Mustafa Kemâl'in havradaki resmî cenâze âyini (4)
(Akşam, 21.11.1938, s. 5)
Müşâvir tabîblerden Prof.
Dr. Hayrullah Diker, alenen yalan söylemiş, Mustafa Kemâl̃’in cesedinin tahnît
edilmediğini beyân etmiş, dîğer müdâvî ve müşâvir tabîbler de onu tekzîb
etmiyerek bu yalana iştirâk̃ etmişlerdi… (Aynı sayfanın solundaki haberde ise,
bir hak̆îkat̃ payı var: Mustafa Kemâl̃, “diktatör” değil, “totaliter şef”di…)
Dîğer taraftan, Dr. Diker’in beyânâtında şu husûs da câlib-i dikkat̃tir:
Cesedin tahnît edilmesinin (herhâl̃de İsl̃âm noktainazarından) onun
“kudsiyetini ihl̃âl̃ etmek” olduğunun pekâl̃â şuûrundadırlar!
***
Bu kaynaklardan elde edilen mâl̃ûmâta nazaran, cesedin
damarlarına bakteri öldürücü kimyevî bir mahl̃ûl̃ (“200 gr formaline, 1 gr
sublime, 200 gr tuz, 10 gr acide phénique, 1000 gr su”) zerkedildikten sonra,
yüz nâhiyesine ve muhtemelen cesedin başka kısımlarına il̃âclı pamuk parçaları
konmuş, cesed bütünüyle sargı beziyle (“gazlı bantlarla”) sarmalanmıştır. Bu
“pamuk kitlelerinden” ve “gazlı bantlardan” sonra, bütün cesed, yine muhtemelen
il̃âclı olan kahverengi bir muşambayla sarılmıştır. Bu kitle de tamâmen il̃âclı
ince talaşla kaplanarak kurşun bir tâbut içine kapatılmış, kurşun tâbut, havası
boşaltıldıktan sonra lehimlenmiştir. Nihâî olarak, kurşun tâbut, gül ağacından
îmâl̃ edilmiş bir başka tâbutun içine yerleştirilmiştir.
Mustafa Kemâl̃’in cesedinin tahnît ameliyesi, Gülhâne
Marazî Teşrîh Profesörü Dr. M. Lütfi Aksu’nun eseri olmuş, bütün müdâvî ve
müşâvir tabîbler de ona bu husûsta yardımcı olmuşlardır.
Tahnît ameliyesi tamâmlanınca, “11 İkinci Teşrîn 1938”
târihli bir “Tahnît Raporu” hazırlanmış, Rapor, bütün müdâvî ve müşâvir
tabîblerle berâber, devrin Sıhhiye ve İctimâî Muâvenet Vekîli (Aydın Meb'ûsu)
Dr. Hulûsi Alataş ve Sıhhiye Müsteşârı Dr. Asım İsmail Arar tarafından
imzâlanmıştır.
Mustafa Kemâl̃’in mumyasını tavâf
Mustafa Kemâl̃’in mumyalanarak
veyâ tahnît edilerek (ki ikisinin arasında netîce olarak bir fark olmadığını
yukarıda îzâh etmiştik) “ölümsüzleştirilmek” istenen cesedini hâvî gülağacı
tâbut, bil̃âhare, Dolmabahçe Sarayı’nın Muâyede (Bayramlaşma) Salonu’nda
hazırlanan katafalka yerleştirildi. Katafalkın etrâfında Kemalist Totaliter
İdeolojiyi hül̃âsa eden (altı köşeli yıldız misâl̃i) “Altı Umde”yi temsîlen
altı meş’ale yanıyordu. “Atatürk'ün Cenaze Törenine Ait
Esas Program”da, “Altı Umde”yle berâber, kadîm “Oniki Kabîle”yi temsîl edercesine,
“on iki” sayısına da büyük ehemmiyet atfedildiği görülüyor; kendilerine, Cenâze
Merâsiminde pek husûsî vazîfeler tevdî edilmiş “general̃ler”in de,
“saylavlar”ın da on ikişer aded olmasına dikkat̃ edilmiştir:
“16 Sonteşrin 1938 Çarşamba
günü: […] Üstü Türk Sancağı ile mestur, etrafı girlant şeklinde güllerle muhat
ve altı oku temsilen yanan altı meşalenin yanlarında kılıçları çekik olarak
tazim vaziyetini almış bulunan General, Amiral, Kara, Deniz ve Hava Albay ve
Yarbaylarından müteşekkil altı yüksek rütbeli Subayın nöbet beklediği
Katafalk’ın önünden berayi tazim, aşağıdaki sırayı takiben geçilecektir… […]
“19 Sonteşrin 1938 Cumartesi
günü: Tabut, sabah 8.30 da on iki general tarafından kaldırılacak ve Dolmabahçe
Sarayının dış kapısı önünde bulundurulan top arabasına vazedilecektir. […]
“20 Sonteşrin 1938 Pazar
günü: […] (Ankara İstasyonunda) Tabut vagondan indirilecek ve bu esnada ihtiram
kıtasına refakat eden bando tarafından Chopin’in matem marşı çalınacaktır.
Tabut, 12 General tarafından kemali tazimle istasyonun büyük holünden
geçirilerek istasyon merdivenleri önünde bulundurulacak olan top arabasına
vazedilecektir. […]
“Tabut frak giymiş 12
saylav tarafından top arabasından indirilecek ve Kamutay binasının methalinde
önceden hazırlanan mahalli mahsusa vazedilerek bir Katafalk vücuda
getirilecektir. Katafalk’ın iki tarafına altı oku temsilen altı meşale
konulacak ve bu meşalelerin yanlarında sağ ve solda birer General, birer Subay
ve Er’den müteşekkil altı kişilik bir heyet büyük üniformalarını lâbis ve
kılıçları çekilmiş bir vaziyette tazim nöbeti bekliyeceklerdir. […]
“21 Sonteşrin 1938
Pazartesi günü: […] Saat 10 da Tabut, frak giymiş 12 Saylav tarafından
kaldırılarak, Kamutay binası önünde bulundurulacak olan top arabasına
vazedilecektir. Bu esnada, cenazeye refakat edecek 12 General, top arabasının
iki tarafında, kılıçlarını çekerek mevki alacaklardır. […]
“Cenazeyi taşıyan Top
Aarabası ve bunu takip eden heyet ilerliyerek Etnoğrafya Müzesinin methaline
takarrüp edecekler ve 3 numaralı krokide gösterildiği üzere ahzı mevki
eyliyeceklerdir.
“Tabut Generaller
tarafından mahalli mahsusuna nakledilecek ve tören burada hitam bulacaktır.” (Türk
Dili Türkçe-Fransızca Belleten, “Millî Yas Sayısı”, No: 33, İlkkânun –
Décembre 1938, ss. 27-32)
16 Kasım’dan 21 Kasım’a kadar
altı (yine altı!) gün süren ve büyük mebl̃ağlar sarfedilerek tertîb edilen bu
Cenâze Merâsiminin Kumandanı, (Konya’daki târihî eser tahrîbk̃ârlığı ve mezar
soygunculuğu, ayrıca “Çankaya’da 11 Gün” başlıklı hâtırâtı ve Kemalist “Dîn
İnkilâbı”nın propagandacılığıyle dâimâ ibretle hatırlanması l̃âzım gelen, Kemalist kültür jenosidinin başlıca fâillerinden) Org.
Fahrettin Altay’dı.
16 Kasım 1938 Çarşanba sabâh
sâat̃ 10’dan îtibâren, “Mutlak Şef”in tahnît edilmiş cesedini hâvî tâbut ve
katafalkın tavâfı başladı. Sabâhleyin resmî zevât, sâat 14.00’ten îtibâren halk
tarafından… Tek taraflı Devlet propagandasıyle seferber edilmiş İstanbul
halkının bir kesimi, dört gün zarfında, akıp giden bir sel gibi, “Ebedî Şef”in
ölüsü veyâ mumyası önünde (Farmason Kemalist şâir Mithat Cemal Kuntay’ın telkîn
ettiği gibi) “taabbüdle eğildi”… Bu meyânda, 18 Kasım günü, “bir kısmı kadın on
bir kişi, Dolmabahçe önündeki izdihâmda ezilerek öldü”.
Tavâf ve “taabbüdle eğiliş”, 20
Kasım 1938 günü, Ankara’da, Kemalist Kamutay’ın önüne vaz’edilmiş Katafalk’ın
etrâfında da devâm etti.
Mumyayı hâvî tâbut, on bir gün
zarfında oradan oraya dolaştıktan, on binlerce insanın taabbüd nümâyişlerine
mevzû olduktan sonra, nihâyet 21 Kasım 1938, Pazartesi günü, yine pek büyük
âlâyişle, Etnoğrafya Müzesi’ndeki kabrine konuldu. L̃âkin Tâbutun seyâhati
hâl̃â bitmemişti; burası da muvakkat̃ kabirdi. O, on beş sene daha burada
bekliyecek, orada Kemalist mü’minlerin arz-ı ubûdiyetine mevzû olmıya devâm
edecek, ancak 10 Kasım 1953’te dâimî kabrine kavuşacaktır. O günden îtibâren,
Kemalist Panteon, artık bu yeni dînin sâliklerinin “Kâbe”sidir…
Mumyanın 15 sene nihâî mek̃ânını
beklemesi şunun içindir ki hemen ölümünü tâk̆îb eden günlerde, başta “Millî
Şef” ve Başvekîl Celâl Bayar olmak üzere, Rejimin ileri gelenleri, “Ebedî
Şef”lerine l̃âyık bir panteon inşâsını planlamışlar ve “Anıtkabir” ismini
verdikleri (kadîm devrin Müşrik panteonlarından mülhem) bu panteon, Millet
kesesinden muazzam mebl̃âğlar sarfedilerek ancak 1953’te tamâmlanabilmişti.
Mumyalı tâbutun 10 Kasım 1953’te Anıtkabr’e
nakli de, bütün bir Milleti ona perestiş ettirmek, onun önünde “başını
taabbüdle eğdirmek” için yeni bir vesîle oldu… DP ik̆tidârının ek̃âbiri de, CHP
muhâlefetinin ek̃âbiri de, siyah frakları, siyah silindir şapkaları ile Tâbutun
arkasından yürüyerek ona ebedî merbûtiyet bildirdiler. Askerleri, mêmurları,
talebeleri, sâde vatandaşları arkasından yürüterek ona topyekûn arz-ı ubûdiyet
ettirdiler. Bununla da kalmadılar, bu kâfileye bir de Diyânet İşleri Reîsini kattılar!
Hahambaşı ve Patriklerle (Rum ve Ermeni) yan yana, uygun adım yürüyen zavallı
bir Diyânet İşleri Reîsi: Eyyüp Sabri Hayırlıoğlu… Bittabi, bu da şaşılacak bir
hâl̃ değil: Müslümanlık ellerinde bir istismâr âletinden başka nedir ki?