29 Eylül 2020

OSMANLILARIN SAVAŞ AHLAKI

Tarih kitabı okumayı sevdiğimi zaman zaman belirtiyorum. Okuduğum tarih kitaplarının neredeyse tamamında rastladığım bir husus var. “Kitaplardaki tabirle ‘küffar', söz veriyor sözünde durmuyor, anlaşma yapıyor anlaşmaya riayet etmiyor.”

Eski çağlarda kale muhasarası veya savaşlar sırasında taraflardan biri teslim olmayı düşününce ‘vire' teklifi  yapıyor. Vire teklifi, taraflardan birinin canına ve malına dokunulmamak şartıyla teslim olması anlamına geliyor.

Bir çok tarihi kitapta rastladım. İşte bu savaş kuralı gereği; Osmanlılar düşmana galip gelemeyeceklerini anlayınca zaruret gereği “Canımızı malımızı emniyette bırakma sözü verirseniz kaleye terk edelim” diyorlar. Küffar da bunun sözünü veriyor. Ancak Osmanlı askeri ve kaledeki siviller kaleyi boşaltır boşaltmaz savunmasız insanlara arkadan saldırıp kılıçtan geçiriyorlar.

Barbaros'un hatıralarında da okumuştum. Yapılan sözleşmenin ardından İspanyol askerleri anlaşmaya uymamışlar ve Müslümanları kılıçtan geçirmişlerdi.

Bugünlerde Sultan 3.Murat'tan itibaren Osmanlı Tarihini (1591-1605 Yılları) anlatan Naima Tarihini okuyorum. Naima Tarihinde bu olayın iki boyutuna rastladım. Bunlardan birincisi yine yukarıda bahsettiğim küffarın sözünde durmaması vakaları. Olayın ikinci boyutu ise Osmanlıların savaşta nasıl davrandıkları ve sözlerinde nasıl durdukları.. Bu iki davranma biçimini aslında iki medeniyetin bir dönemki savaş ahlakını da gösteren sembolik işaretler…

Önce olayın küffara ait boyutunu sizlerle paylaşayım:

“Eflak ve Boğdan küffarının İbrail ve Akkerman kalelerini kuşatmasının ardından buradaki Osmanlı askerleri Karaçavuş Mehmet ve Mustafa Çavuş araya girdi. Macar beyleri dinlerine göre yemin verip kimseye zarar vermeyeceklerine söz verdiler.

Bunun üzerine Ümmeti Muhammed kaleden çıktığında küffar sözünde durmayıp, bin yük kadar malları alıkoyup, halkı feryad ve figan ederek sürüp çıkardılar. Küffar halkı kuşatıp ehli İslam'dan seçilmişlerini esir eylediler ve kimini soyup kimini öldürmeye başladılar. Karaçavuş bu hali görünce “Bire kezzaplar! Hani akdiniz?” dedi” (Naima,1967: 117).

Şimdi de Osmanlı'nın savaş ahlakını anlatan bölümlere bakalım:

“Eğri kalesi muhasara edildikten sonra Padişah 3. Mehmet tarafından kale ahalisine davet için bir emri şerif gönderildi. Padişahın bu emrinin metni şöyleydi: Kale içinde olan Beyler ve ahali! Bilmiş olunuz ki şevketle azimetim Eğri fethidir! İmdi, Allah-u Teala'nın emri şerifiyle sizi dinimize davet ederiz. Eğer Müslüman olursanız size zararım dokunmaz. Haliniz üzere emlakinizi olduğu gibi tasarruf edip asude olun.

Eğer dinimize gelmezseniz, Kaleyi bırakıp çıkıp memleketinize gidin. Bu davetlerin hiç birini de kabul etmeyip cenge başlar bana ve askerime karşı top tüfek ve humbara atarsanız; Allah ve Resulü Allah hakkı için hiç birinizi halas etmem, bilmiş olasınız” (Naima,1967: 150).

Malum olduğu üzere İslam savaş geleneğinde fethedilecek yerler kuşatıldığında bu kişilere önce Müslüman olmaları teklif edilir. Müslüman olmayacaklarsa teslim olmaları teklif edilir. Eğer bu da kabul edilmez ve savaşa girişirlerse bu kez saldırı gerçekleştirilir.

Şimdi yine Osmanlı'nın savaş ahlakına dair bir başka örnek olaya bakalım: “Kanije Hisarı'nda önce düşman toplarla dövüldü. Küffar inatlarından vazgeçip kaleden çıkmak istemediler. Cumartesi gecesi tamamen yağmur altında sabaha dek cenk kesilmedi. Serdarı Ekrem o gece “Yarın yürüyüştür, umumi hücumdur” deyu askeri tembih etmiş ve yürüyüş yolları odun ve meşe ile doldurulmuştu.

Sabah ile beraber İslam askeri yürüyüşe muntazır iken ansızın kale kapısı üzerine bir sancak dikilip “Aman” sedası ayyuka çıktı. Küffar, serhadin mutemet adamlarından Peçuylu Koca Sinan Çavuş'u rehin istediklerinde gönderildi. Müteakiben içeriden iki belli başlı kafir, boğazları altın zincirli, biri Macar ve biri Nemçe beylerinden çıkıp Serdarı Ekreme geldiler. Muratları üzere aman kağıtları aldılar.

Serdarı Ekrem, kafir beylerine  “Cebehane ve toplar padişahındır. Baki ne varsa götürün. Bir kimseden rencide olmazsınız” dedi.

Bu kere küffar yüz bulup  “İçeride atlımız ancak 200 kadar er ola. Bakileri piyade 1.500 kadar cenkçi, gerisi avrat ve oğlandır. Ne götürseler gerek?” dediklerinde Serdarı Ekrem tarafından elbise ve eşyalarını götürmek için 200 deve ferman olundu.

Ertesi gün bütün İslam askeri alaylar bağlayıp durdular. Küffar beyleri seher vakti kalenin anahtarlarını getirip Serdarı Ekrem'e teslim ettiklerinde ayinleri üzere alay kurup mal ve aileleri ile güruh gürüh çıktılar. Hatta tavuk ve kazlarını, tekne ve beşiklerini bile develere yükletip yola çıktılar (Naima,1967: 249-250).

Burada yaşanmış olaylar yüzyıllar boyunca Avrupa medeniyeti ile İslam medeniyeti arasındaki farkları gösteren olaylar olarak tarihi kayıtlara geçmiş.

Aman verdiği kişileri arkadan vuran küffar anlayışı ile aman verdiği küffarın tavuk ve kazlarını dahi götürmesine müsaade eden ve bunun için düşman esirlerine deve tahsis eden medeniyet anlayışı nerede?