24 Haziran 2016

'Öğretmeni 'Öldürmeyi' Öğrenmek' (!)

Geçtiğimiz günlerde liseliler tarafından "Gericiliğe Geçit Vermeyeceğiz" başlıklı bildiriler yayınlandı. Söz konusu bildiriler hem kamuoyunu meşgul etti hem de yozlaşmış eğitim sistemimizi yeniden gündeme getirdi. Spekülasyon bol, fakat meseleyi etraflıca ve derinliğine ele alan pek az kişi var.

Mevcut eğitim sisteminden böyle bir bildirinin çıkması kimseyi şaşırtmamalı. Kabul edelim ki AK Parti'nin pek çok parlak başarısını eğitim konusundaki yetersizliği gölgelemektedir.

Ünlü Fransız Düşünür Pascal Bruckner, "En iyi öğretmen, öğrencisine öğretmenini öldürmeyi öğreten öğretmendir" diyor.

 

"Öğretmeni öldürmek" elbette öğrencinin katil olması değil, öğretmeni aşması, hocanın yolundan ayrılabilip kendi yolunu bulabilmesi, yaratıcı olması anlamına geliyor. Bizim eğitim sistemimiz öğretmeni öldürmeyi, yani onu aşmayı bırakın, öğrenilmesi gereken şeyleri öğretmeyi bile başaramıyor. Müfredatın paçozluğundan öğretmenin paçozluğuna, eğitim binalarının paçozluğundan çocukların yeteneklerini keşfetmelerinin önünü tıkayan sınav paçozluğuna kadar temel meselemiz eğitim sistemini saran bu paçozluk. Her gelenin yeni bir değişiklik önerdiği eğitim yapboza dönüşmüşken her gelen öğrenci yeni sistemin mağduru oluyor ve Türkiye eğitim konusunda bir mağdurlar cenneti. Öğretmen, öğrenci, veli hiçbiri memnun değil ve durumu kim düzeltecek, nasıl düzeltecek? Çözülmeyi bekleyen zor sorular.

 

Bildirinin başlığı, "gericiliğe geçit vermeyeceğiz" çok şeyi özetliyor aslında. Önce gerici kimdir sorusunu sormak lazım. Kimdir gerici? Bu bildiriyi kaleme alanlar Aydınlanmacı, Jakoben, sekülarist ve Kemalist bir eğitim sürecinden geçtiler ve bilimin ışığıyla aydınlanmayan kim varsa onları gerici, yobaz olarak yaftalıyorlar. Çünkü eğitim sürecimiz farklı kimliklere hoşgörüyü en önemlisi de dini kimliklere hoşgörüyü öğretmiyor. Çünkü eğitim sistemimiz tek bir

ideolojiyi öğretiyor ve birbirini çürüten fikirlerin olabileceğini öğretmiyor. Çünkü eğitim sistemimiz geçmişi karanlık yeniyi aydınlık olarak gösteren, geçmişle şimdinin ve geleceğin birlikteliğini şimdi adına yok sayan bir yaklaşıma sahip. Çünkü eğitim sistemimiz eleştirel düşünmeyi öğretmiyor, öğretemiyor. Bellettiği tek şey ideoloji: sekülerizm, Kemalizm, bilimizm vb.

 

Böyle bir sistemde bildirilerde bile yaratıcılık çıkmıyor. Hep aynı bildik tekrar: gericiler ilericiler. Halbuki öğretmenlerini aşmaları onları öldürmeleri beklenirdi. En azından Türkiye'nin en pahalı ve en iyi sayılan kolejlerinden birinde. Türkiye'de bazen eğitim şuraları yapıldığını ve eğitimden anlamayan kim varsa onların toplandığını görüyorum. Netice var mı? Yok!

Öğrencileri düzeltmek için öğretmenleri düzeltmek öğretmenleri düzeltmek için eğitim fakültelerini düzeltmek gerekecek ve zincir uzayıp gidiyor. Bugün bir akademisyen olarak eğitim fakültelerindeki eğitimin kolay kolay düzeltilemeyeceğini rahatlıkla ileri sürebilirim. Öğretmenin en çok okuması gereken şey kitaptır ve üzülerek görüyorum ki bu fakültelerin öğrencileri ders notu dışında kitap okumuyor ve okuması teşvik edilmiyor. Öğretmen medeniyeti aktarırken öğrenciyi ölmüş kişilerle iletişime geçiren kişiyse eğer bu iletişim son derece çarpık ve cansız görünüyor. Çünkü nottan bir şey öğrenilmez yalnızca ezberlenir ve işi bitince de unutulur.  Kitaplar ise daha okurken içimize işler, içimizi acıtır ya da bizi neşelendirir ve onları ömür boyu içimizde taşırız. Bu yüzdendir batıdaki bazı eğitim kurumlarında Shakespeare dizelerini ezberletmeleri. Bu dizeler erdem hakkındadır ve insanın ruhuna girer.

 

Kalite sorunu maddi hatalarla el ele ilerliyor. Bütün harçları kaldırmak, her öğrenciye kitap dağıtmak vs. vs. maddi durumu iyi öğrenciyle maddi durumu iyi olmayan öğrenciyi bir tutmak, süreci maddi durumu iyi olmayan öğrencinin aleyhine işletiyor. Hâlbuki parası olan öğrenciden para almak, olmayanı da burslarla desteklemek, yani zenginden alınan paraları fakir çocuklar için kullanmak mümkünken saçma bir eşitlik ideolojisi adına pek çok öğrenciyi mağdur etmek hangi akla hizmet? Evet, eşitlik bir ideolojidir ve tam anlamıyla eşitliği tesis etmek mümkün değildir. Çünkü insanlar doğası gereği, kültürleri ve cinsiyetleri gereği eşitsizdirler. Eşitlik değil, adalet gerekir ve Platon'un tarifiyle adalet herkese Hakkı'nı vermek anlamına gelir.

 

Üniversitelerde kütüphaneler hızlıca ‘chat cafe'lere dönüşürken, mahalle kütüphaneleri kayboldu. Çocukluğum mahallemdeki kütüphanede geçmiş ve şimdi etrafımda gördüğüm çocukların elinde birer tablet internetin sözde dolu ama boş, beyni iğdiş eden koridorlarında dolaşıyorlar. Aradığımız bilgi internetteymiş! Hayır, efendim bilgi kitaplardan öğrenilir internette saatlerce surf yapılarak değil. İnternet sadece bazı şeylere ulaşmak için bir araç. Hâlbuki internetin kendisinin fetişleştirildiği bir çağdayız. E-book bir istisna belki.

 

AK Parti meseleyi okullara tablet dağıtmakla çözeceğini düşünüyorsa yanılıyor. Çünkü meselenin çözümü daha fazla teknolojikleşmekte değil. Teknolojinin budalalaştırıcı yönünü derinliğine düşünmeyle aşmaya çalışmakta. Yoksa Filozof Heidegger bu konuda kafa yormazdı. Voegelin, Arendt çağımızın budala, düşünme yoksunu insanından bahsetmezdi.

Çocukların ezbere değil, düşünmeyi öğrenmeye ihtiyacı var ve daha önemlisi öğretmenin bunu öğrenciden önce öğrenmesi gerek ve öğretmenleri eğiten öğretmenlerin de. Bunun nasıl yapılabileceği, metotları tartışılabilir. Her okul aynı tarzda olmak zorunda değildir. Küreselleşme ve çok kültürlü bir çağda eğitimin millisi olmaz. Farklı yetenekte öğrencileri farklı okullarda toplayabilir, müfredatta seçenekleri arttırabilirsin. İsteyen okul teknolojik, isteyen okul ekolojik olmayı seçebilir.

Eğitim konusunu AK Parti eğitim felsefesiyle  birlikte düşünmelidir, eğitim teknolojisiyle değil. Öğretmen önce kendisine öğrenci değil talebe bulmalıdır yani talip olan. Bunun için uygun bir seçme yöntemi uygulanması gerekmez mi? Ve öğretmen de talip olmalıdır, öğretmeye ve öğrenciyi sevmeye. Son olarak: Öğretmen talebeye bilgiye ulaşımında ancak bir "kanal" olabilir.