Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 81

1.Kısım / 5. Fasıl

Hülâsa ve azil hâdisesinin tahlîli

“Hayâtının Son Devresinde Selef – Halef Münâsebetleri ve Mütehakkim Zümre” başlıklı bu Fasılda, 19 Eylûl 1937'deki azil ve sonrasında her iki siyâsetçi arasındaki münâsebetleri anlayabilmek için, bilhassa dört arkadaş (Mustafa Kemâl - Ali Fethi - Ali Fuad – Mustafa İsmet) arasında Harbiye Mektebi'nde  (hattâ Mustafa Kemâl - Ali Fethi ikilisi için Manastır Askerî İdâdîsi'nde) başlıyan tanışıklık ve bilâhare İttihâdcı Komitacılık faâliyetleriyle pekişen dostluk senelerine, yâni 1900'lü senelerin başlarına kadar geriye giderek, bu dörtlü arasındaki münâsebetlerin seyrine (Masonluk, Avrupacılık, ihtilâlcilik, İslâm ve Osmanlı aleyhdârlığı gibi) fikrî yakınlık, cemâat, akrabâlık ve arkadaşlık bağları ve menfâat berâberliği gibi âmillerin istikamet verdiğini müşâhede ettik.

Bu meyânda, Mustafa Kemâl – Ali Fethi – Mustafa İsmet üçlüsünün aralarındaki pek mühim bir bağın (resmî târih kitaplarında bahsi geçmiyen) Orgeneral Ali Fuad Erden olduğunu, hem onun, hem de dört paşazâde hanımın etrâfında örülen akrabâlık bağlarıyle teşekkül eden imtiyâzlı zümrenin, Kemalist Rejimi kuran ve yaşatan “Mütehakkim Zümre”nin mühim bir parçasını teşkîl ettiğini ve bize bütün hakkında da bir fikir verdiğini anlatmaya çalıştık.

Mezkûr dörtlü içerisinde, otoritesi hiç tartışılmıyan, hattâ kendisine bir mâbûd gibi îtirâzsız itâat edilen şahsıyet, Mustafa Kemâl'dir. Bu vâkıa, esâsını Sabataîlerin, Masonların ve bilumûm Avrupacıların teşkîl ettiği “Mütehakkim Zümre”nin tamâmı için de aynen cârîdir.

Binâenaleyh “Tek Adam”, kendisine karşı muhâlefete veyâ otoritesini sarsacak bir îtirâza kat'iyen mütehammil değildir. Hele ki potansiyel bir alternatif lidere aslâ göz yummaz; demir pençesini böyle birinin tepesine indirmekte hiç tereddüd etmez. Nitekim mevhûm “İzmir Sûikasdi” îdâmları, böyle bir irâdenin tezâhürüdür…

İnönü, Kemalist Rejimde, âdetâ, “Tek Adam”ın her irâdesini îfâ etmekle mükellef bir âlet mesâbesindedir. Ne zamân ki resmî makāmından, uzun berâberlik geçmişlerinden ve geniş tarafdâr kitlesinden cesâret alarak Efendi'sine karşı bir ân îtirâz ve diklenme cesâretini göstermiştir, Efendi'den derhâl esâslı bir fiske yiyerek savrulup atılmıştır! Mâmâfih, Efendi'nin insâflı davranmadığı söylenemez; zîrâ öyle irâde buyursaydı, bir çırpıda tamâmen defterini dürebilirdi! Taşkın gazâb hâline rağmen bunu yapmadıysa, sebebi, çok muhtemelen, kendisinden sonra Rejiminin idâmesini “İkinci Adam”dan daha iyi têmîn edecek birini bulamıyacağı düşüncesidir. Nitekim, bu tahmîninde yanılmadığı meydandadır. Binâenaleyh azil hâdisesinden sonraki münâsebetlerine bu düşünce istikamet vermiş, ona ne kadar buğzederse etsin, gazâb hislerini teskîn etmeye ve aklıselîmle davranmaya muvaffak olmuştur. Şu da var ki “İkinci Adam” dahi “Efendi”sine karşı gayet mâhir bir siyâset tâkîb ederek mütemâdiyen onu tebcîl, kendini tezlîl etmek sûretiyle ne sağlığında, ne ölümünden sonra ona alternatif bir lider olmıyacağını ve onun eserini devâm ettirecek mükemmel bir halef olduğunu isbât etmeye çalışmış, filvâkî, ölünceye kadar bu tavrını değiştirmemiştir…

Bu tahlîlimizin delîlleri aşağıdadır.

 

1937'de, Kemalist Rejim, kendini böyle tasvîr ediyordu…
Devrin yüksek tirajlı Akşam gazetesinin sâhibi, Türkiye'nin Cem'iyet-i Akvâm nezdinde Dâimî Murahhası ve “Millî Şef” devrinin Hâriciye Vekîli Necmeddin (Sadık) Sadak, (tabîatiyle) “Büyük Şef”in hizmetinde ve (ayrıca) ona çok yakın bir kalemdi. O derecede ki “Büyük Şef”, ihtiyâc  hissetikçe, onun ismiyle başmakaleler kaleme alıyor ve onun gazetesinde neşrettiriyordu…
Bu nüshadaki “Kemalist Rejim ve Türkiye Cumhuriyeti” başlıklı başmakale, sahîhan Necmeddin Sadak'a âiddir. Makalesinde şu gibi müşâhedelerde bulunuyor:
“Türkiye cumhuriyeti, Kemalist bir rejimdir. […] Bizim inkılâbımızla başka memleketlerin rejim değişikliği arasındaki fark budur: […] Hiç bir ihtilâl, bir cemiyeti, tanınmaz halde, içinden ve dışından bu derece değiştirmemiştir. […] Kemalizm ihtilâli, bir milletin, hem siyasî mevcudiyeti ve istiklâli, hem de içtimaî varlığı için bütün bir cihanla, bütün bir tarihle, ananelerle, müesseselerle, bir zihniyetle mücadele[sin]den çıkmıştır. Türkiye cumhuriyeti, tam ve kâmil mânasile yeni zihniyeti yaşatan ve tatbik eden bir rejimdir. Bu iddianın ispatı, on dört yıllık cumhuriyet idaresinin, Türkiyenin maddî ve manevî çehresini değiştiren icraatıdır.”
***    
 

 

 

Azlin resmî takdîmi

Devrin yüksek tirajlı akşam gazetesi, lüzûm hâsıl olduğunda doğrudan Zirvenin sözcülüğünü yapacak kadar İktidârla içli-dışlı,  Necmeddin (Sadık) Sadak'ın sâhibi ve sermuharriri olduğu Akşam gazetesinin 21 Eylûl 1937 târihli nüshasının birinci sayfasının kısm-ı âzamını işgal eden manşet haber, II. Târih Kongresi'nin açılması, “Atatürk'ün Kongreyi şereflendirmesi”dir.  Sayfanın ortasında, Kongre'in yıldızı Âfet Hanım'ın teblîğini sunarken çekilmiş bir fotoğrafı dikkati çekiyor. Fotoğrafın hemen altında, tek sütûnda, çerçeveli, küçücük, Anadolu Ajansı mahrecli, resmî bir haber:

“Başvekilimize 1,5 ay mezuniyet verildi

“İstanbul, 20 [Eylûl 1937] (A.A.) – ‘Resmîdir'.

 

 

 

Başvekil Malatya mebusu İsmet İnönüne, talep ve ricası üzerine, Reisicumhur Atatürk tarafından bir buçuk ay mezuniyet verilmiş ve Başvekâlet Vekâletine İktisad Vekili Celâl Bayar tayin edilmiştir.” (Bu haber metnindeki “İnönü'ne” imlâsına bilhassa dikkat edilmelidir. İsim, Türkçenin mantığına muvâfık olarak, -sonradan İnönü'nün keyfî arzûsu üzerine yaygınlaştığı şekliyle “-ye” değil- “-ne” hâl ekini almıştır…)

Akşam gazetesinin şu tek sayfası dahi, idrâk sâhiblerine, Kemalist Rejimin mâhiyetini anlatmaya kâfîdir: Bütün iktidâr “Tek Adam”ın inhisârındadır; her şey “Tek Adam” etrâfında dönmekte, bir mâbûd gibi biteviye o zikredilmekte, o tebcîl edilmekte, ona izâfeten her şahsıyet ve her hâdise tâlî ehemmiyette görülmekte, bunun içindir ki az çok halk irâdesinin cârî olduğu bir memlekette, Başvekîlin vazîfesinden ayrılması gibi büyük in'ikâslara, çalkantılara yol açacak bir hâdise dahi, basît, alelâde, müteferrik bir haber mevzûu olmaktadır…

Dîğer taraftan, mêzûniyet (izinlilik) için gösterilen sebeb de şâyân-ı dikkattir: Müşârünileyhin kendi “taleb ve ricâsı üzerine”… Pekâlâ, durup dururken, senelerin Başvekîli, Efendi Hazretlerinden, nîçin bir buçuk ay izin ricâ etmiştir?

Bu suâlin cevâbı, günler sonra, 27 Eylûl 1937'de, Başvekâlet Vekîli Bayar'ın vazîfeye başladığına dâir bütün Vekâletlere gönderdiği tâmîmden öğrenilebilecektir. Tâmîmde, “Reîs-i Cumhûrun”, İktisâd Vekîli Bayar'a hitâben kaleme alınmış 20 Eylûl 1937 târihli tezkeresi bulunuyor:

“Başvekil Malatya Mebusu İsmet İnönü, şiddetli sürmenaj neticesi olarak mutlak istirahat şeklinde mezuniyete ihtiyaç hissetmekte olduğundan bahisle, tedavisini bitirmek üzere, bir buçuk ay müddetle mezuniyet istemiş ve talebi tensip edilerek Başvekâlet Vekâletine sizin tayininiz muvafık görülmüştür. Keyfiyet Büyük Millet Meclisi riyasetine ve kendisine tebliğ olunmuştur. Reisicumhur Atatürk.” (Akşam, 28 Eylûl 1937, ss. 1 ve 2)

Bu tezkereye nazaran, İnönü, sıhhî sebeblerle izin ricâ etmiş ve mâzereti haklı bulunmuştur…