Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 89

Tartışılan hükmün îzâhı

İlk ihtilâf mevzûu, Îtilâfnâmenin IV.2.b) Bendindeki “Akdeniz'e sâhildâr olan dîğer iştirâkci Devletler, imkânları nisbetinde, bu donanmaların kendilerinden taleb edebilecekleri müzâherette bulunmayı taahhüd ederler” hükmüdür; bunda da bilhassa “müzâheret”ten kasdedilen mânâdır. Müzâheret, İngiliz ve Fransız donanmalarını, muayyen limanlardan istifâde ettirmek ve onlara ikmâl yapma imkânı tanımak gibi dîğer iştirâkci Devletlere açık denizde askerî külfet getirmiyen husûslardan mı ibârettir, yoksa sâir iştirâkci Devletlerin, taleb hâlinde, mezkûr iki donanmaya, açık denizde, kendi harb gemileriyle katılmasını da istilzâm etmekte midir?

Aslında, Îtilâfnâmedeki hükümler, böyle bir tartışmaya mahâl vermiyecek kadar sarîhdir. Şöyle ki:

Açık denizde karakol vazîfesini İngiltere ve Fransa tekeffül etmiştir. Sâir iştirâkci Devletlerin, kendi harb gemileriyle onların donanmalarına iltihâk ederek onlara müzâherette bulunması, Îtilâfnâmeye mugayir olarak, onların da bu karakol vazîfesinde mükellef olduğu mânâsına gelir. Dahası, Batı Akdeniz'deki sâhildâr Devletlerin kara sularında dahi, korsan denizaltılara karşı îfâ edilecek karakol faâliyeti yine mezkûr iki Devletin donanmasına terettüb etmektedir. Mâmâfih, (İtalya'nın batısı ile Sardinya adası arasındaki) Tiren ve (Yugoslavya ile İtalya arasındaki) Adriyatik Denizleri ile o esnâda dâhilî harb yaşanan İspanya bu hükmün hâricinde tutulduğuna göre, zâten, Batı Akdeniz'de , o devirde, sâdece iki hükümrân Devletin karasuları bahis mevzûudur: Fransa ve İngiltere… (Malta ve Şimâlî Afrika, o târihte, bu iki Devletin sömürgeleriydi. “Gibraltar” veyâ Cebel-i Târık ise, o gün de, bu gün de İngiliz hâkimiyeti altındadır. Tiren ve Adriyatik Denizlerinin bahis mevzûu karakol faâliyetlerinden istisnâ edilmesinin sebebi, İtalya'yı karşısına almamak, ona da Îtilâfa katılma fırsatı tanımaktır.)

Karakol vazîfesi, beynelmilel hukukun bir îcâbı ve aklıselîme muvâfık olarak, ancak Doğu Akdeniz'deki sâhildâr Devletlerin kara sularında bu Devletlerin kendilerine terettüb etmektedir.

Doğu Akdeniz'in iştirâkci sâhildâr Devletleri, mezkûr iki donanmaya, esâs îtibâriyle, kendi kara sularında muayyen limanlarını kullandırmak ve onlara ikmâl imkânı sağlamak sûretiyle müzâhir olacaklardır. “Husûsen, bu donanmaların  kendi kara sularına girmelerine ve onların, yine kendilerinin tâyîn edecekleri limanlarından yararlanmalarına müsâade edeceklerdir.” hükmü, müzâheretin esâs keyfiyetini de tâyîn etmiş bulunmaktadır. Bu meyânda, “imkânları nisbetinde” kaydı, teşrîk-i mesâînin mâhiyet ve mikyâsının kara sularına girilen Devletin takdîrine bırakıldığı mânâsına gelir.

Doğu Akdeniz'deki iştirâkci Devletlerin, karakol vazîfesi îfâ eden iki donanmaya, kendi kara sularında askerî müzâherette bulunması ise, zımnî bir hükümdür. Çünki bu Devletler, zâten kendi kara sularında bu korsanlık faâliyetlerine sed çekmek için îcâbında askerî vâsıtalar kullanmakla mükellefdirler. Açık denizde kovalanan bir denizaltı onların kara sularına girdiğinde, ona karşı askerî vâsıtalar kullanmakla, mezkûr iki donanmaya askerî müzâherette de bulunmuş olurlar.

Dr. Aras'ın başlangıçtaki îzâhâtı, Îtilâfnâmenin sahîh mânasına uygundu

Kemalist Hükûmetin Hâriciye Vekîli ve Niyon Konferansı'ndaki Baş Murahhası Dr. Tevfik Rüştü Aras da, Riyâset-i Cumhûr Umûm Kâtibliği'ne 12 Eylûl'de ulaşan 11 Eylûl târihli “mufassal rapor”unda, Îtilâfnâmenin esâsını bu sûretle îzâh etmişti:

“Kabul edilen kararda, görüleceği üzere, bütün Akdenizde yalnız Fransız ve İngilizlerin karakolluk vazifesi görmesi ve diğer Akdeniz devletlerinin yalnız kara sularını kontrol etmeleri esası kabul edilmiştir. […]

“Bu aranjmandan bizlerin hissesine düşen, kara sularımızda dahi, icabı halinde korsan denizaltıyı Fransız ve İngiliz Deniz Kuvvetlerinin tedip için takip edebileceği ve Akedinzde bir uçtan diğer uca daimî karakol yaparken göstereceğimiz limanlara, ayrı ayrı izin istemeden, bu aranjmanın meriyeti müddetince gelebilecekleridir. […]

“Hülâsa, esas mahiyeti bir milletlerarası işbirliği ifade eden ve icraatı daha çok mahdut ve ihtiyatlı olan ve yalnız korsanlığa münhasır kalan ve uzaktan, yakından hiçbir devlete karşı vaziyet almıyan ve işin ağır kısmı İngiliz – Fransız kuvvetlerine düşen bir anlaşmadır.” (Soyak 1973: II/668-669)

 

Fransız gazetesi Le Matin'in manşet haberlerinden soldan üçüncüsü: “Niyon Konferansı'ndaki muvaffakıyet, Fransa ve İngiltere'nin eseridir. Orada karârlaştırılan âsâyiş tedbîrleri, pek yakında tatbîkata konulacak. İtalya'nın da mutâbakata katılması için kapı ardına kadar açık tutuluyor. Sovyet donanması, Karadeniz hudûdları içerisinde kalacak.
***  
 

 

 

İhtilâfı tetikleyen, Dr. Aras oldu

Hâl böyleyken, “ertesi sabah, raporuna ek olarak çektiği bir telgrafla” işi karıştıran, İki Şef arasında birbirine zıd tefsîr ve tavırlarla Îtilâfnâmenin tartışılmasına sebeb olan da (en azından zâhiren) yine Dr. Aras olmuştur. 12 Eylûl 1937 târihli bu telgrafa nazaran, İngiliz Hâriciye Vekîli Eden, Doğu Akdeniz'deki karakol faâliyetine Türkiye'nin de bir destroyer ile katılmasını teklîf etmiş ve Aras bu teklîfe müsâid bir kanâat izhâr etmiştir:

“…Mr. Eden, Ege denizinde Fransızlarla mesai taksiminde, İngilizlerin bizimle çalışması daha kolay olduğundan ve bizim tarafta kalmaları ihtimalinden bahsettikten sonra donanmalarına bizden de bir destroyerin iltihakı arzu ve ihtiyacını gösterdi. Tabiî bu bir destroyer, nöbetle değişmesi zaruretine göre, en aşağı iki adettir.

“Bir taraftan İngiliz – Fransız donanmalarına bir gemimizin sulh zamanında karışmasındaki istifadeyi ve hattâ İspanya tarafından beynelmilel karakol bahis konusu olunca Büyük Şefimizin ve Başvekilimizin temayüllerini hatırlayarak ve buna inzimamen karakol yapacak donanmanın icabında kara sularımızda takibat yapması zaruretini ve bizim de bir gemimizin iltihak etmesinden melhuz faydayı düşünerek, diğer taraftan bu hususta Büyük Erkânı Harbiyemizin imkân ve temayülleri meçhulüm olduğundan, İngiliz Hariciye Nazırına, Nyon mukarreratında tasrih edilmiyerek şimdilik bu hususta imkânı açık tutmakla iktifa etmemizi ve sonra iki hükûmet arasında bu cihetin konuşulabileceğini söyledim.” (Soyak 1973: II/670)  

Başvekîl, derhâl Aras'ın fikrine cephe aldı

Başvekîl, Hâriciye Vekîlinin bu telgrafından büyük endîşeye kapılıyor, derhâl İcrâ Vekîlleri Hey'etini toplayarak böyle bir müzâkereye girmenin kat'iyen bahis mevzûu olamıyacağına dâir bir karâr aldırıyor:

 “Nyon anlaşmasına dair Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras'tan gelen telgrafname, Mareşal Fevzi Çakmak'ın da huzuru ile, İcra Vekilleri Heyetinin Hariciye Vekâletinde yaptığı 12 Eylûl 1937 tarihli toplantısında tetkik ve müzakere olunarak, Nyon anlaşmasının imzâsı için Hariciye Vekili Dr. Tevfik Rüştü Aras'a selâhiyet verilmesi onanmış ve kara sularımız haricinde, Silâhlı Kuvvetlerin iştirakiyle bir teşriki mesai, mukavele ahkâmı haricinde olduğundan, bilihtiyar böyle bir teşriki mesai müzakeresine girmek caiz olmadığının da talimat olarak Hariciye Vekiline verilmesi tekarrür etmiştir.” (Soyak 1973: II/671)  

Başvekîlin ve Hükûmetin îtilâfnâmeyi tefsîri isâbetliydi

Hükûmetin bu karârnâmesindeki tefsîr tamâmen isâbetlidir:

“Kara sularımız haricinde, Silâhlı Kuvvetlerin iştirakiyle bir teşriki mesai, mukavele ahkâmı haricindedir.”

Binâenaleyh kendi ihtiyârımızla böyle bir müzâkereye girmenin de lüzûmu yoktur…