün Anadolu Milletini de ona taptırmak dâvâsı güdüyorlar…

Erden, 1952 senesinde, İsmet İnönü kitabına muvâzî olarak, bir de Atatürk isimli bir kitap neşretmişti (İstanbul: Burhanettin Erenler Matb., 20 cm, 140 s., resimli). Vefâtından (12 Mayıs 1957) altı ay kadar evvel, Ekim 1956'da, Târih Kurumu'nun Belleten mecmûasında, bu def'a “Mustafa Kemal Atatürk” başlığıyle hamâsî bir makale neşretti (cild XX, sayı: 80, Ekim 1956, ss. 539-548). 

Makalesi, Münâfıkça tezâdlarla dolu… Bir taraftan, makalesinin başında üç tâne Hadîs de naklederek Müslümanlığa değer verir gibi görünüyor, dîğer taraftan Müslümanlığın “kader” akîdesini inkâr ediyor… Naklettiği Hadîslerin Demokrasinin temelini teşkîl ettiğini ileri sürerek Demokrasiye sâhib çıkıyor, fakat totaliter bir ideoloji olan Kemalizmin Demokrasiye zıdd olduğunu görmezlikten geliyor… Kezâ, İslâmla Kemalizmin aslâ uzlaşamıyacağını bile bile, Kemalizmin o devirdeki yeni stratejisine muvâfık olarak, İslâmı Kemalizme payanda yapmaya çalışıyor… Bu meyânda târihî hakîkatleri tahrîf ediyor ve müsbet ilimlerden, târih felsefesinden nasîblenmemiş bir tavırla, İstiklâl Harbinin bütün muvaffakıyetini “Tek Adam”a mâl ediyor… 

Ve o “Tek Adam”ı tebcîl, tebcîl, tebcîl… Arz-ı ubûdiyet derecesinde tebcîl! Bitmez tükenmez hamd-ü-senâlar:

“Mustafa Kemal, taçlılar gibi ecdadından gelmedi. Atatürk'ün ecdadı kendinden başlar. O, alelâde mânasiyle asîl değildir; asıldır… […]

“Gerçekten Mustafa Kemal şef mizacı ve liderlik dehasiyle doğmuştu… O, çok cepheli bir dehadır… Önce askerî deha. Sonra siyasî deha. İnkılâpçı deha. Kurucu ve ıslahatçı deha. Mesut ve mümtaz özellik. Atatürk'ün dehası, eşsiz sağ duyusu ile aynı miktarda ve aynı irtifada idi ve daima onunla beraber yürürdü…”

Müellifimiz bir tapınış vecdiyle kendini kaybediyor ve Türk Milletinin bin sene sonrası için dahi kehânette bulunmaya cür'et ediyor:

“Atatürk'ün eserleri, mânevî varlığı ile beraber yaşıyor ve ilelebet yaşıyacaktır. Türk gençliği Atatürk'ün izinde ve çığrında yürüyor. Bin yıl sonra, torunlarımızın torunları da onun yolunda yürüyeceklerdir.

“Ebedîliğin ufuklarında uzaklaşan Atatürk'ün hâtırası, gönüllerimizde ve vicdanlarımızda saygı ve minnet duygulariyle sarılı olarak, taze ve canlı yaşamaktadır. O, yirmi beş milyon gönülde, ölmemiş gibidir ve hiç ölmiyecek gibidir. Bu türlü yaşamak onun ebedî imtiyazıdır.

“Atatürk, millî tarihte, granit bir şahika gibi yükselmektedir.”

  Tipik Kemalist bir tavırla, bir vesîle ihdâs edip Abdülhamîd Hân'ı ve Osmanlı Hânedânını bir felâket âmili gibi gösteriyor:

“Goltz Paşa, 1883 yılında yazdığı bir mektupta şöyle der: ‘Abdülhamit, Abdülhamid'in hanedanı, şimdiki hâkim sınıflar başta kaldıkça Türkiye'nin kurtulacağı umulmaz. Türkiye'nin kurtulması halk içinden kuvvetli bir karakter çıkmasına bağlıdır.' Goltz Paşa'nın yazısındaki kuvvetli karakter, Mustafa Kemal'dir.”

“Atatürk” şeklinde, büyük tekebbür ifâdesi olan bir soy adını almak tamâmen kendi fikri iken ve emrindeki Meclis'den böyle bir şahsî kanûn çıkarttıran da yine kendisi olduğu hâlde, Erden, bir kerre daha hakîkati tahrîf ediyor ve ona bu soy adını Türk Milleti vermiş gibi gösteriyor… Üstelik bir  minnet ifâdesi olarak:

“Mustafa Kemal, Türk milletine büyük hizmetler etti. Türk milleti de minnetinin ifadesi olarak ona ‘Atatürk' dedi.”

Onun zûmunca:

“Atatürk riyayı hiç sevmez, ondan nefret ederdi ve kendisinde bir zerre riya yoktu. O, daima olduğu gibi görünmüş; yaptığını saklamak mürailiğine düşmekten tiksinmiştir. Atatürk'ün mânevî cesareti de diğer cesaretleri kadar yüksekti.”