Mustafa Kemâl’in hastalığı, ölümü, cenâzesi 92

1_41 

Niyon Îtilâfı mes'elesinde, Başvekîlin dediği oldu ve azil, kaçınılmaz hâle geldi…

***   

İnönü'nün tahrîfâtı

“Millî Şef”in Hâtırât'ında, hayâtının dönüm noktalarından biri olan Niyon hâdisesine, iki küçük sayfa ayrılmıştır. (Cumhuriyetin İlk Yılları II -1923/1938-,  İstanbul: Cumhuriyet Gazetesi Yl., 1998, ss. 61-62) Burada verdiği  bilgiler, yaptığı yorumlar, baştan sona muharrefdir.

Neden? Acabâ hâtıralarını ileri yaşında Sabahattin Selek'e (1922-1990) anlatırken hâfızası onu yanıltmış mıdır? (İnönü'nün S. Selek tarafından zaptedilen Hâtırât'ı ilk def'a 1969'da Ulus gazetesinde neşredilmişti. İnönü, o zaman, 85 yaşında idi.) Lâkin hayâtında bu kadar derin iz bırakmış bir hâdiseyi unutmuş, karıştırmış olabilir mi?

Her ne olursa olsun, daha hâdiseyi takdîm ederken yanlış bilgi veriyor, onu, Faşist İtalya'nın 1935-36 Habeşistan Seferi ile alâkalı gösteriyor:

“Bir de Nyon meselesi olmuştur. Bu, İtalya'nın Habeşistan seferi esnasındaydı. Birleşmiş Milletler'in verdiği bir kararda, Akdeniz'de İtalya gemilerine karşı Akdeniz devletlerinin müşterek bir tedbir almaları söz konusu idi. Biz de bu devletler arasına iştirak edip vazife alacaktık.”

Türkiye'nin böyle bir işte vazîfe alarak İtalya ile çatışmaya girmesini istemiyormuş ve bu ihtimâli bertaraf edecek bir siyâset tâkîb ediyormuş:

“…İtalyanlarla […] çatışmak için vesile vermemeye […] dikkat ediyordum. Bir bahane vererek bir macerayı kendi üzerimize çekmekte fayda görmüyordum. Bu Nyon meselesi böyle bir davadır.”

Dr. Aras'a, İtalya'ya karşı alınacak tedbîrlere Türkiye'nin iştirâk etmemesi tâlîmâtını vermiş:

“Bunu (Nyon meselesini) görüşmek üzere Hariciye Vekilimiz Dr. Tevfik Rüştü Aras Cenevre'de idi. Orada temas ediyordu. Hükûmetçe kendisine verdiğimiz talimat, 1937 yazında oluyor. Dr. Tevfik Rüştü orada. Hükûmetçe kendisine bu talimatı vermiştik iştirak etmesin, diye.”

İtalya'ya karşı alınacak tedbirler çerçevesinde İngiliz ve Fransız donanmalarının (ki o, sehven, “anlaşmayı imzalayan devletlerin donanmaları” diyor) Türkiye limanlarından ikmâl yapmalarını dahi istemiyormuş:

“Nyon görüşmelerine katılıyoruz. Akdeniz devleti olarak. Bir madde var. Bu anlaşmayı imzalayan devletlerin donanmaları anlaşmaya dahil bir devletin limanlarından ikmal yapabilir. Mesela Fransız, İngiliz donanmaları gelip Türk limanlarından ikmal yapabilir. Bir suretle, İtalya aleyhinde fiilî bir hareket gibi geldi bu bana. İtalya aleyhine fiilî bir düşmanlık. Siyasî bütün tartışmalara olumlu bir Akdeniz devleti olarak iştirak ettikten sonra, fiilî bir hareket için ihtiyatlı olmamız ve girmememiz lazım geldiği kanaatindeyim. Bunun için ısrar ediyordum.”

Dr. Aras'a, bir taraftan “Büyük Şef”, dîğer taraftan kendisi birbirini nakzeden tâlîmâtlar veriyorlarmış ve Aras, bunlar arasında bocalıyor, her iki tarafı da idâre etmiye çalışıyormuş:

“Tevfik Rüştü oradaydı. Ben hükûmet noktainazarı diye bunu takip ediyorum. Atatürk de o zaman Florya'da, onlar da Tevfik Rüştü ile temas etmişler. Tevfik Rüştü'nün verdiği bilgiye göre, Florya'da da ona ayrı talimat veriyorlarmış. Tevfik Rüştü hükûmetle de, Reisicumhurla da temas ederek, her iki talimatı idare etmek için gayret ve maharet göstermeye çalışıyor. Nihayet bir gün talimatlar çelişiyor.”

Gûyâ “Büyük Şef”le yüz yüze görüşerek sonunda mes'eleyi hâlletmiş:

“Biz, İstanbul'dan verilen emre göre Tevfik Rüştü'nün bir karar verdiğini veya vereceğini öğrendik. Böyle bir hadise oldu. Tahkik ettim; İstanbul'dan talimat vermişler. Geleyim, görüşelim, dedim. Gelip görüşmek için izin istedim ben, görüştüm. Mutabakata vardık.”

Hâlbuki yukarıda, Soyak'tan naklettiğimiz vechiyle, bütün Niyon hâdisesi zarfında İki Şef yüz yüze görüşmediler, telgraf ve telefonla haberleştiler ve Niyon Îtilâfının TBMM'de tasdîk edildiği günün (18 Eylûl 1937) akşamı, İki Şef arasında, bir gün sonra Başvekîlin azliyle netîcelenen şiddetli münâkaşa cereyân etti…

2_27

Yukarıdaki resimlerde, Başvekîl ve Hâriciye Vekâleti Siyâsî Müsteşârı Numan Menemencioğlu, Meclis'de, Niyon Îtilâfnâmesi'nin tasdîkinin lüzûm ve ehemmiyetine dâir îzâhâtta bulunurlarken görülüyor…

“Millî Şef”in, ilk def'a 1969'da neşredilen Hâtırât'ında, Niyon hâdisesi hakkında verdiği  bilgiler, yaptığı yorumlar baştan sona muharrefdir. Hayâtında bu kadar derin iz bırakmış bir hâdiseyi unutmuş, karıştırmış olabilir mi?

***

 Dilemre'ye göre, İnönü'nün menkûbiyetinin sebebleri 

22 Haziran - 5 Temmuz 2018'de Yeni Söz'de tefrika edilen “Mustafa Kemâl'in Âilesi Dîndâr mıydı?” başlıklı araştırma makalemizin Makbûle Hanım Faslında, “Tek Adam” tarafından 1930'ların Kemalist Dil İnkılâbı kadrosuna dâhil edilen ve ondan sonra onun işret sofralarının müdâvimi olan Adlî Tıb Ord. Prof. Dr. Saîm Ali Dilemre'nin (1880-1954) şahâdetine istinâden, İnönü'nün menkûbiyetinde Makbûle Hanım ile sâir “Selânik Yârânı”nın tahrîklerinin de têsîri olduğunu kaydetmiştik. Aslında, Dilemre, Mustafa Kemâl'in bir şahsıyet tahlîlini yaparak bu husûsda birkaç sebeb ileri sürüyor.

Filhakîka, Dilemre, “Büyük Üstâd” hakkında derinlemesine tahlîl yapabilecek kadar onun şahsıyetine vâkıf bir zâttı. 1932 ilâ 1938 senelerinde, 29 def'a ile en fazla 1936'da olmak üzere, toplamda 62 def'a onun işret sofralarına misâfir olmuştu. (Mehmet Soydan, “Atatürk'ün Sofrasına Çağrılı Olanlar”, Milliyet, 11.11.1981, s. 7) Binâenaleyh, el yazması Hâtırât'ında,  “Tek Adam”la yakınlık dereceleri hakkında: “Mustafa Kemâl ile dostluğumuz kızıştıkça kızıştı ve böyle iki yıl geçti. Haftada birkaç defa sabahlara kadar sofrasında yedik içtik.” demesi, mesnedsiz değildir.

Dilemre'nin araştırmacı-yazar Ömer Hakan Özalp tarafından Atatürk Kitaplığı Koleksiyonu'nda (Bel. Yz.K.001004) keşfedilip yine onun tarafından Latin harflerine çevrilen ve aylık Derin Tarih mecmûasının Şubat 2016 târihli nüshasında (47/66-77) neşredilen Osmanlı harfleriyle 20 sayfalık el yazması Hâtırât'ının mevzûmuzla alâkalı kısmını, aşağıda tekrâr naklediyoruz. (Yukarıda, araştırmamızın “Hayâtının Ölümcül Hastalık Devresi” başlıklı 2. Faslında da bu Hâtırât'tan iktibâs yapmıştık…)

Dilemre'nin (69 yaşında, 3 Ekim 1949'da kaleme aldığı) Hâtırât'ındaki bu kısım, bizzât şâhid olduğu bir hâdisenin nakliyle başlıyor: