‘Oku’ -3

-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-

Okulların tam tekmil eğitim veren birer kurum ve bizde yerleştiği intibaıyla “oku”ma müessesi olmaktan şartlar gereği nasıl da uzaklaşmış olduğundan bahsetmiştik.

Yaklaşık bir yıl önce kendisinden dinlemiştim. Kalem erbabı bir arkadaşım, İstanbul'un hatırı sayılır muhitinde bir liseye söyleşiye gitmiş. Söyleşinin bir yerinde öğrencilere örnek aldıkları kişilerin kim olduğunu, kim gibi olmak istediklerini, toplum öncüsü olarak kimi gördüklerini sormuş. Özellikle kız öğrencilerin sesi baskın çıkmış ve o seslerden yalnızca iki isim duymuş. Bunlardan biri, evliliğiyle şöhrete kavuşan bir sosyal medya fenomeni; diğeri de reşit olmadığı için vaktiyle hakkında çok konuşulan bir şarkıcıymış.

Duyduğum anda o iki ismin gençler üzerindeki etkisinin şokunu yaşadım. Anlatanın söyleşi esnasında yaşadığı hayreti tecrübe etmiş sayılabilirim. Ama hayretlerimiz, yazıklanmalarımız nafileydi. Kuruduğu için fırtınayla devrilen ağacın gürültüsü yankılandı içimde. Parçalara ayrılan odun yığınından kıymıklar yükselip gözlerime battı.

Artık sıradanlaşan böylesi aykırılıklar meselenin özüne inmeye itiyor, üzerine tefekküre yol açıyor hiç olmazsa. Nitekim oradan gelişen akış zihnimde şöyle gelişti:

Denklem -1: Gençlik, hele ilk gençlik zihnî debdebelerden başını alamaz. Her şey karışık gelebilir ve bazen kısa kaçışlar tutkuyla peşinden gidilen uzun bağımlılıklara gebedir. Yönetimi de zordur, ehlileşmesi de… Ancak çocukluktaki aile eğitimi ve zihin terbiyesi konusundaki tedbirler, bu dönemde can simidi gibidir ve verimini sergiler. Bugün yaşadığımız toplumda eğitimcilerin ve alanında uzman bilirkişilerin eksildiğini gözlemledikleri temel unsur aile eğitimi. Dolayısıyla gençlerin kendine, zihinlerini ve kalplerini ikna edecek, sağlıklı birer dayanak ve konum edinmeleri, böylece sağlıklı bir temel yapıdan gelişim sağlamaları zorlaşıyor.

Denklem -2: Hakikat, insanlık tarihi boyunca azınlığın sahiplenmesiyle varlığını sürdürmüştür. Çoğunluk ise genelde merkezden sapmaya elverişli bir yola girer veya başlangıçta merkezden kopmamaya gayret etse de zamanla ve illa ki sapma hâlini yaşar. Bu her organizmanın başına gelen bozuluş hâlidir. Aşırı sapmalar, kördüğümle neticelenir ki böyle durumlarda gerekli gereksiz toplumsal infiallerden, iç çatışmalardan ve suç oranlarındaki tırmanışlardan söz edilebilir. Bir yerde toplumsal bozuluş arttığında doğru, güzel ve hakikat gerçek değeriyle algılanmaz; aksine yanlış, çirkin ve çarpık anlayışlar haddinden fazla değer kazanır ve kabul görür. Hâli hazırda yaşadığımız dünyada, dünyalıların çoğunluğunu cezbeden ve güzel, faydalı, harikulade olduğu düşünülen birçok unsur, insanın yaradılışına ve insani olana aykırıdır. Buna rağmen durmaksızın takdir görüyor, alkışlanıyorlar.

Farklı baskılar, sapmalar ve eksikliklerle karşılaşıyor her nesil. Hem genelde hem özelde başa çıkmak zorunda olunan dış etkenler var. Bazı etkenler eksik, bazıları fazla. Meşhur büyük resim şunu veriyor: Artık iyi etkenler eksik, kötü etkenler fazla.

“Oku”manın, muhtevasına göre değişen bir tesir bıraktığından söz etmiştik. Ama gözlemlediğim bir şey var ki kimi zaman kötü muhtevalı okumalar bile kişiyi iyi muhtevalara taşıyabilir. Zira “oku”mak, kişiyi edilgen bir konuma çekmesine rağmen, birçok eyleme nazaran olgunlaştırıcı bir etkiye sahiptir. Zihnin sessizce izlediği kelimeler, içeride tartıyla yontulabilir ve kişideki idrak düzeyini artırabilir. En azından iyiye ve özüne bir fırsat tanıyabilir. Oysa okuma dışındaki etkenlerin birçoğu anlık “maruz” kalmalara ve insani tartıya endekslenmemiş kabullere yol açar. Sesler ve görüntüler, olumluya da olumsuza da kestirmeden gider, taşıdığı her şeyi deklare eder. Kelimeler ise uzun yoldan selamete çıkarma ihtimalini taşımaya devam eder.

Yukarıdaki küçücük istatistikteki edilgen gençlere, muhteva seçme ve biçimlendirmelere tâbi olma noktasında edilgenden etken konuma taşıyacak özel bir yardım gerekli. Yardım için eğitim eşliğinde özel bir okuma reçetesi lazım. Bu sadece kendileri için değil, gelecekleri ve onlarla etkileşime geçecek nesiller için de gerekli.

Gençlik her neslin ömrü yettiyse başından geçen bir dönemdir ve yeterince değerli olmayana ziyadesiyle değer vermişlik, birçoğumuzun gençliğinde görülmüş bir şeydir. Durduğu yerin farkında olan bir genç için ideal olanla, olmadığı hâlde sempati duyulan gibi ayrımlar mevcuttur. İdeal olan erişilmesi zor ancak yeterlilik ve güven vadeden bir figürdür. Sempati duyulan ise yeterlilik göstermiyorsa eğlence vadediyor ya da eğlendiriyordur. Gencin en azından bunun ayırdında olması gerekir.

Nitekim okul-eğitim-“oku”ma ilişkisinin yeniden güçlendirilmesiyle lazım olanı olmayandan ayırarak yetişen gençler ne kadar çoğalırsa toplumun hafıza birikimi, birikimin doğru yorumu ve gelecek tasavvuru da o kadar güçlenir.

***

Künye:Oku'mak; bir yazıda ne yazıldığını sâdece gözle veya aynı zamanda seslendirerek çözmek; bir yazıda anlatılmak istenen manayı anlamak, öğrenmek; bir metni seslendirmek, yüksek sesle kıraat etmek; bazı duaları usulüne göre söylemek, okuyup üflemek, nefes etmek; sesli olarak nağme ile söylemek; bir şeyin söylenmemiş gizli tarafını anlamak, mana çıkarmak; anlatmak, ortaya dökmek; söylemek, demek; çağırmak, dâvet etmek; öğrenim görmek, tahsil yapmak; dua etmek, dua maksadıyla belli sözleri söyleyerek Allah'tan mağfiret dilemek anlamlarına gelir (Kubbealtı Lugatı).