09 May 2017

Para, kredi, kira yalanı

Para sadece bir değişim aracıdır.

Malın ya da emeğin yerine geçmez

Sadece ama sadece ihtiyaç fazlası bir mal üretildiğinde ve pazar oluştuğunda para ürer ve böylece kullanılır.

Kadim kültürde para basmak; yönetmek, sınır koymak, kanun yapmak ve hükmetmek gibi devlet olmanın alametlerinden biriydi. Yani sultanlığınız bastığınız paradaki resminizle tescil olurdu.

Ayrıca basılan paranın maden karşılığı vardı. Çünkü para, değerli madenlerden basılırdı. Paranın değeri ancak içine katılan düşük değerdeki maden ile düşerdi.

Bununla birlikte geçiminizi sağlamak için çalışmak ve üretmek yeterliydi. Normal düzeydeki bedensel emeğinizle normal düzeydeki ihtiyaçlarınızı karşılayabilirdiniz.

Eğer ihtiyaç fazlası üretim yaparsanız pazara gider, onu satar ve elde ettiğiniz para ile ihtiyacınız olan başka bir şeyi satın alırdınız.

Yani paranın oluşması için üretim ve pazar olması gerekirdi. 

Peki günümüzde para nedir ve nasıl ortaya çıkıyor?

Lafı hiç uzatmadan söyleyeyim. Günümüzde parayı üretmek için hiçbir maliyet yok. Parayı sultanlar da basmıyor. Ya da zannettiğiniz gibi devlet de. Paramız hazinede falan da değil. Çil çil altınlar da öyle hazine depolarında saklanmıyor. Ayrıca Merkez Bankası da öyle zannettiğiniz gibi tamamıyla bizim yani milletin, devletin ya da hazinenin değil ve biz Merkez Bankasına tam manasıyla hükmedemiyoruz. Adında “Türkiye Cumhuriyet” olduğuna bakmayın. Ayrıca Merkez Bankası Başkanının da kararlarında “özgür olması ve özerk davranması gerekir” cümlesini çok fazla da duyarsınız. Bunun ne manaya geldiği de topluma hiçbir zaman yeterli bir şeklide açıklanmaz. Merkez Bankasının adı da aynen şöyledir. “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” Cumhuriyet kelimesinden sonra “i” eki yoktur. İsterseniz cebinizden kağıt bir para çıkartıp bakabilirsiniz.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 87. maddesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu belirtilen para basma yetkisi ilk olarak, Merkez Bankasının kuruluşuna esas teşkil eden 11 Haziran 1930 tarih ve 1715 sayılı Kanun ile Merkez Bankasına devredilmiştir. Bu yetki 30 yıllığına verilmiştir. 1955 yılında sürenin dolmasına 5 yıl kala, 1999 yılına kadar uzatılmıştır. 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı para basma kanunundaki yetki de 21 Nisan 1994 tarih ve 3985 sayılı Kanun ile de süre sınırlaması tamamen kaldırılarak daimî hale getirilmiştir.

Madeni parayı ise Hazine Müsteşarlığına ait Darphane basar ve madeni parada Merkez Bankası yazmaz. Sadece Türkiye Cumhuriyeti yazar. Sonunda “i” de vardır. Maalesef genel değerimiz, sorumluluğumuz, hakkımız ya da yetkimiz madeni para ve madeni para basacak kadardır.

Yeniden soralım. Peki para nasıl ve niçin basılıyor?

Para tamamıyla bizim borçlanma taahhüdümüz ile basılıyor. Yani bankaların parayı basmak için bizim onlara gidip bize para verin dememizden başka bir şeye ihtiyaçları yok. Hatta şu an para çoğunlukla elektronik olarak var oluyor. Fiili olarak piyasada dolaşan paranın miktarı toplamın %5 i kadardır. Dolayısıyla bankaların basmak için hiçbir maliyeti olmayan parayı bize vermek için bir de faiz ürettiklerini düşünürsek oluşan zulmün nasıl katlandığını anlamaya çalışın.

Bir de munzam karşılık denen bir kavram var ki sormayın. Neymiş efendim herkes bankadaki parasını çekmeye kalkarsa bankadaki para biter ve sistem çökermiş. Bu yüzden dünyada hiçbir esnaf ya da tüccara verilmeyen imtiyazlı yetki sadece bankalara veriliyor ve munzam karşılık denilerek bir bankanın bir parayı 10 kere kullanması sağlanıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum. Aynı para munzam karşılık %10 diyerek 10 kere kullanılıyor.

Bir müteahhit aynı daireyi 10 kişiye satarsa ne olur bir düşünün. En basit şekilde sahtekarlıktan yargılanır. Ama bankalar kanuni bir kılıf ile büyük bir imtiyaz elde etmişlerdir.

Bir de kredi kartlarını düşünün. Size kredi kartı ile verilen limiti düşünün. Bir de o limiti çok yüksek olan birinin etrafındakilere attığı havayı hatırlayın. Ne kadar çok limit o kadar çok hava. Oysa durum sanıldığı gibi değildir. Cebinizdeki kredi kartı limiti bankanın size açtığı bir limit değil, sizin o bankaya verdiğiniz borçlanma taahhüdünün büyüklüğüdür. Banka, olmayan parası ile kart makinelerini koyduğu işyerlerinin ödeme vadesini baştan kabul etmeleri ve oluşan işlemler için verdikleri işlem komisyonu ile, siz de ödediğiniz vade farkları ve kart faizi, kart ücreti gibi paralarla sistemi döndüren zavallı kölelersiniz. Dolayısıyla borcunuzu vaktinde ödemeniz de çok şey değiştirmez. Ayrıca en az ödeme tutarı da sizi sisteme köle yapmaya yeten miktarı tarif etmektedir.

Buraya kadar daha faiz konusuna gelemedik bile. Faizin haram olduğu en açık şekliyle belli olduğu halde toplumdaki faize karşı olan tavır eksikliği ayrı bir yazı konusudur. En azından şunu söylemeliyim ki faiz geliri elde etmiyoruz, kredi kartı borcunu da vaktinde ödüyoruz düşüncesi sadece bir avuntudur. Sistemin içinde olmamız ve ödediğimiz faizler de fert ve toplum olarak bereketimizi götüren, başımızın belası kronik bir durumdur.

Günümüzde paranın; maldan, insandan, emekten, ticaretten, haktan ve adaletten çok daha fazla değerli olduğu bir durum yaşıyoruz.

Böylece adil pazar şartlarının oluşmadığı emeği ile çalışanların geçinebilmek için bile faizli bankalara esir olduğu,

Faiz oranlarının düşürülmesinin tek başına yeterli olmadığı,

Adil bir bölüşüm olmadığı için oluşan sermaye gücünün ranta dönüştüğü bir dünyada,

İnsanların temel ihtiyacı ve hakkı olan bir evi bile kira öder gibi kredi yalanıyla elde etmeye çalıştığı bir durumda

Arazi sıkıntısının olmadığı

Teknik beceri ve bilginin yeterli olduğu bilindiği halde

Ortalama 100 m² büyüklüğündeki bir evin maliyetinin yüz bin Lira olduğu (ki betonarme maliyet) durumda

Sırf rant ve finansal yaklaşım yüzünden fiyatının 300-500 bin Lira seviyesine gelmesi ve bunun da ömür törpüsü uzun vadeli faizli kredilerle ödenmesi çözüm değil ancak zulümdür.