Nusretiye Camii ve Tophane Saat Kulesi (1862)
1823’teki Firuzağa yangınında yanmış olan “Arabacılar Kışlası Camii”’nin yerinde II. Mahmut tarafından yaptırılan ve “Nusretiye” adı verilen camii, 1826’da ibadete açıldı. Mimarı Krikor Balyan'dır. Yapı, tarihi İstanbul’un sınırları dışında inşa edilmiş en büyük camilerden birisidir.
Yapıldığı
yıllarda İstanbul'da etkin olan ampir ve barok üslup etkisindeki caminin sebil,
muvakkithane ve şadırvanı da Tophane'yi süsler.
8. yüzyılın
sonlarında Tophane yakınlarında Sultan III. Selim'in yaptırdığı “Arabacılar
Kışlası Camisi” bulunmaktaydı. Ahşap cami, 24 Şubat 1823'teki Firuzağa
yangınında yanıp kül oldu. Sultan II. Mahmut 1823'te yanan caminin yerine yeni
bir caminin inşaatını başlattı. Yeni bir askeri teşkilat kurmakta olan II.
Mahmut, caminin yapımını askeri binalarla birlikte başlamıştı. Bu nedenle vakıf
binalarla değil, top dökümhanesinin önüne inşa edilen çeşitli askeri yapılarla
çevrilendi. Vakıf yapıları yerine etrafındaki Tophane-i Amire ve Tophane
Kışlası ile bir bir bütünlük gösteren camii, bu özelliği ile eski külliyelerden
ayrılır. Caminin adının yangın yerindekilere yapılan yardımlardan ötürü
“Nusretiye” olduğu düşünülür.
Caminin
mimarlığını Osmanlı'ya sonradan saraylar, köşkler inşa edecek Balyan ailesinin
ilk kuşağından Meremetçi Bali Kalfa 'nın oğlu Krikor Amira Balyan üstlenmişti.
İnşaat üç yıl sürdü ve 8 Nisan 1826'da Sultan II. Mahmut, saltanat kayığı ile
Tophane İskelesi'ne çıkıp yere serilmiş değerli kumaşların üzerinde at sırtında
ilerleyerek camiye gelerek, açılışı yaptı[2]. Açılış töreninde topçu
birliklerini selamlayıp yeniçerileri selamlamadığı görülen II. Mahmut’un birkaç
ay sonra yeniçeri ocağını kaldırması üzerine yeniçerilere karşı kazandığı
zaferin anısına camiye “Nusretiye” denilmeye başlandığı da söylenir.
Caminin
açılışı nedeniyle bir madalya yaptırılmıştır. Madalyanın ön yüzünde tuğra, ay
içinde Nişanı Iftihar, arka yüzünde Camii Nusret, 1247 yazısı bulunmaktadır.
Nusretiye
Camii’nin açıldığı 8 Nisan 1826 günü gerçekleşen törene II. Mahmud deniz
yoluyla gelmiş, kubbenin mahyaları örttüğünü fark etmişti. Bunun üzerine 14
Mayıs 1826’da minareler alt şereflere kadar yıktırıldı ve üst şerefeler daha
yükseğe aldırılarak baştan yapıldı. Hacı Mıgırdiç Çarkyan (1799-1899) ikinci kalfa
ve resimcibaşı olarak çalıştı. 1960’lara doğru minarelerden birinin petek kısmı
tehlikeli bir biçimde eğrilmiş olduğundan bütünüyle sökülerek tekrar
yapılmıştır.
Camii,
1955-1958 arasında tamir gördü. 1956'da yol çalışması sırasında caddenin karşısında
kalan sebil ve muvakkithane sökülerek caminin yanına taşınmıştır.
Yüksek bir
kaide üzerine kurulmuş, 15,5*15,5 m ölçülerinde kare plan üzerine inşa edilmiş
bir camidir.
Camiye barok
üslupta inşa edilmiş 4 m yüksekliğinde ve 2,10 m genişliğinde görkemli bir
kapıdan girilir. Giriş kapısı üstündeki yazı Yesarizade Mustafa İzzet Efendi'ye
aittir.
Tek
kubbelidir. Kubbesinin cami iç kısmından yüksekliği 29 metre, çapı 15 metredir.
İkişer
şerefeli iki minaresi vardır; minareler çok ince ve yüzeyi yivlidir.
Doğu ve batı
yakasındaki çıkıntılı yapı, hünkâr kasrıdır. Hünkâr mahfilindeki kafes pirinç
dökme ve altın yaldızlıdır. Hünkâr Kasrına son cemaat bölümündeki odalardan ve
dış yan revaklardan da girişler verilmiştir. Sultan girişi ise, denize bakan
güney cephededir. Hünkâr Kasrının duvarları renkli bitki motifleriyle süslenmiş
ve kemerli kapısında Hattat Mustafa Rakım’ın yazdığı Nebe(Amme) Suresi yer
alır[5]. Caminin içini çevreleyen Amme suresi de Mustafa Rakım Efendi’ye
aittir. Camide Recai Şakir Efendi’ye ait hat eserleri de görülür.
Avluda
muvakkithane ve sebil olmak üzere iki yapı daha bulunur. Eskiden caddenin
karşısında, kışla kapısı yanında bulunan yapılar, bugünkü yerlerine sonradan
taşınmıştır. Caminin mimarisi ve dış süslemesine uygun biçimde tam önüne II.
Abdülhamid tarafından 1901’de İtalyan mimarı Raimondo D'Aronco’ya çeşme
yaptırılmıştır. Söz konusu çeşme, 1956’da yerinden sökülerek Maçka’da İstanbul
Teknik Üniversitesi binasının karşısında kurulmuştur.