Ömürde bir ramazan daha

Hayat imtihanlarla döşeli bir yolculuk. Öyle şaka değil, keyfe keder hiç değil. Bir bir önümüze çıkanlar, karşılaşmalarımız ve etkileşimlerimiz, mikro figürler ve olaylarla dolu devasa bir havzanın yavrulamaları. Yani kaderin… Şayet bir sahne silinse koca bir sistem alt üst olacakmışçasına incelikli işte.

İnsan vazifeyle doğuyor. Kendine, izlerine, önce en yakınındaki küçük halkaya, sonra onun da çevresindeki geniş halkaya karşı… azala azala indirgenen vazifesi var tüm dünyaya. Yürümekten yorulmuşken de bir ağaç altı serinliğinde külfetleri dağıtıyorken de değişmiyor bu. Gücü neye yeterse… benliği/nefsi ne kadarına izin verirse, oralı olursa, kulak kabartırsa…

İnsanlık her defasında bir şeyler yoluna girdikten sonra büyük çözülüşlerle imtihan oldu. Ve tarih bilir ki; insanlık hiçbir vakit topyekûn, fıtratına uyak yollara revan olmadı. Dünyanın hep en az bir yanı çöküşü, çözülüşü yaşadı.

Dar vakitlerin hüküm sürdüğü bugün, yalnızca toplumlar bazında ya da öbek öbek değil kişi kişi çöküşler ve çözülüşler yaşanıyor. Ayrışma devrindeyken buhran da ayrışıyor artık. Bir ömür günlere hatta saatlere sığan öyle çok gelgite gebe ki, atmosferin omuzlarımıza yıktığı basınç yanında hiç kalıyor.

İletişim çağının gizlisi saklısı kalmayan insanlar âleminde çıkaracak çok ibret var. Eskisi gibi başladığı gibi biten ömürler yok artık. Tenhası çok meskenlerden adım sığmayan şehirlerarası mekik dokuyanların durumuna benziyor ömürlerin akışı. Her an bir başkalığa hatta tahmin edilebilenin ötesinde bir başkalığa gebe. Her şey düzgün, dimağ da dâhil gidişat derli topluyken dağılmak, bozulmak, çözülmek ve çökmek an meselesi. Sürüklenişini kabul edenler için hiçbiri tercih değil o yüzden.

Unutuşların kıran getirdiği yitik öncü şahsiyetler -ulaşılmazlık anlamında- müzelik olmaya başladığından beri düşünceleri, davranışları muhakeme edecek satıhlar da azalıyor. Ya tâbi olunan gündelik akış buna engel, ya tembellik ya da kibir…

Berrak suyun bile durdukça bakteri ürettiği biliniyorsa demek ki insan da böyle. Durmama ve durulmama hâli yalnızca maddi çıkara yorulursa iş çıkmaza girer. Emeği yalnızca nafaka üstü kazanca endekslemenin en bariz şekli olur ve su bulanır. Çünkü yüksek emeğini para, mal gibi hayat kurtarmanın ötesine süren insan, onu korumak için daha hırslı ve saldırgan olacaktır. Bu da çöküş ve çözülüşe gebe.

Nitekim bir denge ihtiyacı var. Bir ayağı durduğu yerde öteki ayağı âlem-i devranda olanların dengesine imrenme ihtiyacı var.

Fizikî ve fikrî gücünü neye yoracağını iyi bilmeli insan. Yola çıkışın ardından hedef kestirilebilmeli. Bu arayış kişiyi, hayat derken işin aslının ne olduğu cevabına daha yakın tutar. Yerini, gelişini, gidişini bilir. Sosyal körlük, köksüzlük, amaçsızlık, iradesizlik gibi marazlardan uzak durur. Koşarken demlenmedir bu. Hengâmenin içindeki hayrı ve şerri sezmeye dair istemli bir gayrettir.

İnsan dimağı sonsuz denklemlere açılıyor. Ama her denklem selamete çıkarmıyor. Doğrusunu bulup, hakikate çıkışı keşfetmek hepimize vazife. Yoksa Hz. İbrahim Aleyhisselam'a niçin âlemi sorgulama yetkisi verilmişti ki? Üstelik gördüğü bir avuç gökyüzünden… O selamete çıkanlardan oldu bu yüzden.

Hafta sonu iftarı için Sultanahmet'i dolduran izdihamdır bunları yazdıran. İftarlık birkaç şey almak için kuyruklar oluşturan, kaldırımlara, tramvaya, yollara sığmayan devasa kalabalık…

O kalabalık içinde fark edilmiyor ama her kişinin kendi dünyasını inşa çabası var. O zaman bu kadar insan vazifesinin neresinde? Onu biliyor mu, arıyor mu, merak ediyor mu?

Hani o meşhur büyük resim var ya; meydanlardan çekiliyor onların önemli bir yüzdesi. Meydanlar ayna oluyor. Kelimeleri, davranışları, bakışları, söyleyişleriyle… Benimsenmiş, varlığı kabul görmüş, hayata tutunmuş insanlar bunlar. Hepimizin bir ortalaması. Havasıyla, suyuyla memleket insanı. Bir arada ama kendini yaşayarak anını güzelleştirme çabasında olanlardan bir tutam.

Ömürde bir Ramazan daha. O kalabalık içindeki herkes için bir Ramazan daha… ve kim bilir kaç Ramazan daha… bugünkü gibi.

Allah, yalnızca görünene emek vermekle yetinmeyenleri selamete eriştirsin… böylesi devasa kalabalıkların bir aradaki huzurlu varlığını ve huzurlu kalma gayretimizi daim kılsın…