Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 91

“İsmet Paşa mahcûb olacaktır”

İcrâ Vekîlleri Hey'etinin bu fırtınalı toplantısından yeni bir Karârnâme çıkıyor ve bunda, Îtilâfnâmedeki “assistance” kelimesiyle, açık denizde Silâhlı Kuvvetlerle teşriki mesai mânâsı kasdedilmediğine kani olduktan sonra Dr. Aras'a imza selâhiyeti verilmiş olduğu [bozuk cümleyi düzelterek iktibâs ettik] ve “Nyon Anlaşmasının açık denizde tatbikine iştirak etmenin Türkiye'yi harbe sürüklemek istidadı henüz ciddî olarak mevcut görüldüğünden, böyle bir teşriki mesaiden içtinap edilmesinin zarurî mütalâa edildiği” ifâde ediliyor.

“Büyük Şef” ile Başvekîl arasındaki farklı yorum ve tâkîb edilecek siyâset tartışmalarını Cenevre'de yakından tâkîb eden Hâriciye Vekîli, Fransız ve İngiliz Hâriciye Vekîllerine mürâcaat ederek Îtilâfnâmedeki “assistance” kelimesi hakkında îzâhât ricâ ediyor. 14 Eylûl 1937 târihli uzun telgrafında bildirdiğine göre, ona:

“(Bu kelimeden) ‘assitance militaire' [“asistans militer: askerî müzâheret” mânâsı kasdedilmiyor]. Biz kimseyi harbe sürüklemiyeceğiz. [Sâdece,] karakol yapacak kuvvetlerimize lüzumu olunca ve sizin de imkânınız varsa, hepinizden bir iki gemi istiyebiliriz. Böyle bir şeyi istiyeceğimiz asla mukarrer değildir. Ancak bunu deruhte ettiğimiz vazifeye mukabil, bir hak olarak muhafaza ediyoruz. Siz de vasıtalarınız olmayınca, (gemilerimiz meşgul, yapamayız) dersiniz. Şu kadar ki bu hak ve ihtimalin vücudu diğer maddî ve manevî amillerin yanında manevî bir amil teşkil eder.”

şeklinde îzâhâtta bulunuyorlar. (Soyak 1973: II/676)

Hâriciye Vekîlinin bu telgrafını okuyunca, “Büyük Şef”in yorumu şu oluyor:

“İsmet Paşa, aksini iddia etmekte, boş yere ısrar etti; şimdi müteessir ve mahcup olacaktır… Bir daha bundan bahsetmiyelim.” (Soyak 1973: II/677)

Başvekîl, Hâriciye Vekîlini köşeye sıkıştırıyor

Delbos ve Eden'in îzâhâtını mütâlâa eden Başvekîl, bu def'a (14 Eylûl 1937), İcrâ Vekîlleri Hey'etinden, Hâriciye Vekîlini âdetâ köşeye sıkıştıran yeni bir Karârnâme çıkartıyor. Ezcümle: Biz “assistance” kelimesinden açık denizde “assistance militaire” gibi bir mânâ anlamıyoruz; Hâriciye Vekîlinin imzâsı bu şartla mûteberdir; bizim yorumumuz ancak bir mektupla têyîd edildiği takdîrde, biz de Îtilâfı Büyük Millet Meclisi'nde tasdîk ederiz… Bu meyânda, Hâriciye Vekîli, ciddî bir tâzîre muhâtab olmaktadır:

“Dr. Aras'a, 14.9.1937.

“13 ve 14 tarihli iki telgrafınız, Nyon Anlaşmasının mahiyeti hakkında şimdiye kadar verdiğiniz izahatın zıddı hükümleri ihtiva etmektedir. Cumhuriyet Hükûmeti, size verdiği imza selâhiyetini, anlaşma içinde geçen (assistance) kelimesinde kara suları haricinde, silâhlı kuvvetle iştiraki mesai ihtimali bulunmadığına kani olduktan sonra vermiştir ki, bizzat kararname bu anlayışı vazıhan gösterir. Son telgrafınız, (assistance) kelimesinin açık denizde silâhlı kuvvetle iştirak mecburiyetini tazammun ettiğini, fakat imkânla mukayyet olmasının fiilen iştirakten içtinabı mümkün kılacağını ifade etmektedir. Bu ifadeye göre, Heyeti Vekile kararının mucip sebepleri esasından değişmiş oluyor. Bu vaziyeti tetkik eden İcra Vekilleri Heyeti, imza selâhiyetiniz için âtideki kararı vermiştir:

 ‘Nyon Anlaşmasının imzası için Hariciye Vekiline açık denizde silâhlı vasıtalarla (assistance) yapmak, Türkiye'nin kararı ve mesai haricinde olduğunu kaydetmek şartiyle imza selâhiyeti verilmiştir.'

“Bu kararı İngiliz ve Fransızlar kabul etmedikleri takdirde, yapabileceğiniz kolaylık şudur: Aynı kaydı mektupla ve imzadan evvel kendilerine yazarsınız ve (Accusé de réception) [alındı makbuzu] ile cevap vererek kabul ederler; bundan sonra imza edebilirsiniz.

“Her iki şık kabili istihsal olmadığı halde, Nyon Anlaşmasının Türkiye namına imza olunmamasının [metnin aslında, sehven, “olunmasının” şeklinde] Hariciye Vekiline tebliği takarrür etmiştir.” (Soyak 1973: II/678)

1_40 

1937 senesine âid bu resimde “Ebedî” ve “Millî Şefler”le berâber görülen Hâriciye Vekîli Dr. Tevfik Rüştü Aras,  Niyon Konferansı esnâsında, “Büyük Şef”in manevrasına uyarak Îtilâfnâmenin bir hükmünü kasden yanlış tefsîr etmiş ve bunun için Başvekîlin tâzîrine mârûz kalmıştı… Netîcede Başvekîlin dediği oldu. Azli pahasına…

*** 

Hâdisenin seyri, “Büyük Şef”in hazmedemiyeceği bir noktaya geliyor

Bu Karârnâme, “Büyük Şef”i iyice üzüyor; yine de onu imzâlıyor ve hemen aynı gün, Başvekîle cevâbî telgrafında, TBMM'yi, Niyon Îtilâfnâmesi'ni tedkîk ve tasdîk etmek üzere, 18 Eylûl 1937 târihinde ictimâa dâvet ediyor… Üzüntüsünün bir sebebi, Hükûmetin, onun yorumunu ve tâkîb etmek istediği siyâseti reddetmesi; ikinci sebebi de, has adamı olan Dr. Aras'ın küçük düşürülmesidir:

“…Dr. Aras'a verilen son talimatı okuyunca çok müteessir oldu: ‘- Yahu!' dedi, ‘ihtiyat hududunu çok aşan bir ruh haleti içinde Devlet idare edilir mi? Meselenin her cephesini düşünmüş ve sağlama bağlamış bir Murahhasa, böyle talimat verilir mi? Çocuk, kim bilir, orada, bu yüzden ne kadar üzülmüş, ne kadar sıkılmıştır!” İlh… (Soyak 1973: II/678)

Sonra, “çok canı sıkkın” bir vaziyette, Soyak'a şu tâlîmâtı veriyor:

“…Kendisini telefonla ara, bul! Hükûmetle olan muhaberesinden haberdar olduğumu, benim şahsen kendisinin mütalâasını ve ilk hareket tarzını tamamiyle tasvip ettiğimi, herhalde başarılı bir iş yaptığını, bundan dolayı tebrike lâyık olduğunu ve sıkılmaya mahal olmadığını söyle!”

Soyak, Dr. Aras'ı buluyor, emri tebliğ ediyor, “Dr. Aras, Atatürk'ün bu iltifatından çok seviniyor, heyecanını belli eden titrek bir sesle”:

“- Büyük Paşam! Beni bu kere de derin bir ıstıraptan kurtarıyor! Sonsuz tazim ve şükranlarımla ellerinden öperim!” diyor. (Soyak 1973: II/682)

Sonunda Başvekîlin dediği oluyor; artık azil kaçınılmazdır

Bu meyânda, Dr. Aras, Hükûmetin tâlîmâtını yerine getiriyor, Delbos ve Eden'den istenen mâhiyette bir mektup alıyor. (Soyak 1973: II/682) Bunun üzerine, 15 Eylûl 1937'de, Başvekîl, Riyâset-i Cumhûr makamına, telefonla şu mârûzâtta bulunuyor:

“Açık denizde (assistance) meselesinin müsellâh kuvvetlerimize şamil olmadığını, Dr. Aras, Fransa ve İngiltere Hariciye Vekillerine bildirmiş ve Konferans Reisi olan Fransa Hariciye Vekili, İngiltere ve Fransa namına mutabakat cevabı vermiştir. Bu hale göre, Nyon Anlaşmasının BMM'den tasdikini istihsal etmek kolay bir mahiyet almış olduğundan… İlh…” (Soyak 1973: II/681)

“Büyük Şef”in manevrası

Dr. Aras'a, İnönü'nün taleb ettiği mâhiyette bir mektup verilmiş olması da gösteriyor ki, yukarıda, metne müsteniden îzâh ettiğimiz gibi, Îtilâfnâmede “müzâheret”ten maksad, iştirâkci Devletlerin, Akdeniz'de karakol vazîfesini îfâ eden İngiliz ve Fransız donanmalarına, açık denizde askerî müzâherette bulunması değildir. Şâyed aksi vârid olsaydı, bu iki Devletin temsîlcileri, Îtilâfnâmeyi alenen ihlâl ederek böyle bir mektup vermezlerdi. Öyleyse hâdiselerin seyrinden ve yukarıda takdîm ettiğimiz vesîkalardan, mes'elenin içyüzünün şu sûretle olması kuvvetle muhtemeldir:

Dr. Tevfik Rüştü Aras, başlangıçta, Hükûmete, metnin sahîh mânâsına muvâfık îzâhâtta bulunarak, açık denizde askerî müzâharetin bahis mevzûu olmadığını tasrîh etmiştir. Hâlbuki “Büyük Şef”, bunun zıddı bir yorumu benimsemiş ve atak bir siyâsetin îcâbı olarak, İngiliz ve Fransız donanmalarına bir destroyerle iştirâk etmeyi, bu sûretle beynelmilel planda îtibâr kazanmayı istihdâf etmiştir. (Zîrâ unutmamak lâzımdır ki o devirde –ve zâten bu devirde de- bahis mevzûu olan, “Kemalist Türkiye”dir ve Türkiye'nin îtibârı demek, “Ebedî Şef”in îtibârı demektir…) Dr. Aras, Şef'inin bu düşüncesine vâkıf olunca, hemen ağız değiştirmiş, Îtilâfnâmenin aslına muvâfık ilk yorumunu terk etmiş, Eden'e, bir destroyerle, Doğu Akdeniz'deki karakol faâliyetine katılmayı o teklîf etmiştir. Bittabi, İnönü, manevrayı hemen farketmiş ve “Büyük Şef”le zıdlaşmak pahasına, sonuna kadar kendi anlayış ve siyâsetinde ısrâr etmiş, netîce olarak, dediğini yaptırmış, TBMM, 18 Eylûl 1937'de ictimâ ederek, Niyon Îtilâfnâmesi'ni ve Zeylini tasdîk etmiştir. Şu var ki “Büyük Şef”e karşı elde ettiği bu muvaffakıyet, onu menkûbiyete götüren başlıca sebeblerden biri olmuştur…