07 Ekim 2022

"Nefret" diline ve "Edebe" dair iki yazı

Ali Yurtgezen hocanın Semerkand Dergisi Eylül 2022 sayısındaki “Nefret ediyorum öyleyse varım!” adlı yazısı ile Mostar dergisi Eylül 2022 sayısındaki “Edep bir tâc imiş nûr-ı hüdâ’dan” adlı yazısı nezdimde dokunaklı yazılardır. Din kardeşlerimize karşı nefret dilinin toplum çatışmasına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyayız. “Nefret” dili yıkıcı bir üslûp olarak kışkırtılmış câhil ve lümpen gruplarda alabildiğinde kullanılıyor ve belli odaklardan besleniyor. Adı geçen yazıların bâzı bölümlerini bu meselelere hassasiyeti olan okuyucularla paylaşarak duyurmak istiyorum. Semerkand dergisindeki “Nefret ediyorum öyleyse varım“ adlı yazıdan birkaç bölüm:

“Câhiliye asabiyesinde, üstünlüğün takvada olduğuna dair ayet ve hadislerde açıkça ifade buyurulan hakikate muhalefet vardır. Üstünlük ırk, kavim, kabile, ten rengi gibi insanın kendi tercihi olmayan beşerî özelliklerde yahut gelip geçici dünyevî imkânlarda aranmaktadır. Bununla da yetinilmemekte, başka mensubiyetlere sahip herkes aşağılanıp her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme müstahak görülebilmektedir. Bu yüceltme ve aşağılamalara tarihten yahut münferit olaylardan bulunan gerekçeler bugüne taşınmakta veya genelleştirilmektedir. Kısaca cahiliye asabiyesi, ilahî ölçüleri ve akl-ı selimi devre dışı bıraktıran nefsanî tepkilerden ibaret bir zorbalık, fert veya toplulukları kendilerine yapılmasını istemedikleri şeyleri başkalarına yapmaya sevk eden bir ahlâksızlıktır. Ve elbette büyük günahtır. Bu sebeple âyet ve hadislerde cahiliye asabiyesinin bütün çeşitleri gibi ırkçılık yahut kavmiyetçilik çeşidinden de şiddetle sakındırılırız. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vessellem, pek çok hadis-i şerifinde böyle bir günaha yönelmememiz için ikazlarda bulunur. Bunlardan birinde buyurur ki: Kim (yoldan çıkmış bir topluluğun açtığı) asabiye bayrağı altında savaşır, insanları asabiyeye çağırır, asabiyeye yardım ederken ölür veya öldürülürse, cahiliyye ölümü üzere ölmüş olur.’ (Müslim, İmâre 57)

 

Kör-kütük bir yöneliş                                                                                                         (…) Şu sıralar biz de de böyle bir cahiliye gayreti var. Siyaseten oy devşirmek isteyen bir güruh, ummiyye bayrağı açmış durumda. Sığınmacılardan kaynaklı, her zaman ve mekânda yaşanılması kaçınılmaz sıkıntıları istismar ederek, abartarak, olmadı bunları uydurarak, insanları bu bayrak altında toplanmaya çağırıyor ve az sayıda da olsa taraftar buluyor. Bizim bir tek kardeşimizin bile cahiliye ölümü ile ölmesine razı olmamamız, bunun için de bu tavrın yanlışlığını ısrarla anlatmamız gerekiyor. Sığınmacılar üzerinden körüklenen ırkçılık bir kere modern Batı’dan ithal anlayışla kabile asabiyesini de aşan katmerli bir cehalete, dehşetli bir körlüğe delalet ediyor. Zira kabile asabiyesinde daha ziyade şeref vesilesi zannedilen hallerle üstünlük iddiası varken, modern ırkçılıkta biyolojik anlamda bir üstünlük iddiası vardır. Batı ırkçılığı, kendileri dışında kalanları barbar, yabani, vahşi gibi nitelemelerle insan dışı bir kategoriye dâhil eder. Kaynakları paylaşmamaya, sömürmeye, bunun için gerektiğinde katliam yapmaya sevk eden bir bencilliğe dayanır. İkincisi, Batı’dan ithal ırkçılık, Batılılar adına bir ırkçılığı sergilemek gibi bir ahmaklığın alametidir. Nitekim bizde ummiyye bayrağı açanların Arapça tabelalardan rahatsız olup İngilizce tabelalardan hoşnut olmasının başka türlü izahı yoktur.  Nihayet yine bizdeki gibi ötekini günah keçisi hâline getirerek, şeytanlaştırarak yapılan bir ırkçılık, eksiklik hissinin tezahürüdür. Kişinin yetersizlik ve zaaflarını başkalarını aşağılayarak perdelemeye çalışmasından; ötekine nefret duyarak statü kazanma, olmayan kişiliğini var kılma gayretinden ibarettir.”                                                                                                             Mostar dergisindeki “edep bir tâc imiş nûr-ı hüdâ’dan” adlı yazıdan birkaç bölüm: “Birine su verirken uzaktan veya yüksekten sunmayalar, maşrapanın kulpunu kolayca tutabileceği şekilde su içecek kişinin sağ elinin olduğu tarafa çevireler. Muhatabın üzerine damlatmamak için bardağı iki eliyle alttan tutarak sunalar ve alan kimse sağ eliyle ala, bismillah deyip başlaya, bardağın dibini suratına tutmadan yavaş yavaş içe. Ağzını doldurup yutmaya ki yürekte zahmet peyda olur. Su verenler boşalan bardağı aldıktan sonra sıhhat ve afiyet dileyeler ki su içen kişi nefes alıp cevap verebilsin.

Amasyalı Alaaddin Çelebi isimli bir sıbyan mektebi muallimi 1453’te kaleme aldığı ‘Tâcü’l-Edeb’ risalesinin ‘su verme ve su içme âdâbı’ bölümünde böyle diyor. Eserde, yolda yürüme adabından oturup kalkma, konuşma, yemek, selamlaşma, mescit adabına kadar günlük hayatın pek çok edebi anlatılıyor. Osmanlı’da küçük yaşlardaki çocuklar terbiye edilirken onlara nelerin öğretileceği, nasıl davranılacağı hususunda sıbyan mektebi hocalarıyla ebeveynler için yazılmış, ‘Ta’lim-i Edeb, Tariku’l-Edeb, Tacü’l-Edeb, Vesiletü’l-Edeb’ gibi isimler verilen böyle bir hayli kitap var. Bu tür eserlerin tamamında, edep kapsamındaki davranışların, kişiye düşünerek hareket etme,anlayış, incelik, doğru ve güzel olanı tercih, ayrıntı dikkati gibi melekeler kazandıracağı özellikle belirtilir ki Fatihler, Kanuniler, Sinanlar, Bakiler, Itrîler, Karahisarîler böyle kazanılmış melekelerin hâsılasıdır. Bugün ‘su verme âdâbı’ gibi incelikleri, bu maksadı gözden kaçırdığımız için küçümsüyor yahut gereksiz, abartılı bir kibarlık zannıyla kolayca terk veya ihmâl ediyoruz. Halbuki sunduğu maşrapanın, muhatabına göre uzaklığını, yüksekliğini, kulpunun hangi yöne getirileceğini hesap ettiren bir tedip usulü, su vermenin de ötesinde, yetişme çağındaki çocuklara çok temel bir davranış tarzını; yaptığı her işte düşünme, ayrıntıya dikkat etme, incelikleri gözetme becerisini kazandırmayı hedeflemektedir. Mantığı, zekâyı ve duyuları en üst seviyede kullanmayı gerektiren bu beceri, nihayetinde insanı aziz tutma, muhataba saygı gösterme esasına bağlı olduğundan asla yanlış bir istikamette kullanılmayacaktır Nitekim günümüzde kısmen devam eden, bir kıza görücü gitme geleneğindeki kahve seremonisinde asıl maksat kahve içmek değil talip olunan kızın sunumundan onun dikkat ve inceliğine dair fikir sahibi olmak; edep tacını kuşanıp kuşanmadığını anlamaya çalışmaktır.                                                                                 Edep iledir nizâm-ı âlem, edep iledir kemâl-i âdem                                                                       Edep; tezahürü olduğu derunî mazhariyet ve meziyetler sebebiyle toplum planında huzur ve âhenge, fert plânında da kemâlata vesiledir. ‘Edep iledir nizâm-ı âlem / Edep iledir kemâl-i âdem’ denmiştir. Kudemanın ‘illa edep, illa edep’ yahut ‘var edep öğren edep’ ısrarı bundandır. Hz. Ali radiyallahu anh, ‘İnsanlar edebin ne kadar kıymetli, ne kadar elzem olduğunu bilselerdi, Allah’tan rızık yerine edep isterlerdi.’ buyurmuştur. Zira edep kapsamındaki güzel davranışlar, düşünmenin, dikkat ve inceliğin, yaratılmışları Yaradan’dan ötürü sevip aziz bilmenin yanında; akledebilmenin, kalbin canlılığının, adam olunduğunun, mümin izzetinin ve bütün bunları mümkün kılan imanın alâmetidir. Yine Hz. Ali radiyallahu anhın ifade buyurduğu üzere: ‘Edep aklın suretidir.’ Böyle olduğu içindir ki hayâ dediğimiz utanma duygusu, çocuklarda akıl nurunun parlamaya başladığı çağlardan itibaren belirir. Hayat kelimesiyle aynı kökten türeyen hayâ ise gerçek anlamda diri olmanın, canlılığın göstergelerindendir. Utanan, hayâ eden insanın yüzü, kan basıncı arttığı için kızarır. Utanılacak durumlarda kişinin yüzü kızarmıyorsa eğer, ya kanı çekilmiştir ya kalbi vazifesini yapmamaktadır. Her iki hal de ölüm belirtisidir. Bizim inancımızda iman taşımayan bir kalp, ölü bir kalptir. Böyle bir kalbin sahibi dünya hayatını sadece cesediyle sürdürür. Nihayet edep, kulun beşeriyetinden âdemiyetine yükseldiğinin, adam olabildiğinin alametidir. İnsanı şerefli ve mükerrem kılan beşeriyeti değil âdemiyetidir. Bizim gibi yiyip içen, gezip dolaşan diğer canlılarla ortak yanımız olan beşeriyetimizin, yani cesedimizin, bedenimizin, fani varlığımızın arzu ve isteklerini karşılamak dışında hiçbir derdimiz, hiçbir ulvî ölçü ve maksadımız yoksa, kendimizi hayvan derekesine mahkûm etmişiz demektir. Ol sebepten Mevlâna kuddise sirruh hazretleri, ‘dem olmaz adı aslâ edebsiz inşanın / Edebdir zîra farkı insân ile hayvânın’ sözleriyle edepsiz insana âdem yahut adam denemeyeceğini, âdemiyetini kaybetmiş insanların hayvanlardan bir farkının kalmayacağını anlatır…”

*****

AHLÂK VE İSTİKAMET DERGİSİ

Yazar Haki Demir’in idaresinde çıkan Ahlâk ve İstikamet / Aylık Fikir ve Siyaset dergisi” nin(www.ahlakveistikamet.com) Ekim 2022 / 17. sayısında siyasî ve fikrî grupların üstünde ciddiyetle durmadığı, Türkiye’nin en temel meseleleri olan “Gençlik mefkûresi”, “İslâmî siyaset yönetimi ve İslâmî muhalefet fikriyatı”, “Siyasetin soytarılaşması” ve Kemalist câhilleştirme” başlıklı meseleler ele alınıyor. Bu sayının kapak konusu: SİYASETİN SOYTARILAŞTIRILMASI” dır.

Bu sayının mündericatı şöyle:                                                                                 

TAKDİM Ali Ergen                                                                                                                       1. KISIM-İSLÂMÎ MÜCADELE                                                                                           Gençlik Mefkûresi-3-Gençliğin tabiatı-2- Gençlik nedir? / Haki Demir                                   İslâmî muhalefet fikriyatı-8-Harici muhalefet / Hamza Kahraman                                                   İslâmî siyaset yönetimi-2-Temel meseleler-1-Hulasa / İbrahim Sancak                                         2. KISIM-SİYASÎ MÜCADELE                                                                                     Meşruiyet-13-Yedek meşruiyet / Haki Demir                                                                              Hasta devlet-7-Devletin şekli şartları-2-Millet / Mustafa Karaşahin                                                3. KISIM-SİYASÎ REJİMİN KİMLİĞİ                                                                                        Siyasî kriz dinamiği-4-Devletin hayatı kuşatması / Alihan Haydar                               “Gelenekleşen Korsanlık”-8-Korsan devlet-3- Hukuksuz devlet / Mustafa Karaşahin            Cehalet dinamiği-8- İdeolojik-Kemalist cahilleştirme programı / Abdullah Tatlı Ankara’nın devşirmeleri-5- Yerli “sömürge sistemi” / Selahattin Adanalı                                                               4. KISIM-YENİ TÜRKİYE                                                                                                     İttifak ihtimalleri-9- Siyasî inisiyatif için ittifak / Ahmet Selçuki                                                2023 Seçimleri-6-Mütedeyyin camia için önemi / Osman Gazneli                                                      5. KISIM-AK PARTİ İKTİDARI                                                                                         Erdoğan’ın siyasî şifreleri-7-Yozlaşmış gelenekler / Haki Demir                                            Siyasî patlama dinamiği-13-İçtimai tesirleri / Haki Demir                                                  Hassasiyet patlaması-12-Kadrolardan kaynaklanan hassasiyet patlaması / Haki Demir Bozgun süreci-10-Dünyanın şartları / Nurettin Saraylı                                                             Kültür kuvvetleri-7-Kültür kuvvetleri kontrolü ele almalıdır / Hakan Türkmen Soytarılar-1-Soytarı kimdir? / Kadir Karatoprak                                                                                               Medenîler ve barbarlar-7-Medeniyet katilleri / İsmail Demirhan                                                     6. KISIM-MEDYA                                                                                                                   İslâmî neşriyat dosyası-11-Fikri neşriyat ölçüleri / Haki Demir                                                           7. KISIM-ENDERUN AKADEMİSİ                                                                                     Enderun Akademisi Eylül ayı programları / Haki Demir                                                         8. KISIM-GENÇLİK MEFKÛRESİ                                                                                     Gençlik mefkûresi Eylül ayı programları / Haki Demir (ilbeyali@hotmail.com)