06 Ağustos 2017

Ne demek Türk ordusunun küçültülmesi...

Ne demek Türk ordusunun küçültülmesi…

Emperyalist  ABD, yeni Ortadoğu projesini gerçekleştirmek için, basına düşen haberlere göre terör örgütü PYD/PKK  900 tır dolusu silah yardımı yaptı. Ortadoğu'daki kuklalarına yoğun silah satışı yaptı. ABD bölgeyi üsten ve alttan silahlandırarak büyük savaşın hazırlıklarını yapıyor. Bu ABD'nin bölgede ilk işgali değildi. Dr. Yalçın Koçak, Tiran isimli kitabında “1918'de İstanbul'un işgaline gelen donanma içerisinde ABD gemileri de vardı. Boğazı işgal gemilerini gösteren resimlerin hiç birinde ABD gemilerini göremezsiniz. Fotoğraflardan silindiler. Bu ABD'yi sevdirmek için yapılan algı operasyonudur” diyor.

Birinci Dünya Savaşı sonuçları olan Ortadoğu haritaları, seçilmiş piyonların zaman zaman askeri darbelerle yer değiştirmesi gerçekleşmiştir. Artık İngiltere'nin çizdiği sınırlar, müttefiki ABD tarafından yeniden değiştirilmek için silah kullanılmaya başlandı.

Küfür tek millet olarak Çanakkale'de birleştiği gibi bugünde aynı çizgisini sürdürmektedir. Emperyalistlerin hedefleri önündeki en büyük engel TSK idi. Türk Ordusunun dağıtılmasıyla, FETO taşı ile hem hükumeti hem Türk Ordusunu vurmaktı. Allah onlara fırsat vermedi, başaramadılar.

Prof Dr Mete Gündoğan, 15 Temmuz darbesine farklı bir bakış açısında ilginç bir tespit yaparak, 27 Mayıs 1960 askeri darbesi ile kıyaslayarak temel bir benzerliği ortaya koydu. 27 Mayıs 1960'da Menderesin asılması en önemli sonuç olarak hala tartışılırken; bu büyük gürültünün arkasında Türk Ordusu bir tasfiye sürecine girdiğinin altını çiziyor.

Gündoğan, “27 Mayıs ihtilali ve sonuçları ile 15 Temmuz Darbesi ve başarılı olsaydı potansiyel sonuçları arasında doğrusal bir ilişki (pozitif bir korelasyon) vardır. 27 Mayıs 1960 ihtilali ise genellikle Türk demokrasisine vurulmuş bir darbe olarak ele alınıp değerlendirilir.

Ancak bu darbenin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik olarak yapılmış bir darbe olduğunu varsayarak bir analiz yaptığımızda, çok farklı bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz.

Bakınız, darbeci subayların teşkil ettiği Milli Birlik Komitesi tarafından yayınlanan kararnamelerle, Türk ordusundan toplamda 275 general ve 7.000 subay emekliye sevk edilmişti. Bu rakamlara bakarak, o zamanki Türk Ordusu'nun boyutlarını düşündüğümüzde, muhteşem bir tasfiye operasyonu olduğunu anlıyoruz. 

ABD büyükelçisi, bu boyutu net bir şekilde ortaya koyabilmek için şunu rapor etmişti; 27 Mayıs İhtilali ile generallerin yüzde 90'ı, albayların yüzde 55'i, yarbayların yüzde 40'ı, binbaşıların da yüzde 5'i emekliye sevk edilmiştir. 

Bu tasfiye neticesinde, durumu/vaziyeti iyi çalışan ABD zamanla Ordu içerisinde kullanışlı bir klik oluşturmayı başarabilmişti. FETÖ dediğimiz cemaat yapısını keşfetti. Onları destekledi ve geliştirdi. Sonra da, Cemaate, NATO içindeki bir ekibe desteklettiği bu darbe girişimini yaptırttı. Darbe aslında TSK'ya yapılmıştı.

 Eğer darbe TSK içerisinde başarılı olsaydı, bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da sonu kesinlikle Menderes gibi olurdu. Çünkü Sn. Cumhurbaşkanı'nın ölümü önemli bir olay olarak, TSK'da yapılacak büyük bir tasfiyenin kisvesi vazifesini görecekti. Bu açıdan baktığımızda, darbe ateşi TSK'nın içinde söndürüldüğü için dışarıda siyasi katliamlara sıra gelmedi ya da ihtiyaç kalmadı.

Peki, eğer TSK planlandığı gibi NATO-FETÖ ekseninde bir cuntanın kontrolüne girseydi, ne olurdu?

Böyle bir durumda, ordumuz emperyal güçlerin taşeronu olarak her yerde kullanılacaktı. Milli ordu vasfından çıkarılıp, lejyoner bir ordu statüsüne dönüştürülecekti. Nitekim bunun farklı bir sinyalini, 2004 yılında AB'den de almıştık.

Hatırlarsanız, 6 Ekim 2004 tarihinde AB Komisyonu'nun yayınladığı ‘İlerleme Raporu ve eklerinde' Türk Silahlı Kuvvetlerinin lejyoner bir ordu statüsüne dönüşmesi gerektiği zımnen ifade edilmişti. Şu anda, bu girişimi yapanlar ve girişime dâhil olduğu anlaşılanlar tasfiye ediliyor. TSK'nın, böyle bir girişimi ve misyonu reddettiğini söyleyebiliriz. Ancak mesele burada bitmiş değildir. Bu açıdan baktığımızda, bunun ardının geleceğini rahatlıkla öngörebiliriz” diyor.

Şimdi bir takım aklı evveller  çıkıyor, Türk ordusunun Küçültülmesinden bahsederken süslü cümlelerle bunu modernize edilmiş hareket kabiliyeti yüksek  etkili bir ordu oluşturmak gibi perdeli cümlelerle, Türk Milleti savunmasız bırakılmak isteniyor. Güçlü Türkiye istenmiyor. Bunun içinde güçsüz bir ordu olmalıdır.

 Ordunun küçültülmesinin istenilmesi, emperyalist ABD'nin bölgede hareket alanının yayılmacı bir politika izleyebilmesi için son derece önemlidir. Onun için periyodik zamanlarda  ordunun küçültülmesi hep gündeme getirilir. Türkiye Cumhuriyeti devleti, her yönü ile hem emperyalizmin hem de Siyonizm'in hedef tahtasına oturtulmuştur. Türk Ordusunun güçlendirilmesi için hiç bir fedakârlıktan kaçınılmaması, Türk Milletinin de genel arzusudur.

Onun için; bölgemizde güçlü bir Türkiye, güçlü Türkiye için de güçlü ordu şart!